Roni Margulies, bu romanı “komünizm propagandasının bu kadar gizlice ve bu kadar ikna edici bir şekilde yapıldığını hayatımda başka hiçbir kitapta görmedim,” diye göklere çıkarıyor. Dünyanın hayhuyundan kaçan bir grup öncü komünist Alpha Centauri’deki bir gezegende yeryüzü cennetini inşa ediyorlar. Şimdi ben biraz uzaktayım, yazı yazmadığım şu bir hafta içinde Alpha Centauri yıldız sisteminde bulunan bir gezegene geldim. Keyfim tabii gıcır, karışanım edenim yok. Bir gezegen düşünün, Perinçek yok, “futbolun katili Türk hakemleri” yok, Erdoğan bile yok. Sevgili Roni Margulies’le ilk tanışmamızın üstünden herhalde bir bin sene geçmiştir ama o ilk tanışmamızda, Marksizm Günleri’nde Bülent Somay ile konuşmacıydı, yanına gidip bir soru sormuştum. Cevabı da hiç unutmadım. O günlerde ben “ortodoks sosyalist” olmayı aklımdan geçiriyordum, komünist bir toplumun herkesin genel faydasına olduğu… Neyse, Roni Margulies’e gidip sömürüsüz bir modelin mümkün olup olmadığını sordum. O da bana, o zamanlar tabii ben hayli gencim o da her zamanki gibi ihtiyar, Voyage from Yesteryear adlı romanı okumamı salık verdi. Buldum, okudum, aklıma da hiç yatmadı. Geçen gün, aradan geçen bunca zaman sonra, Roni’nin Serbestiyet’te bu romana referans veren yazısını okuyunca biraz tartışmak istedim. Roni, bu romanı “komünizm propagandasının bu kadar gizlice ve bu kadar ikna edici bir şekilde yapıldığını hayatımda başka hiçbir kitapta görmedim,” diye göklere çıkarıyor. Dünyanın hayhuyundan kaçan bir grup öncü komünist Alpha Centauri’deki bir gezegende yeryüzü cennetini inşa ediyorlar. Roni şöyle anlatıyor: “Bu nüfusun çalışması gerekmiyor: Her şeyi robotlar yapıyor, her şey var, her şey bol, kimsenin bir eksiği yok. Bu koşullarda kavga yok, rekabet yok, eşitsizlik yok. Yaşayıp gidiyorlar.” Sonra, tahmin edileceği üzere, dünyadan yeni gelenler bu cenneti algılayamadıkları için çeşitli sorunlar yaşıyorlar. Kapitalist dünyadan gelenlerin soruları o kadar manasız gözüküyor ki romandaki diyalogları okurken gülmeye başlıyoruz. Ekmeğin bedava olması karşısında kapitalist toplumdan gelen “hepsini almayı” düşünüyor, oysa komünist toplumun ferdi “ihtiyacı kadarıyla” yetinmeyi biliyor ve biz sürekli komünistlerin ahlaken de ne kadar haklı olduklarına şahit oluyoruz. Peki, hayat gerçekten böyle mi ilerliyor?
Ne piyasasız bir ekonomi olabilir ne de piyasa denetlenmeden başıboş bırakılabilir -İngiltere’den iktisat doktoralı Roni Margulies benden daha iyi bilir bunları.
Şimdi şu ekmek örneğinden ilerleyelim. Süpermarkette ekmekler duruyor, isteyen istediği kadarını alıyor ama kimse fazlasına tenezzül etmediği için her şeyden herkese yetecek kadar var. Fakat işin en çetrefil yeri sanırım burası çünkü Roni -aynı zamanda da romanın yazarı James Hogan- bize komünizm propagandasını sadece tüketim ânı üstünden yapıyor, bu mal ve hizmetlerin nasıl üretildiğine girmiyor hiç. Markette ekmeklerin içinde durduğu bir sepet var dimi? Bu sepeti kim üretti, kaç tane üretti, kim taşıdı… Aklınıza gelen diğer bütün ürünler için de geçerli bu söylediğim, bu ürünler nasıl üretildi? Üretim araçları kamulaştırıldığı için her birim kendi ihtiyacına uygun üretim yapıyor derseniz yanlış bir cevap vermiş olursunuz çünkü dünyalılar gezegene geldiğinde onlar için binalar inşa eden robotlardan bahsediliyor. Üretimdeki eşitsizliği robotlar çözüyor, böylece amelelik hizmeti de sömürülmeden alınıyor. İyi de şu robotlar olmasa nasıl olacaktı? O binaları kim yapacaktı, taşları kim kıracak kim taşıyacak, nereye yapacaktı? Piyasayı tamamen dışlayarak verimli bir düzen kurmanın gerçekçi olduğunu düşünmüyorum ama ekonominin tamamen piyasaya bırakıldığında da asla iyiye gitmediğini biliyorum. Ne piyasasız bir ekonomi olabilir ne de piyasa denetlenmeden başıboş bırakılabilir -İngiltere’den iktisat doktoralı Roni Margulies benden daha iyi bilir bunları. Ama komünist sistemin teminatının insanların gözütokluğu olması, her an başka yöne savrulunabileceğinin de bir garantisi değil midir? Roni’ye en sert karşı çıktığım yer, bu bolluğun üretim esnasında da nasıl olduğunu anlatmaması. Şu benim de şimdilerde takıldığım gezegende badanacı sadece mahallesi daha güzel olsun diye bir yeri boyuyor, şair şiirini yazıyor, beriki edebiyat eleştirisi yapıyor. Ha bu arada kanalizasyonlar doluyor, lavabo su akıtıyor, kaldırımlar çöküyor, yeni binalar inşa etmek gerekiyor… Bütün bu berbat işleri herhalde hep ve sadece robotlar yapıyor.
Piyasayı tamamen dışlayarak verimli bir düzen kurmanın gerçekçi olduğunu düşünmüyorum ama ekonominin tamamen piyasaya bırakıldığında da asla iyiye gitmediğini biliyorum.
İşçi sınıfı ortadan kalktığına göre burjuvaziden falan da öyle kolay bahsetmemiz mümkün değil herhalde. Roni yazısının sonunu şöyle bağlıyor: “Kapitalizm bunu sağlayacak şekilde örgütlenmiş bir sistem mi? Hayır. ‘Parası olan insanların’ değil, ‘insanlığın’ temel ihtiyaçlarını karşılamayı amaçlayan bir sistem mi? Hayır. Demek ki makul bir sistem değil.” Roni’nin şu söylediğine yerden göğe katılıyorum ama gerçekçi bir alternatif sunmadan insanlar bütün defolarına rağmen mevcudu terk etmiyor işte. James Hogan bize malların nasıl üretildiğini anlatmadığı müddetçe hiçbir şey söylemiş olmuyor.