Türkiye’de şu an bir rejim, bir düzen değişiyor ve devlet AKP düşüncesi ekseninde yeniden tasarlanmaktadır. Buna karşı olanların, muhalefet yapanların bunun çok farkında olduğunu ve o çerçevede karşı bir söylem ve eylem gerçekleştirdiğini söylemek çok mümkün görünmemektedir. Özellikle sol, naif bir biçimde hala AKP sonrasında her şeyin eski haline; üstelik kendisinin inşa etmediği çok partili yaşama dönüleceğini var saymaktadır. AKP yeni bir kurucu irade ortaya koymuş ve toplumun ciddi bir bölümünü bu iradeye farklı nedenlerle kanalize etmiştir. Birinci mesele AKP bir “değişim” hedefi ortaya koymaktadır. Bu değişimin olumlu olup olmadığı ayrı bir tartışma konusudur. Muhalefetin değişime karşı çıkması asıl hedeflenendir ve bu başarılmaktadır. Burada muhalefet başta CHP olmak üzere kendi kurucu, değişimci iradesini ortaya koymalıdır. CHP’nin “Biz iktidar olduğumuzda eski sistemi getiririz” sözü başka türlü formüle edilmelidir. Hiç kimse “eski düzenden” hoşlanmaz. Bunun yerine yeni, demokratik bir sistemden söz edilmeli, bunun üzerine yoğunlaşılmalıdır. Elbette bu önemli ayrıntı kadar başka bir nokta da AKP’nin demokratik kurumlara yaklaşımıdır. Son olarak Türk Tabipler Birliği, Türkiye Barolar Birliği gibi kurumların hem adlarından Türk ve Türkiye kelimesi çıkarılması hem de bu birliklere üye olma zorunluluğunun kaldırılmak istenmesi aslında nasıl bir düzenin, sistemin ve devlet aygıtının oluşturmak istendiğini ortaya koymaktadır. Muhalefetin bu tür adımları salt gündem değiştirme olarak görme ve yorumlaması çok naif bir tutumdur. O nedenle muhalefetin kendi kurucu, değişimci fikrini, paradigmasını ortaya koyması gerekmektedir. Kurucu fikri olmayan bir muhalefetin iktidar olma şansı da, Türkiye’nin demokratik standartlara oturtma imkanı da yoktur. Türkiye’de sağ partilerin iktidarından siyasal İslam'ın iktidarına kadar ve bugün de geçerli olan “geçmişe dönme” çabası hep kaybettirmiştir. Bu kurucu geçmişi reddetmek değildir, kurucu bir gelecek fikrine olan büyük ihtiyacın, gerekliliğin, zorunluluğun olmazsa olmaz bir biçimde kendini dayatmasıdır. Bugün ihtiyacımız olan temel sorular şunlar olmalıdır; "biz nasıl bir düzen kuracağız, biz nasıl bir devlet inşa edeceğiz, biz nasıl birlikte, eşit, özgür ve demokratik biçimde yaşayacağız?" Bu sorular ekseninde inşa edilecek bir kurucu fikir kitlelerin ilgisini cezbeder. Bu sorular ekseninde inşa edilecek bir gelecek tahayyülü iktidar imkanı yaratır. AKP bir düzen kurmaktadır ve bu düzen her geçen gün ancient regime niteliği kazanmaktadır. Bunun karşısına daha eski bir dönemi/düzeni savunarak bunun önünde durulamaz. Bir karşı itiraz olarak “Ne yani Mustafa Kemal’e, Cumhuriyet devrimine sahip çıkmayacak mıyız?” sözü anlamı değildir zira bir kurucu değere sahip çıkmak onu geliştirmek, derinleştirmek, güçlendirmek, güne ve geleceğe uyumlu hale getirmekten geçmektedir. Ve inşa edilecek fikir elbette ki tarihsel bir arka plana, devrimci bir dinamiğe sahip olmalıdır. Ama salt geçmiş savunusu ne ideolojik olarak, ne gerçeklik olarak ne de propagandif olarak anlamlıdır ve sonuç alıcıdır. O halde geçmişin kuruculuğundan geleceğin inşasına bir formül, bir paradigma, bir perspektif oluşturulmalıdır.