Kahrolsun PKK sloganları atarak büyüdük. Ay yıldızlı al bayrağa sarılı her tabut ciğerimize düşen kor bir ateş oldu. 90’larda asker yolu gözlerken, çevirmeli kırmızı telefonlar her çaldığında içimizde ürperti ile ahizeler kaldırıldı. Şehitlik makamının kutsallığını biliriz. Ama dilerim bir gün bu ülkede şehitler tepesinin boş kaldığını görmek nasip olur. Dilerim toprağı kanla değil su ile sularız. Dilerim anaların gözünden sadece mutluluk göz yaşları akar. Dilerim her baba sıralı ölümü tadar. “Kahrolsun PKK terör örgütü.” Evet kahrolsun ama bu sloganın yanına “Kahrolsun Diyarbakır Cezaevi, kahrolsun meçhul failler, kahrolsun beyaz Toros’lar, kahrolsun köyü ateşe veren emir ve kahrolsun milletin iradesine zulmeden zihniyet” demeden ne beddualarımız ne de dualarımız karşılık bulacak. Yitip giden nesillerin yasıyla yaşamaya devam edeceğiz. Nedir muhalefetin derdi? Dert çeşmeden akan kanlı ve kirli suyu temizlemek mi, yoksa çeşmenin başını tutmak mı? Birileri HDP ile yan yana poz vermeye çekiniyor, diğerleri akıllara zarar şekilde “Onlar kendi adayını çıkarsın” deyiveriyor. Bir de bu tarz saçmalıkları süslü planlamalar, zeki hamlelermiş gibi anlatıyorlar ya! Gülsek mi, ağlasak mı bilmiyorum. Milleti aptal yerine koyduklarını biliyorlar. Bilmedikleri, milletin, aptal yerine konduğunun gayet farkında olduğu. Ülke bölündü de haberimiz mi yok? HDP’li siyasetçiler düşman elçileri mi ki yan yana gelmeye korkuyorsunuz? “Onlar kendi adayını çıkarsın” ne demek! Ayrı bir ülke mi onların yaşadığı? Ayrı bir seçim mi onların gireceği? Kapatma davasına kayıtsız kalmak ne demek! Ayrı bir hukuka mı tabi HDP? Uğradıkları zulme ses çıkarmamak nasıl bir vicdansızlık! Ayrı bir acı mı onların yaşadığı? Bıktık artık konforlu koltuklarında 12 Eylül kalıplarıyla konuşan siyasetçilerden. Kendi mahallelerinden horozlanmayı cesaret zannediyorlar. Oysa fikrine katılmadıkları insanlarla konuşamayacak kadar korkaklar. Medeniyet diyorlar, demokrasi diyorlar ama tokalaşmaya, diyalog kurmaya çekiniyorlar. Milleti, geçmişte yaşanan acıları kaşıyarak veya milli/dini duyguları istismar ederek bölmeye çalışan bir iktidar var. Bu iktidar millete ayrışmanın, ötekileştirmenin dilini dayatıyor. Muhalefet de iktidarın zorbalıkla dayattığı bu zehirli sufleyi milletin dili zannediyor. Yani aslında muhalefet bu konuda, iktidarın kirli oyununa alet olmaktan başka siyaset üretemiyor. İktidarın papağanlığını yapıyor ve milletin zehirlenmesine vesile oluyor. Kimse muhalefet partilerinden başkasına benzemelerini veya onları onaylamalarını ya da desteklemelerini beklemiyor. Bilakis bu millet herkesin kendi mahallesinden, kendi üslubu ile kendi tonunda ses vermesini ama bu sesin de kimseyi ötekileştirmemesini hasretle bekliyor. Ne başkasına benzeyin ne de başkasını kendinize benzetmeye çalışın. Kişileri ve kurumları en ağır şekilde eleştirebilirsiniz, hatta millete şikâyet de edebilirsiniz ama milletin iradesini terörize etmeye hakkınız yok. Bazı partilerin aldıkları oylar diğerlerinden daha kutsal da haberimiz mi yok? Gördük 2018’de kendi adaylarınızı çıkardığınızda ne olduğunu! Söylediklerinize bakılırsa geç de olsa siz de görmüşsünüz. Peki o zaman aynı hatayı tekrar etmenin ne manası var? Ülkenin tapusu, devletin mührü sizlerin elinde de haberimiz mi yok! Bu yetkiyle mi tekrar ediyorsunuz hepimizi felakete götüren adımlarınızı? Bir kere olsun mahallenizin muhtarlığını bırakın da milletin dertleri ile hemhal olun ve ona göre tavır takının. Çıkarın devekuşu misali mahallenizin zibiline gömdüğünüz kafalarınızı da toplum ne halde görün. Bir kere olsun komşu mahallede çıkan yangına odun atmayı veya kayıtsız kalmayı bırakın da su taşıyın kardeşim. Milli iradeye kayyum atadılar sesiniz çıkmadı, zindana attılar sesiniz çıkmadı. Şimdi kapatma davasıyla milli iradenin sesini kesmeye, onu felç etmeye çalışıyorlar. Allah’a çok şükür ki yok etmeye güçleri yetmiyor, zira millet durduğu yerden milim kımıldamıyor. Lakin o yerden sizlerin kayıtsızlığını da görüyor. İşte iktidar da bu kayıtsızlığa oynuyor. İktidar kutuplaştıran, ayrıştıran, birlikte yaşama azmimize kast eden politikalarını sizin sayenizde sürdürebiliyor ve siz de bunu pekâlâ biliyorsunuz. Bu tavrınız devam ederse yarın bir gün “Biz yapmadık, AKP-MHP yaptı” demeye yüzünüz olmayacak. Başka bir yol olduğunu gayet iyi biliyorsunuz. Bırakın iyi olan o iç sesiniz fısıldasın. Göreceksiniz o fısıltının nasıl kulaktan kulağa dilden dilde yayıldığını ve nihayet müşterek bir haykırışa dönüştüğünü. Bastırmaya çalıştığınız o ses, milletin sesi. Kimse HDP’ye açılan kapatma davasına hukuki pencereden bakmaya kalkmasın. Muhalefet, “Yargı kararını beklemek lazım” veya “Yargıya intikal etmiş konuda bir şey söylemek olmaz” gibi söylemlerle iktidarın yazdığı senaryoya figüranlık ediyor. Etmesin! Çünkü Türkiye’de fiili olarak erkler ayrılığı rafa kaldırılmış durumda. Yasama yürütmenin tahakkümü, yargı ise direktifi altında ve yürütme de derinlerin vesayetine teslim olmuş vaziyette. Yargı, yürütmenin hukuka aykırı eylemlerini aklama veya zulümlerini hukuk kılıfına sokarak “meşrulaştırma” işlevi görüyor. Yani adaletin tecellisi için değil iktidarın bekası için hizmet veriyor. HDP bu milletin bağrından kopup gelen milyonlarca Türkiye Cumhuriyeti vatandaşının partisi. Milletin ta kendisi. Muhalefetin HDP’ye yapılan zulme kayıtsız kalması, sırtını dönmesi veya daha da kötüsü teşne olması milletin birlik ve beraberliğine halel getirecek bir kötülük. Kürt seçmen 2019’da bu memlekete sahip çıktı. Şimdi sıra bizde. Muhalefetin iktidarı veya PKK’yı sevindirmemesi lazım. İktidarın amacı HDP’yi kapatmak değil. Amaçları Kürt seçmenle muhalefetin diğer bileşenleri arasındaki birlikteliğe, yani millete zarar vermek. Siz bunu yaparsanız o zaman PKK terör örgütü de “Bakın iradeleriniz yok sayılıyor, sizlere yaşam hakkı tanınmıyor” diyerek millete musallat olmaz mı? Dilinizden düşürmediğiniz o birlik ve beraberlik için tutulacak yol belli. HDP’nin kapatılmasına her yolla karşı durmak. Olağanüstü zamanlarda olağan şartlardaymış gibi hareket ederseniz yıkımın paydaşı olmaktan öteye geçemezsiniz. HDP’ye kızgın olabilir, ağır şekilde eleştirebilir veya onunla ittifak yapmak istemeyebilirsiniz. Lakin onu terörize etmeye ya da ona yapılan zulme kayıtsız kalmaya hakkınız yok. Hep birlikte Türkiye’yiz. Yeni bir çağın eşiğindeyiz. Önümüzde iki yol var. Umarım Türkiye’ye çıkan yolu tercih ederiz.