Canı cehenneme rahat uyuyanın Kapısını örtenin perdesini çekenin Yüreği yalnız kendiyle dolu olanın Duvarları ancak çarpınca görenin Canı cehenneme başkasının yangınıyla Evini ısıtıp yemeğini pişirenin. Şükrü Erbaş… İstanbul’da kaybettiğimiz bütün insanlarımıza saygı ve rahmetle… Türkiye bir terör dönemini yaşıyor. Terör kavramı bu topraklarda son 50 yılına damgasını vurdu ama hiç bu denli korkunç bir süreç yaşanmamıştı. Elbette bunun dünya ve Türkiye ekseninde farklı nedenleri var. Dünya ve Türkiye ırkçılık, yabancı düşmanlığı, etnik, dinsel ve mezhepsel terör çağından geçiyor. Ancak Türkiye’nin farklı durumlarına değinmek gerekiyor. AKP hükümetinin içeride ve dışarıda izlediği siyaset bugün yaşadıklarımızın temel nedenidir. Burada elbette terör örgütlerini masum göstermek gibi bir çabamız olamaz. Ama yurttaşlar bu tür saldırılar sonrasında bir takım sorular sorma, eleştiri yapma hakkına sahiptir. Bu çerçevede ülkemizde bir türlü terör saldırılarının önlenmemesi çok ciddi bir güvenlik zafiyetinin göstergesidir. Çünkü yaşadığımız sıradan bir terör olayı değil. Her biri korkunç bir katliam olan bu saldırıların nasıl gerçekleştirildiği, dile getirilen yüzlerce kiloluk bombaların kentlere nasıl taşındığı ya da yapıldığı ilk akla gelen sorulardır. Bir diğer soru da terör saldırıları sadece insanları katletmek için yapılmadığı, bütün bu saldırıların siyasi ya da toplumsal bir hedefi bulunduğudur. Bu saldırılarla neyin hedeflendiği, görünen durumun arkasında hangi hedeflerin olduğu ortaya çıkarılmalıdır. Aynı zamanda ülkemizdeki terör saldırılarının çoğunlukla farklı ülkelerin desteğiyle gerçekleştirildiği sürekli iddia edilmektedir ancak bu konuda ciddi bir çalışma ortaya konmamıştır. Her devlet yurttaşın yaşam hakkını korumakla görevlidir. Devlet denen yapının ortaya çıkması ve yurttaşın bu anlamda bir tür hakkını devretmesi ile ortaya çıkan “toplum sözleşmesi” liberal anlayışın egemen savunusudur. Ancak bu hakim paradigmanın ülkemizde işlediğini söylemek çok mümkün değildir. Kendi yurttaşını korumayan bir devletin ve hükümetin varlığı tartışmalıdır. Bütün bu büyük katliamlardan sonra hiçbir istifanın yaşanmaması ise kabul edilebilir değildir. Çünkü hükümet bu saldırılarda sorumluluk kabul etmediğini aslında beyan etmektedir. Katliamlara dönüşen bu saldırılar karşısında güvenlik ya da istihbarat alanında neden bir engellemenin yapılamadığı temel soru olarak karşımızda durmaktadır. Çünkü güvenlik ve istihbarat yapıları bu tür saldırıları önlemek için çalışır ve bütün imkanlarını seferber ederler. Elbette teröre karşı biz sıradan yurttaşların da görev ve sorumlulukları bulunmaktadır. Öncelikle nerden ve kimden gelirse gelsin; amasız, fakatsız teröre karşı açık bir tavır almak zorunludur. İkincisi terörü gündelik yaşamın bir parçası haline dönüştürenlere ve bunu benimsetmek isteyenlere karşı durmak temel bir sorumluluktur. Üçüncüsü AKP’nin mevcut ortamdan yaralanma isteği teşhir edilmelidir. Dördüncüsü teröre karşı ses çıkarılmalı ve yurttaş dayanışması ortaya konulmalıdır. Beşinci olarak hep birlikte yaşamı savunmak, yaşamı korumak için mücadele edilmelidir. Bu ağır atmosferi değiştirecek olan şey, yaşama sahip çıkma dayanışmasıdır…