Bugün iktidar ve muhalefetin tarih üzerinden hesaplaştığına tanıklık ediyoruz. AKP utangaç bir biçimde cumhuriyete sahip çıkma görüntüsü verse de bunu samimiyetle ortaya koymadığını görüyoruz. Öte yandan CHP’nin Osmanlı’ya karşı tavrı reddetmek üzerine değil, onun neden yıkıldığını anlatmak ve aynı hataların AKP tarafından yapıldığını geniş toplum kesimleriyle paylaşmak esasına dayansa da o da kendini cumhuriyetten yana konumlandırmaktadır. Elbette her iki parti de tümden bir tarihi reddetmiyor; ya da sahiplenmiyor. Ama burada bir sorun var. Şöyle ki, AKP’nin Malazgirt Zaferi'nin yıl dönümünde Muş’ta yaptığı kutlama, anma; CHP’nin Adalet Kurultayı'nı Çanakkale’de, tarihi yarım adada gerçekleştirmesi bir başka alt metni, mesajı önümüze koymaktadır. Kendisini tarih üzerinden meşrulaştırmak, geniş kitlelere tarih üzerinden mesaj vermek ve geçmişi var olan tarihsel, toplumsal, siyasal anlamının ötesinde bir başka gerçeklikle yeniden üretmek aslında bugünden, gelecekten uzaklaşmak demektir. İktidarı ve muhalefeti ile biz bunu yaparken Küba bir kanser türüne daha çare buluyordu, bilim insanları yeni adımlarla hem insanlığı hem de geleceği şekillendiriyordu. AKP Gençlik Kolları Başkanı'nın "dünyanın düz olduğu ve yuvarlak olmasının Siyonist bir yalan olduğu" sözleri ise geldiğimiz noktanın sınırlarını ortaya koymaktadır. Siyaseti Açmak Türkiye siyaseti zaman ve mekan olarak tarihe sıkıştırılmıştır. Gelecek hakkında söz söylemek bugün artık pek mümkün görünmemektedir. Tarih üzerinden AKP’nin kendisini milli; CHP ve diğer yapıları ise gayrı milli ilan etmesinin yakın ve uzak vadede hiçbir karşılığı yoktur. AKP Weber’in tanımladığı; Halil İnalcık’ın katkılarıyla zenginleştirdiği “patrimonyalizm” yani devletin sadece sultana ait olduğu ve bütün yaşam alanlarının buna göre şekillendiği bir yönetim biçimini egemen kılmaya çalışmaktadır. Bu elbette olası değildir. Ortaya geçmiş ve gelecek arasında sıkışmış hibrit bir yönetim ve toplumsallık çıkmaktadır, çıkacaktır. Burada siyaseti açacak olan CHP’dir. CHP’nin Adalet Kurultayı her alanda yeni sözlerin söylenmesine imkan vermiş olsa da bunun Çanakkale’de yapılması zorunlu değildi. CHP’nin bu ülkeyi kuran parti olarak bu tarih ve mekan sıkışmışlığından kendisini kurtarması gerekmektedir. Yani CHP tarihsel olarak kendisini bu ülkeye ve halka kanıtlamıştır. Bunun için farklı bir çabaya gerek yoktur. Ancak mesele geleceği kuracak siyaseti ortaya koyma cesaretidir. Çünkü Türkiye hiç olmadığı kadar gelecek umudunu yitirmiş ve toplumsal ve siyasal olarak birbirinden ayrışmıştır. Tümüyle karşıtlıklar üzerine kurulu bir cephe siyaseti ülkenin geleceğini karartmaktadır. Bu durumu ancak güçlü bir gelecek tasarımı, projesi, siyaseti ile sonlandırabilir. Türkiye’nin sorun alanları bellidir. Bu sorun alanlarına üretilecek çözümler bu ülkenin her kentinden tartışılarak, yaygınlaştırılarak kitleselleştirilebilir. Ama öncelikle bu tarih parantezinden çıkmak gerekmektedir. Bugüne ve geleceğe ilişkin bir siyaset kurgusunun inşa edilmesi gerekmektedir. Tarihe sıkışmış bu siyasetsizlik halinden kurtulmanın yolunu bulmak bu ülkede herkesin ortak sorumluluğudur. Hiçbir toplum geçmiş övüncü üstünden bir gelecek kuramaz. Bunu bu ülkenin en büyük kahramanlarından Atatürk söylüyor; "Türk milleti, bütün tarihinde savaş meydanlarında birçok zafer taçları giymiştir. Bununla övünür, daima övünecektir. Ancak, bu övünç tacını daha çok süsleyerek milletin başında tutabilmek için, diğer bir alanda da kesinlikle başarılı olması gerekir; o da ekonomidir.”"