Erdoğan Kavala’yı ve Demirtaş’ı hapiste tutmaya devam ediyor. Türkiye Avrupa Konseyi’nin kapısından dışarı çıkarılmak üzere. Bütün bunlar bisiklet yolumuz yok diye olmadı. Ama bunlar olmadığı için bisiklet yolumuz yok. Bisiklete çok binen biri değilim. Ancak bisikletin dünyadaki en büyük organizasyonu olan Fransa Bisiklet Turu’nu fırsat buldukça takip etmeye çalışıyorum. Bisikletle Fransa’nın dağlarını ve ovalarını tam 109 yıldır geçiyor bisikletliler… Bisiklet dediğime bakmayın düzde 60 km hıza bana mısın demiyorlar. Yokuşları ortalama 20 km ile çıkıyorlar. Saatte ortalama 40-45 hızla yüzlerce kilometreyi aşan canavarlar bunlar. İnsan bedeninin sadece kendi enerjisini kullanarak alabildiği en uzun yol ancak bisikletle mümkün. Belki durgun denizde çekilen kürekle mukayese edilir. Onun dışında insanın kendi enerjisini dönüştürerek yol alabildiği ender taşıt araçları arasında bisiklet rakipsizdir. Bisikletin Türkiye’de yaygınlaşmamış olması aslında ülkenin bütün mevcut pejmürde iktisadi-siyasi durumunu özetler. Bu ülkede bisiklet kazalarında her yıl yüzlerce bisikletçi telef olmaktadır. Amatör bisikletçinin bu canavarlar gibi 60 ile falan değil, azami 20 ile gittiği düşünüldüğünde bisiklete çarpan araca “kaza yaptı” demek de aslında yanlış olur. Bisiklet araca çarpsa belki kaza hükmündedir ama tersi ya cinayettir ya taammüden yaralama. AKP’nin İstanbul’daki 20 küsur yıl icraatının deniz dolgusuna eklediği oyuncak bisiklet yollarını saymazsak, Bisiklet “yolu yaptı” diyeceğimiz bir delikli kuruş harcaması yoktur. Yapılan duble yolun yanına bisiklet yolu eklememiş olmak, AKP için medeniyet kaybının timsali olmak dışında haber değeri taşımaz.
Bisikletin Türkiye’de yaygınlaşmamış olması ülkenin iktisadi-siyasi durumunu özetler. AKP için medeniyet betonun “rezidans-avm-otoyol-cami” halinden ibarettir.
AKP için medeniyet betonun “rezidans-avm-otoyol-cami” halinden ibarettir. Bisiklet yarışlarını izlediğimiz Eurosport kanalındaki spor spikerleri sadece spor hakkındaki bilgileri ile değil, kültürden sanata coğrafyadan sanat tarihine ve tarihe geniş bir spektrumda bilgi vererek programı zenginleştirmektedir. Uzun süren yarışın daha az heyecanlı bölümleri bu geniş spektrumlu sohbetlerle izleyiciyi ekrana bağlamaktadır. Başta duayen Sarper Günsal (kendisini oğlu Emre’ye stand-up gösterisi yüzünden yapılan tuhaf gözaltı ile de anımsayabilirsiniz), Caner Eler, Berkem Ceylan yanı sıra Enes Kambur gibi genç sunucuların da katkı verdiği bu ortak yayınlarda, Aydan Çelik gibi bir ustayı da dinleme şansı bulduk. Tour de France ya da Fransa Turu için 2018’te üst üste 2 yazı yazmıştım. Sonradan yandaşlığı tercih eden Haşmet Babaoğlu’nun “Tur” sırasında çiftçi protestolarına dair olarak bağcı dövme amaçlı olarak başta Sarper Günsal olmak üzere, Eurosport sunucularına mesnetsiz saldırması üzerine yazmıştım bu yazıları. Nötralize lafının manasını bilmeyen Babaoğlu aklı sıra Avrupa medeniyetini aşağılama derdindeydi. Pandemi nedeniyle son birkaç senede düşük profil giden yarışın bu sene tekrar canlı ve kalabalık seyirci  toplaması üzerine Salı günkü yarışta yine protestocular yollara düşüp yarışı kesintiye uğrattı. Haşmet Babaoğlu formdan düşmüş veya son zamlardan sonra gardını düşürmüş olmalı ki bu defa protestolara dair paylaşımda bulunmadı. Bu defa protestocular çiftçi değil iklim savunucuları idi. Protesto yarışın en heyecanlı anında bisikletçilerin nabzı 200’ü vurmuşken yarışın durmasına neden oldu. Sarper Günsal ve Caner Eler bir taraftan 2018’deki protestoyu değil ama 1984’teki maden işçilerinin protestosunu anarken, diğer taraftan adeta bir siyaset bilimci gibi protesto hakkının kıymetinden dem vurdular. 1984’de protestocuları yumruklayan efsane bisikletçiden bahsettiler. Yolların bisiklet yarışçıları kadar protestoculara da ait olduğunu aktardılar. Bunu yaparken hakkını arayan insanlara dair St. Augustine’in 1600 yıllık o muhteşem sözünü andılar: “Adalet yoksa Devlet bir çeteden başka nedir ki?” Anayasamızın “kimse önceden izin almadan gösteri ve yürüyüş yapabilir” maddesini anımsattılar. Protestocuların meşalelerini, “meşale yakarak mı iklimi düzeltecekler” diye aşağılayan seyircileri, onlar “iklimi düzeltmek için değil buna dikkat çekmek için bu eylemi yapıyorlar” izahı ile sakinleştirmeye çalıştılar. Fransa’da protestocular yoldan usulca kaldırıldı yarış devam etti. Yarışı son saniye sprinti ile Erşan Kuneri görünümlü Danimarkalı Magnus Cort Nielsen kazandı. Aynı esnada Fransa’nın çok da uzak olmayan Strasburg şehrinde daha önce Erdoğan’ın tam 3 kere kapısına gidip adalet talep ettiği Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Türkiye’ye son uyarısını yaptı : Kararımı uygula. Latincesi ile “Pacta Sund Servanda” yasasına uy. Yani “Ahdine Vefa Et” dedi. Erdoğan “ellere yok bana var” diyerek Osman Kavala’yı, Demirtaş’ı hapiste tutmaya devam ediyor. Kendine hak gördüğü adaletten onlara koklatmıyor. Türkiye, Avrupa Konseyi’nin kapısından dışarı çıkarılmak üzere. Bütün bunlar bisiklet yolumuz yok diye olmadı. Ama bunlar olmadığı için bisiklet yolumuz yok. Ve bu gidişle zor olur.