Türkiye, AKP ve onun izlediği siyaset yüzünden ilişkide olduğu bütün büyük devletler tarafından kriminalize edilmektedir. Bu sadece AKP’yi ilgilendiren bir konu değildir. ABD, AB, Rusya başta olmak üzere hem egemen devletler hem de komşularla yaşanan sorunlar ve sürekli hale gelen kriz durumları bu ülkenin uluslararası alanda çok ciddi bir prestij kaybetmesine neden olmaktadır. Elbette ki mesele salt prestij meselesine indirgenemez. Bu durum ülkenin geleceği açısından çok ciddi riskler gündeme getirmiştir ve bu durum giderek derin bir sorun alanı haline gelmektedir. AKP, Türkiye’ye (aslında kendisini ifade etmektedir) karşı bir algı operasyonu yapıldığını iddia etmektedir. Bu risk her zaman vardır ve bütün devletler birbirlerine karşı bunu kullanabilirler. Ama buradaki mesele AKP'nin bunu olanaklı kılması ve bu risklerin kullanılabileceği bir ortam yaratmasıdır. Bugün Türkiye, Cumhuriyet Devrimi ile uluslararası ilişkilerde kazandığı alanı ve yarattığı prestijli konumunu kaybetmektedir. Bu ne oryantalist bir okumadır ne de reel-politiğe teslim olmaktır. Şu anda yaşanan kriz hali ülkenin bir bütün olarak geleceğini ipotek altına alma riskini ortaya çıkarmıştır. Ülkeyi yönetenlerin izledikleri siyaset ya da yaptıkları hataları sadece onlar ödemezler. Tarih göstermektedir ki bu tür süreçlerde en büyük bedeli o ülkeler ve toplumlar ödemektedir. Türkiye böylesi bir durumla karşı karşıyadır. Sanıldığının aksine egemen devletler AKP’den kurtulmak gibi olağanüstü bir çabanın içinde değildir. AKP’nin böyle göstermesi bir propaganda çabasıdır, bunun böyle okunması da muhalefetin (en geniş anlamıyla) güçsüzlüğünün ve umudu başka yerde aramasının göstergesidir. Elbette ki, AKP uluslararası alanda meşruiyetini yitirmiştir. Ama AKP’yi iktidardan etmeye yeter bir durum değildir. Kuşkusuz etkisi vardır ama belirleyici olan içerideki meşruiyettir. İçeride meşruiyetini yitirmemiş hiçbir siyasal aktör dış güçler tarafından oyun dışı edilemez. Dolayısıyla AKP’ye muhalif olanların egemen devletlere bel bağlamaları doğru, sağlıklı ve sonuç alıcı bir durum değildir. Kişisel olarak düşüncem egemen dünya sisteminin Türkiye’ye toplumsal ve siyasal olarak bölünmüş bir ülke rolü biçtiğidir. AKP’nin izlediği siyaset de buna ayrıca alan açmıştır. AKP’nin tarihi ve politik hatalarının bu ülke ve toplum tarafından ödenmemesi, Türkiye’nin egemen kapitalist dünya sisteminin istediği hibrit bir demokrasi, dağıtılmış bir toplumsallık ve kontrol edilebilir bir pazar ekseninde yapılandırılmaması için muhalefete çok büyük bir sorumluluk düşmektedir. Burada muhalefeti daraltıyor ve en büyük sorumluluğun CHP’de olduğunu dile getiriyorum. CHP özellikle uluslararası ilişkiler alanında iki noktada zayıf kalmaktadır. Birincisi ilişki ve organizasyon kurmakta sıkıntı çekmekte, ikincisi güçlü devlerin “satın alabileceği söylemleri” dolaşıma sokmakta yetersiz kalmaktadır. Türkiye’de siyasal partilerin uluslararası ilişkilerdeki rolü onun iktidar olması yolunda epeyce bir katkı sunmaktadır. Bu denli dünya sistemi ile bütünleşmiş bir ülkenin bir partinin isteğiyle bütün bu ilişkilerden kopması elbette ki mümkün değildir ve Türkiye toplumu bunun bedelinin ne olacağının da farkındadır. Dolayısıyla uluslararası ilişkiler boyutunda devasa bir boşluk vardır ve bu boşluk doldurulmayı beklemektedir. CHP’nin içinde ve çeperinde bu ilişkileri dolduracak kadrolar elbette ki vardır. Ama bu haliyle CHP’nin bu alanda istenilen ve de iktidara alternatif bir parti olmasından kaynaklı olarak beklenilen performansı göstermediği de ortadadır. Türkiye’ni n AKP’den ibaret olmadığını gösterecek en güçlü yapı CHP’dir. CHP bugün bu temel sorumlulukla karşı karşıyadır. AKP'nin İki Tarz Siyaseti Yıllar önce AKP; AB ve ABD ile sıkı ilişkiler içindeyken CHP’yi dünyayı iyi okumamakla, gerçek anlamda sosyal demokrat bir parti olmamakla eleştirir ve CHP’de bunun aksini ispatlamaya çalışırdı. Şimdi ise AKP bütün bu devlet ve yapılarla arası açıldığı için CHP’yi dış politikada “millici” olmamakla eleştiriyor ve sürekli CHP’nin Türkiye’yi dışarıya şikayet ettiğini dile getiriyor. CHP şimdi de bu tezin doğru olmadığını anlatmaya çalışıyor. Dolayısıyla CHP aslında kendisini, uluslararası siyasete bakışını, ülke sorunlarını uluslararası sistem içinde nasıl çözümlediğini anlatmak yerine AKP paradigması içinde kalıp kendisine atfedilen suçlamaların doğru olmadığını kanıtlamaya çalışıyor. Bu pozisyon sağlıklı değildir ve muhalefette sabitlendiğini kabul etmek anlamı taşıdığını görmek gerekmektedir. Oysa bugün Türkiye’nin AKP’den ibaret olmadığını anlatması, göstermesi bile CHP’nin çok büyük bir güç kazanmasına neden olacaktır. Bununla birlikte Suriye meselesi, Orta Doğu, Kürtlerin yapacağı referandum, AB ile ilişkiler konusunda çok ciddi bir atağa kalkması gerekmektedir. Bunu yaparken de AKP’nin kendisini neyle suçlayacağı ve nasıl karşı bir propaganda yapacağını da birincil bir mesele haline getirmemelidir. Asıl meselesi AKP’den farkını ortaya koymak olmalıdır. AKP’nin uluslararası alanda izlediği siyaseti hem dışarı da hem de içeride çok iyi anlatmasıdır. CHP bunu yaptığında gerçek anlamda iktidarın en büyük alternatifi olur. Türkiye halkının da, dünyanın da şu an CHP’den beklediği budur.