MEHMET BARAN KILIÇ
@MehmetBaranKl
[email protected]
İki ana adayın bulunduğu seçimin temel unsurlarını, öne çıkanlarını, Türkiye'ye etkisini ve son durumu PolitikYol okurları için derledi.
Seçim sistemi nasıl işliyor?
ABD’deki sistem, Türkiye’dekinden biraz farklı. Türkiye’de cumhurbaşkanı seçilecek aday yüzde 50+1’i bulmaya çalışıyor. ABD’deyse en çok oyu alsanız bile başkan seçilemeyebilirsiniz.
Türkiye’de seçmen doğrudan cumhurbaşkanını seçerken ABD’deyse ‘seçiciler kurulu üyelerini’ seçiyor. ABD başkanını bu üyeler belirliyor.
Bu kurulda toplam 538 üye var. Her eyalet de belli sayıda kurula üye gönderiyor. Üye sayıları genel olarak nüfusa göre değişiyor. Örneğin Texas 40, Florida 30 üye gönderirken çok sayıda eyalet 3, 4 veya 5 gibi daha az sayıda üye gönderiyor.
Eyalette en çok oyu alan parti, o eyaletteki tüm kurul üyelerini kazanıyor. Örneğin Texas’ta Trump’ın yüzde 60, Harris’in yüzde 40 oy alması demek ‘Trump 24, Harris 16 üye kazandı’ anlamına gelmiyor. Burada en çok oyu Trump aldığı için 40 üyenin 40’ını da Trump kazanıyor. İsterseniz yüzde 30’la, isterseniz yüzde 90’la kazanın fark etmiyor, en çok oyu alan tüm üyeleri alır.
Bu nedenle toplam oy sayısı pek bir şey ifade etmiyor. Örneğin 2016’da Trump, rakibi Hillary Clinton’dan üç milyon daha az oy aldı ancak seçiciler kuruluna daha fazla üye göndererek başkan seçildi.
Kimler aday?
ABD’de çok fazla parti ve aday var ancak seçim sistemi, ülkeyi ‘mecburen’ iki partili sisteme itiyor. ‘Bir oy farkla kazanan her şeyi alır’ mantığı, seçmenleri asıl tercihine değil, kazanabilecek partilere yönlendiriyor. Bu nedenle iki ana parti ve aday var.
İlk aday Cumhuriyetçi Donald Trump. 2016-2020 döneminde başkanlık yaptı. 2020’de de seçime girdi ancak kaybetti. Başkan olmadığı dönemde bile gündemde kalmayı başardı. Bu seçimde yine aday oldu.
İkinci aday Demokrat Kamala Harris. Hukukçu olan Harris, bölge savcılıklarında bulundu. Joe Biden’ın başkan yardımcılığını yaptı. Yarış ortasında Biden’ın çekilmesinden sonra Demokratların adayı olan Harris, önceki başkan yardımcılarına nazaran geri planda kalmış bir isim. Bu nedenle ABD kamuoyunda Harris pek bilinen bir figür değildi. Harris’inse az zamanda kendini tanıtması gerekiyordu. Harris’in aday olduğu dönemde Trump-Biden arasındaki oy farkı epey açılmıştı. Bu dezavantajlara rağmen Harris oy farkını kapatabildi.
Adaylar neyi savunuyor, seçmen neye oy veriyor?
Trump seçmeninin gündemi ekonomi ve göçmenler. Özellikle pandemiden beri enflasyon yükseldi, büyüme oranları düştü. Trump, geliri daha az olan grupları önceleyen vaatleriyle ekonomiyi iyileştireceğini savunuyor.
Bunun haricinde ‘göçmenler Amerikaların işlerini elinden alıyor’ söylemi de kamuoyunda yaygın. Bu da okların göçmenlere çevrilmesine sebep oluyor. 2016’da Meksika’ya duvar örüp kontrolsüz göçü durduracağını vaat eden Trump, şimdi de yasa dışı göçmenleri kesin bir dille göndereceğini belirtiyor.
Harris de ekonomik sıkıntıların yaşandığının farkında. Bu nedenle Harris de Trump gibi geliri az olan grupları önceleyen vaatlerde bulunuyor. Hatta ‘zam yapan fırsatçı marketler, manavları takip edeceğiz’ gibi liberal ülkeler için ‘garip’ kaçan vaatlerde bile bulundu. Harris’e göre enflasyonun nedenlerinden bir bu ‘fırsatçılar.’
Ancak Harris ifade özgürlüğü, insan hakları ve öngörülebilirlik konularında daha çok öne çıkıyor. Trump’ın demokrasiye bir tehdit olduğu savunulurken hakların güvencesi olarak Harris kendini gösteriyor. Cumhuriyetçilerin hakim olduğu eyaletlerde kürtajın yasaklanması gibi olaylar buna örnek gösteriliyor. Trump da özgür düşünceden yana olduğunu belirtse de Harris bu konuda daha önde.
Anketler ne diyor?
Kimin kazanacağını kesin bir dille söylemek mümkün değil.
Anketler başa baş ve aradaki fark, hata payı içerisinde. Ayrıca bu anketlerin geneli toplam oy oranına göre yapıldı ancak seçim sisteminden ötürü toplam oyu fazla olan aday seçilecek diye kaide yok.
Seçimin sonucunu ‘salıncak eyaletler’ (swing states) belirleyecek.
Eyaletlerin genelinde üç aşağı beş yukarı kimin kazanacağı belli. Bu nedenle adaylar kazananı belli eyaletlerde kampanya bile yürütmüyor neredeyse. Ancak kimin kazanacağı belli olmayan salıncak eyaletleri alan, seçimi de alacak gibi görünüyor.
Arizona, Georgia, Michigan, Nevada, North Carolina, Pennsylvania ve Wisconsin uzmanlar tarafından salıncak eyalet olarak adlandırılıyor. Bu eyaletlerin seçici kurula gönderdiği toplam üye sayısı 93. Biden, 2020 seçimlerinde bu eyaletlerin çoğunda yarışı önde tamamladığı için Trump’ı mağlup ederek başkan seçilmişti.
İkili arasındaki fark 2020’de çok azdı. Örneğin 13 milyon nüfuslu Pennsylvania’da Biden 82 bin oyla kazanmıştı. Yine Biden Arizona’da 10 bin, Georgia’da 13 bin fark atmıştı. Bu eyaletlerdeki yarış da yine başa baş.
Ayrıca seçim sonucu muhtemelen bugün belli olmayacak. Farkın az olduğu yerlerde geçen seçimde olduğu gibi yeniden sayım yapılabilir. Bazı eyaletlerde iş mahkemeye de düşebilir. ABD’de seçmenler posta yoluyla veya kurulan sandıklarda erkenden oy kullanabiliyor. Bu oylarda imza ve tarih olması gerekiyor ancak zarfların önemli bir kısmında imza ve tarihin olmadığı belirtiliyor. Bu oylar geçerli olacak mı olmayacak mı konusu bir belirsizlik oluşturuyor.
Seçimin Türkiye'ye etkisi
Başkan değişikliği ABD’nin Türkiye’ye yaklaşımını pek değiştirmeyecek gibi duruyor.
Harris seçilirse Biden’ın politikalarını devam ettirmesi bekleniyor. Biden’ın ve ABD’nin kurumsal politikalarına göre bölgede ABD’nin Türkiye’den daha önemli müttefikleri var.
Biden, Yunanistan-Türkiye geriliminde Yunanistan’dan taraf. Yunanistan'a askeri malzemeler kolayca verilirken Yunanistan başbakanı ABD senatosunda Türkiye karşıtı konuşma bile yapabiliyor. Ortadoğu’daysa ABD PKK/YPG’ye daha fazla önem veriyor. Ayrıca Harris’in Demokrat olması Türkiye’deki hukuk dışı uygulamaların ikili ilişkilerde bir sorun olacağı anlamına geliyor.
Trump seçilirse ABD-Türkiye ilişkileri belli bir yere kadar daha iyi olabilir ancak bu da sınırlı bir iyileşme olur.
Trump-Erdoğan ikilisinin arası iyi. Trump, Demokratlar gibi diğer ülkelerdeki hukuk dışı uygulamaları önemsemiyor. Hatta Trump, Demokratların ve ABD bürokrasisinin aksine PKK/YPG’yle değil, Türkiye’yle daha yakın olmayı önemsiyor.
Örneğin Trump başkanlığı dönemiden Suriye’nin kuzeyindeki askerlerini çekmiş ve Türkiye’nin buraya girmesine olanak vermişti. Ancak hem bürokrasiden hem kendi partisinden Trump’a tepki gelince Trump’ın ekibi Türkiye’ye ‘Kürtlere saldırmayacaksın’ şartını koşmuştu. Ki Trump döneminde Türkiye birkaç defa yaptırım yemişti. Diğer bir deyişle ABD’de başkanın önemli etkileri olsa da her şeye karar veremiyor. Kurumların yerli yerinde olduğu ülkeler için de ikili ilişkilerin etkisi sınırlı kalıyor.
Ayrıca, belki klişe bir laf ancak ABD çıkarları herkesin ve her şeyin üzerinde. Örneğin Türkiye Rahip Brunson’ı tutukladığında ABD sert tepki vermiş ve dolar adeta ‘uçuşa’ geçmişti. Yaptırımlara dayanamayan Türkiye, Brunson’ı serbest bırakmak durumunda kalmıştı.
Bu elbette ABD'nin Türkiye'yle hiç konuşmayacağı anlamına gelmiyor. Bölgesel gelişmeler, ABD-Türkiye diyaloğunu gerektirebilir. Örneğin Rusya-Ukrayna savaşında Türkiye, önemli bir rol oynadı. ABD doğrudan Rusya'yla iletişime geçemedi ve Türkiye'ye ihtiyaç duydu. Aynı şekilde İsveç ve Finlandiya'nın NATO'ya girebilmesi için Türkiye'yle görüşmeler yapıldı.