Ali Haydar Fırat yazdı | Yeniden bir dava partisi olmak; ya da iktidarı değil düzeni değiştirmek
Ali Haydar Fırat
Türkiye siyasal hayatının ana damarlarından olan Cumhuriyet Halk Partisi 95 yaşında. CHP bir büyük tarihsel değişimin, dönüşümün ve kırılmaların içinde doğmuş bir harekettir. Bu nedenle doğduğu dönemin bütün tartışmalarından, siyasetlerinden beslenmiş, onları içermiş ve sürekli bir biçimde dönüşüm geçirmiştir. Ülkenin ve dünyanın değişen şartlarına, aktörlerine ve süreçlerine rağmen hala ayakta olmak ve bunun da ötesinde siyaseti belirleme gücü ve potansiyelini taşımak çok büyük bir değerdir. CHP çağdaşlaşmanın, uluslaşmanın, sekülerleşmenin temel aktörü olagelmiştir. Ama bu durum aynı zamanda çok ciddi tepkileri de beraberinde üretmiştir. Çünkü bu üç tarzı siyaset aynı zamanda toplumsal bir biçimlenişi, daralmayı, yeniden tanımlanmayı gerektirmiştir ve o ölçüde de bir karşı örgütlenmeye neden olmuştur. Tümüyle hayata geçirilmemiş olsa da çağdaşlaşma, geleneksel bir toplumsal formasyonun egemen olduğu bir yapıda muhafazakarların; uluslaşma Kürtlerin; sekülerleşme ise dindarların tepkisine, karşı örgütlülüğüne neden olmuştur. O nedenledir ki çok partili yaşama geçildikten sonra muhafazakar, Kürt ve dindar topluluklar sürekli CHP rakibi partilere oy vermiş ve onları iktidara taşımıştır. CHP ise çağdaşlaşmayı, uluslaşmayı, sekülerliği geniş kesimlere anlatamamış, bu geniş kesimlerin rızasını kazanamamış ve bunun sonucunda ise sürekli muhalefette kalmıştır. Türkiye hala bu süreçlerin içindedir ve bunun sancısını yaşamaktadır. Çünkü çağdaşlığa, uluslaşmaya, sekülerleşmeye karşı olanlar uzun süredir iktidarda olmalarına rağmen daha demokratik, daha özgürlükçü bir siyaset üretememişlerdir. Bunun yerine bir tür tarihsel hesaplaşma içine girilmiş ve bunun sonucunda yaşanan çatışma ve çelişkiler derinleşmiştir. Bu noktada top yeniden CHP’nin ayağına gelmiştir.
Bugün CHP, tarihsel birikiminden ve o birikimin yaratmaya çalıştığı toplumsal formasyondan esinlenerek; ama onu daha demokratik, daha özgür, daha da müzakereci bir zeminde yeniden üreterek toplumun karşısına çıkmak durumundadır. Kuşkusuz bütün bu tarihsel arka planda oluşmuş çelişki, çatışma ve karşıtlıkları ancak sınıfsal bir temelde aşabilir. CHP’nin sosyal demokrasiye yönelmesi çok yerinde bir karar olmakla birlikte, “Türkiye’nin Düzenini” değiştirecek bir ekonomi-politik iddiayı yeterince derinleştiremediği, siyasallaştıramadığı ve toplumsallaştıramadığı için geniş kesimlerle bağını güçlendirememiştir. Oysa ezilen, sömürülen bir ulusu kurtuluşa taşımak, kurucu önder Atatürk döneminde olabildiğince kamucu olmak, “kimsesizlerin kimsesi” olabilmeyi temel politik, ekonomik ve sosyal bir iddia haline getirmek; eğitim, kültür ve sanatla insanının kendisini en iyi biçimde gerçekleştirmesine imkan sağlamak, toplumsal cinsiyet eşitsizliğini giderecek yasal düzenlemelerle yeni bir eşitlik düzlemi kurmak ve de bunların üstünde hala aşılamamış yurttaşlık kurumunu inşaya çalışmak çok ama çok sağlam devrimci bir geçmiştir. Mesele bu geçmişin yeterince güncelleştirilememesidir. Mesele sağın 1970’lerde başlayan neo-liberal saldırısına karşı yeterince direnilememesidir.
Herkesin unuttuğu bir şey var. CHP bir düzen partisi değildir. CHP düzen yıkan bir partidir. Emperyalizmin esir aldığı bir devlet ve toplum düzenini yıkarak yeni bir düzen kurmuştur. Ama şimdi kurduğu düzen, artık o düzen değildir. Tarihsel yanılgı da burada ortaya çıkmaktadır. Sahiplendiği, savunduğu düzen, kendi önderlerinin kurduğu düzen değildir. Bugün ortaya çıkan ve her geçen gün daha da ağır bir hal alan eşitsizliklerin egemen olduğu düzen CHP’nin kurduğu düzen değildir. O yüzden CHP’nin kendisi için yeni bir düzen tanımlaması gerekmektedir.
Mustafa Kemal çağdaşlık, ulusçuluk, sekülerlik ekseninde bir düzen inşa etti. Bugünün CHP’si devrimcilik, kamuculuk, radikal demokrasi ekseninde yaşanan bütün tarihsel ve güncel tahribatları gidermek durumundadır. Bunun için yeniden bir dava partisi olmak, örgütünü bu çerçevede dizayn etmek ve dünya ile solun evrensel değerleri ekseninde buluşmak durumundadır. CHP’nin Türkiye’yi, var olan düzeni ve bu düzenin mağdurlarını tanımlayacak, kapsayacak bir siyaseti üretmesi gerekmektedir. O nedenle CHP için asıl mesele iktidar olmanın ötesinde bu düzeni değiştirecek bir büyük iddiaya sahip olup olmamasıdır... Yani mesele iktidar olmak değil; düzeni değiştirebilmektir. Bu halk da hep düzeni değiştirmeyi vaat eden partileri iktidara taşımıştır. Yaşadığı hayal kırıklıkları yoğun olsa da hala bu tavrından vazgeçmiş değildir.
Yorumlar
Popüler Haberler
Deniz Zeyrek, Sözcü gazetesinden ayrıldı
Mahkeme tespit etti: Boğaziçi Üniversitesi, mülakatta usulsüzlük yapmış!
MSB kaynakları, Bosna'da görev yapan Türk askerinin pedofili suçunu doğruladı
Adaylık kulisi: 'İktidarı en mutsuz edecek' İmamoğlu-Yavaş formülü
Ahmak davası: AYM’nin İmamoğlu kararı 9 ay sonra Resmi Gazete'de
Otopsi raporu ortaya çıktı: Rojin'in ölüm nedeni belli oldu