Bu ülkede sıkılıkla söylenen ama nedense bir türlü önüne geçilmeyen temel tehdit ve tehlikelerden biri provokasyon olgusudur. İstanbul’da ve Kayseri’deki terör saldırıları verilen onlarca şehit sonrasında hemen her kesimden aynı uyarılar geldi; “Provokasyonlara Gelmeyin.” Provokasyona gelmemek salt bir çağrı meselesi değildir. Bu bir siyasi ve toplumsal kültür meselesi, demokratik bilinç ve yurttaşlık meselesidir. Ve fakat bununla birlikte provokasyona izin vermemek, bunu yapanları açığa çıkarmak da devletin en temel görevidir ki bizde devletin bu yöndeki sicili tartışma konusudur. Aynı şekilde “Biz bu filmi daha önce gördük” cümlesi her defasında kullanılır ama nedense bu filmlerin devamı sürekli gelir. Bu kadar acının yaşandığı bir toplumda yaşananlardan hiçbir ders çıkarılmaması, dahası sürekli aynı yaraların kanatılması salt güncel bir sorun değil, tarihle beslenen bir durumdur. Bu toplum (ki toplum bir bütünselliği tarif eder ve biz hala bu bütünselliğin çok uzağındayız) tarihteki çatışmaları, ayrışmaları sürekli gündeminde tutmuş, ne bunlarla demokratik bir bilinç ve sorgulama ekseninde hesaplamış, ne de unutmuştur. Gerek mezhepsel düzlemde gerekse etnik ve ideolojik düzlemde tarihsel çatışmalar güncelleştirilir. Bizim tarihimizdeki en büyük devrimci atılım olan Cumhuriyet Devrimi yurttaşlık kurumunu gündeme getirerek bu ayrışmaların üstünü örtmeye çalışsa da özellikle sağ iktidarlar bu felsefeyi aşındırmış ve büyük acılara neden olmuştur. Temel tespitlere geçecek olursak; 1- Bu toplum genlerinde ayrışmayı ve çatışmayı sürekli taşımış ve her kırılma süresinde güncelleştirmiştir. Bu anlamda tarihsel ve toplumsal bakiyemiz temiz ve sağlıklı değildir. 2- Devlet bu ayrışmaları hep güncel tutmuş, çünkü “böl parçala yönet” ile idare etme taktiği hep işe yaramıştır. 3- Emperyalizm özellikle mezhep ve etnik düzlemdeki parçalanmayı sıklıkla kullanmış, bununla istediği yapıyı yaratmada başarılı olmuştur. 4- Sağ partiler ve özellikle AKP çoğulcu değil, çoğunlukçu bir anlayışla etnik ve mezhepsel ayrışma üzerinde siyaset üretmiş ve bu durum çok büyük yarılmalara neden olmuştur. 5- Hangi kimlik için olursa olsun şiddete başvurmak kabul edilebilir bir durum değil, bir insanlık suçudur. 6- Bugün aynı eksende yeni çatışmalar kurgulanmakta olduğu son saldırılarla görülmektedir. Buradaki kitle mobilizasyonu kendiliğinden olan bir durum değildir. Sivas’ta ve Başbağlar’da yaşanan acının kendiliğinden olmadığı,bunların bir operasyon olduğu ortaya çıkmıştır. 7- Ülkenin metropollerinde yaşanacak bir çatışmanın iç savaş boyutunu aşan korkunç bir yıkım olacağını herkes çok iyi görmeli ve analiz etmelidir. Ancak asıl sorumlular bu noktada gereğini yapmak zorundadır. 8- Atatürk’ün ülkeyi milletin azim ve kararlılığı kurtaracaktır sözü anlamlı ve değerlidir. Halkımız bir bütün olarak kendi geleceğine sahip çıkmak zorundadır. 9- Bu ülkenin bütün yurttaşları ve kurumları sahnelenen oyunu bozmak için yan yana gelmeli ve diyalog içinde olmalıdır. 10- Her kim yaparsa yapsın, nerden gelirse gelsin provokasyonun aktörleri teşhir edilmeli ve hiçbir koşulda şiddete başvurulmamalıdır. Ülkenin sürüklendiği daha doğrusu itildiği uçurum bir büyük felakettir. Eğer bu süreçten gerçek anlamıyla birlik ve beraberlik içinde çıkabilirsek kardeşleşir, toplumlaşır, halklaşırız. Bunu başaramazsak o korku filmini yeniden, bedel ödeyerek izleriz…