Biden toplantısı ve ekonomide bu önemli haftanın ötesine bakmak…
Politikyol
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bugün Brüksel NATO Zirvesi’nde ABD Başkanı Biden ile yapacağı toplantı Türkiye’nin dış dünyadaki yalnızlaşmasını sona erdirebilecek uzlaşma adına önemli bir zemin olarak dikkatle izleniyor. ABD’deki seçimlerden bu yana Erdoğan hükümetini bilinen nedenlerle dışlama, iletişim kurmama yolunu seçen Biden ve kadroları açısından iki ülke arasında sorun yaratan konular çok net. Mayınlı ve ulaşmanın sor olduğu alanlar S-400/F35, YPG/PYD ile ilişkiler, CAATSA yaptırımları, Gülen’in ABD’deki hayatı ve tabi ABD’deki kritik Halkbank Davası. İletişimde fayda sağlayabilecek konular da Türkiye-ABD ticari ilişkileri- dış ticaret rakamları, Afganistan’da Türk askeri varlığı. İnsan Hakları ihlallerinin ABD dış politikasını etkileyeceği sözü veren Biden açısından son Filistin-İsrail gerginliğinin ortaya koyduğu gerçek Erdoğan hükümetine eleştire sınırının ötesine geçilmeyeceği.
Yine de iki ülke liderinin toplantısından beklentiler yükselirken ABD enflasyonun % 5’e varmasıyla dolar endeksinin küresel ölçekte düşen kaybı sayesinde, TL’de Cuma günü önemli değer artışı izledik. Türkiye’nin önümüzdeki senede ödeyeceği yaklaşık 190 milyar dış borcu, bu sene finanse edeceği 25-28 milyar cari açığı ve TL her değer kaybettiğinde çift haneye daha da yapışan enflasyonu göz önüne alındığında Biden-Erdoğan toplantısından çıkacak veya çıkmayacakların neden bu kadar önemsediği açık elbette.
ÇİN İLE OLAN NE?
Diğer yandan haftanın Biden-Erdoğan görüşmesiyle yüksek başlayacak temposu diğer günlerinde de devam edecek. Erdoğan’ın Brüksel yolunda açıkladığı Çin ile yeni swap anlaşmasının merkez bankasının swap hariç net eksi 50 milyar civarında dolanan net döviz rezervlerine bir etkisi yok. Hatta NATO Zirvesi öncesinde G7’nin dünya ekonomisindeki gücüne meydan okuyan Çin ile yapılan anlaşmanın ilanı, bir anlamda Batı ile ilişkilerinde yeni sayfa açmayı hedeflediği iddia edilen Erdoğan adına önemli bir mesaj olarak okunabilir. Çin’le yeni swap anlaşmasının Türkiye’nin döviz rezervlerini brüt seviyede makyajlayacak olmasının bir ekonomik anlamı bulunmazken, Batı liderleri ile yapılacak görüşmeden beklentilerin biraz daha törpülenmesi açısından bir anlamı olması daha önemli.
Mayıs ayı enflasyonunda beklenmedik düşüş ve geçen hafta TL’de izlenene değer artışının ardından bu hafta 17 Haziran’da yapılacak merkez bankası Para Politikası Kurulu toplantısı önemli. Faiz indirimi beklenmese de, faiz indirmek için göreve gelen yeni başkanın gevşeme sinyalleri hiç kuşkusuz TL üzerinde olumsuz etkiler yaratacak güçte.
ABD Merkez Bankası FED’in 16 Haziran’daki faiz toplantısı (FOMC) sonrası yapacağı açıklamalar da tüm dünya tarafından izlenecek. Banka söyleminde bir değişiklik şimdilik yapmasa da, genel beklenti ilk sıkılaştırma mesajının bu sene son çeyrekte verileceği ve ilk faiz artışının da 2022 sonunda yapılacağı. ABD enflasyonu %5 ile son 10 yılın zirvesine ulaşmış ve daha da yükselecek görünürken, ortadaki ucuz para bolluğunun ne zaman ipinin çekileceği konusu bu sene oynaklıkların temel merkezi.
Tüm bu gelişmeler gündemdeyken arka planda kalan IMF’nin hafta sonu açıkladığı Türkiye ekonomisi raporu. IMF özetle pandemi daralmasından çıkan Türkiye ekonomisinde bu çıkış uğruna ekonomide tampon görevi gören bazı varlıkların tüketilmiş oluşuna işaret ediyor. Konu elbette merkez bankasının döviz rezervleri. 2021 sonunda miktarsal genişlemeye azaltmaya başlayacak ve ardından faiz artırmaya yönelecek FED, TL dâhil gelişmekte olan ülke kurlarında depremler yaratırken eksi rezerv sahibi Türkiye’nin kendini koruma alanı sadece Biden ile gerçek bir uzlaşma yakalamasından geçiyor. O da gerçekçi bir beklenti değil.
IMF’in dikkat çektiği diğer konular da çift hanede yüksek seyreden enflasyon ve Türkiye ekonomisinin yüksek dış finansman ihtiyacı. Fon, rezervlerin de çok düşük seviyelerde oluşuna bakarak dolarizasyonun devam edeceğini öngörmekte.
ÖNERİLERİN KARŞILIĞI VAR MI?
Fon’a göre Türkiye ekonomisinin önündeki önemli riskler “para ve faize bağlı olarak kredi politikalarında” Erdoğan’ın baskılarıyla oluşan erken gevşeme olasılığı ve bunun gelişmiş ülkelerde para politikasının sıkılaştırılması dönemine denk gelebileceği. IMF artı sıradanlaşan fakat doğru olan uyarıları da beraber yapıyor: merkez bankası bağımsızlığının güçlendirilmesi, rezervlerin artırılması, enflasyon beklentileri bozulmaya devam ederken zamanlı ve ilave parasal sıkılaştırma. Fon bütçe açığı tarafında eli kısmen rahat olan Türkiye hükümetine, “güvenilir” bir program eşliğinde pandemiden en çok etkilenen en zayıf kesimlere hedefli ve geçici destekler verilebileceğini hatırlatıyor. En çok halı altına süpürülmekte olan bankacılık sektöründe miktarı 60-70 milyar dolara ulaştığı hesaplanan sorunlu krediler için üçüncü taraflarca yapılacak ve inandırıcı olacak aktif kalitesi çalışması gereğinden bahsediyor.
Bu önerilerin hiç birinin Erdoğan hükümetinde bir karışlığı yok. Sorunları bu aşamaya kadar yükselten miyopik yönetim anlayışının iktidar değişimi olmadan çözüm yoluna girmesini beklemek gerçekçi değil.
IMF’nin Türkiye ekonomisine ait rakamsal beklentilerine şöyle bir göz atınca benzer bir umutsuzluğun Fon tarafından da paylaşıldığı anlaşılıyor.
IMF Türkiye raporunda 2021’de %5,8 büyüme, %16,5 yıl sonu TÜFE enflasyonu, % 12,5 işsizlik ve öngörüyor.
Daha önemlisi, 2021’den öteye bakınca büyüme beklentisini 2026’ya kadar %3,3’te sabit tuttuğu izleniyor. Çıktı açığını aynı dönemde sıfır olarak öngören Fon, bir anlamda Türkiye’nin potansiyel büyümesindeki düşüşü anlatmış da oluyor. Yine IMF’nin TÜFE enflasyon beklentisinin BU sene sonundaki %17 civarından 2022 sonunda ancak %15’e ineceğini ve hatta 2026 sonuna kadar %12,5 civarında yapışkan hale döneceğini düşündüğünü görüyoruz. Mevcut ortamda ne zaman faiz indirimi yapılacağı tartışmaları varken, IMF Türkiye’ye değil faiz indirmek belki faiz artırmak gereği olduğundan bahsediyor.
Ülkenin kötü yönetiminin ekonomiyi de nasıl bir kısır döngüye hapsettiği IMF beklenti tablolarından çok net. Şimdi dış ilişkilerde Biden ile uzlaşma üzerinden çekilebilecek yabancı fon en azından ufuktaki seçimde AKP’nin iktidarını koruması açısından Erdoğan’ın acil konuları arasında. Brüksel’e yönelen yüksek beklentilerin gerçekleşmesinin zorluğu göz önüne alındığında TL’nin de, ekonominin de gideceği yön aslında bir o kadar net.
Yorumlar