Sosyal medyada muhalif olarak bilinen ve Sayın İmamoğlu’nun Cumhurbaşkanı adaylığı konusunda bu mahkeme kararını kaldıraç olarak kullananların tamamı, kararın siyasi olduğuna da inanıyorlar. Yani Hükümet’in etkisiyle alınmış bir karar olduğuna.

İbrahim Taşkıran

Mahkemenin Sayın İmamoğlu hakkında verdiği karar, siyaseti bir anda hızlandırdı. Ortalık toz duman. Kim ne dedi, nasıl pozisyon aldı, takip etmek bile neredeyse imkânsız. Böylesi büyük bir olay ve sonrasında oluşan yoğun bilgi bombardımanı altında, aslında ne oldu sorusunu sormak ve durumu berraklaştırmaya çalışmak gerekiyor.

Öncelikli olarak İktidar cenahı ile başlarsak: Bu kararın yanlışlığını ifade edenleri bir kenara bırakırsak, ne anlama geldiğini yorumlayanlar; Altılı Masanın adayını mahkemenin belirlediğini yazdılar. Bu şimdilik aklımızda dursun.

Muhalefet cenahı ise çok parçalı bir görünüm verdi. CHP içerisinde bir kesim Sayın Kılıçdaroğlu’nun Almanya’da olmasını eleştirdi. İstanbul merkezli ve sesi çok çıkan bir kesim ise, Sayın İmamoğlu’nun Cumhurbaşkanı adaylığını gerektiren bir olay olarak bu kararı değerlendirdi. Neredeyse bir kızgınlık ya da öfke değil, bir neşe ve durdurulamaz bir dalga görüntüsü vardı.

İYİ Parti lideri Sayın Akşener ise; kararı İstanbul’da Sayın İmamoğlu ile bekledi. Otobüse çıktı ve Sayın Erdoğan’ın siyasal yolculuğunda en kritik olay sonrası dillendirdiği “bu şarkı burada bitmez” sözünü Sayın İmamoğlu için söyledi. Liderlerin İstanbul’da olmadığı o ilk görüntüde, Sayın Akşener oradaydı ve görüntü iki kişilikti.

Sosyal medyada muhalif olarak bilinen ve Sayın İmamoğlu’nun Cumhurbaşkanı adaylığı konusunda bu mahkeme kararını kaldıraç olarak kullananların tamamı, kararın siyasi olduğuna da inanıyorlar. Yani Hükümet’in etkisiyle alınmış bir karar olduğuna. Yani Sayın Cumhurbaşkanı’nın etkisiyle. Bu bir inanç nihayetinde.

Ancak Cumhurbaşkanı’nın etkisiyle alınmış bir kararın, muhalefetin Cumhurbaşkanı adayını belirlemesi gerektiği düşüncesi sizce de çok anormal değil mi? Yani altı parti ve liderinin iradesine, dolaylı olarak Sayın Erdoğan’ın ipotek koymuş olmasını bizzat desteklemiş olmuyorlar mı? Ya da bunu nasıl açıklıyorlar? Altılı Masanın en büyük partisinin liderine -haklı olarak- biz noter değiliz derken, Sayın Erdoğanın iradesine noterlik yapmayı liderlerden beklemek olmuyor mu bu istek?

Bir diğer konu ise; iktidar kalemlerini ve bazı muhalif kalemlerinin sorduğu, Sayın İmamoğlu’nun adaylığı konusunda bir konsensüse ulaştırabilen güç nedir? Bu soru bu süreçte en önemli soru. Ve maalesef benim için açıklayıcı tek model, arka planda, “bölgesel milliyetçiliğin” işliyor olabilme ihtimalidir. Sayın Erdoğan’ın kaybetme ihtimaline karşı, “hangisi kazanırsa biz kazanmış oluruz” formülünü garantiye alma isteği. Bunca yılda oluşmuş muazzam gücün bu yolla korunabileceğine dair bir beklenti belki de. Bu yanlış bir model ise eğer, bu konsensüs açıklanmayı bekleyen bir konu olarak kalacak.

Yine önemli gördüğüm bir başka konu ise şöyle; Sayın İmamoğlu’nun Cumhurbaşkanı adaylığı bu kararla gerekli hâle gelmiş ise eğer, çok basit bir sorun hiç düşünülmemiş demektir: Sayın İmamoğlu’nun temyize götüreceği bu karar ne zaman neticelenir bilmiyoruz. Diyelim ki Sayın İmamoğlu aday oldu. Listeler kesinleşti. Seçime bir ay kala Yargıtay karar verdi ve Sayın İmamoğlu siyasi yasaklı hale geldi ve seçimlere katılamadı. Bu durumda ne olacak? Altılı Masa adaysız seçimlere girmek durumunda mı kalacak? Bu sorun atlanmış olabilir mi?

Bir diğer konu ise; Sayın Cumhurbaşkanı’nın bu karara nasıl baktığı meselesi. İstanbul Büyükşehir Belediyesi seçimleri çok önemli. Belediye Başkanı değişimi seçimlerde bize yarar diye mi düşünmüştür? Yoksa keşke aday olsa ve keşke mahkeme o süreçte karar verse diye mi düşünmüştür? Her türlü, siyasi bir karar olarak değerlendirilecek ve iktidara zarar verecek diye düşünmüş müdür acaba?

Sonra bir dip toplam yapıp, eksilerin kesin, artıların ise muhtemel olduğunu düşünmüş müdür? Sayın Cumhurbaşkanı’nın bu tabloya nasıl baktığı, siyasi olarak artı ve eksileri nasıl yorumladığı konusu, yukarıda bahsettiğim konsensüsün etkisine açık mıdır? Zararların kesin faydaların ise muhtemel olduğu bir tabloya, özellikle bir ikna çabası olmadan hayırlı oldu diyeceğini bekleyemeyiz herhalde. Bu soru şimdilik cevabını bulamayacağım ama merak etmeye devam edeceğim bir soru.

Kafamızın netleşmesi için daha fazla soruya ama çok daha fazla cevaba ihtiyacımız var. Zamanla onlar da ortaya çıkarlar elbet. Yeter ki doğru sorular soralım.