3-4 Şubat’ta yapılacak CHP Olağan 36. Kurultayı salt CHP için değil; bütün Türkiye için tarihsel bir önemdedir. MHP’nin AKP’ye eklemlendiği, HDP’nin tasfiye edilmeye çalışıldığı bir süreçte tek muhalefet odağı olarak kalan CHP’nin görevi ülkeyi düze çıkaracak güçlü bir muhalefetle iktidara gelmektir. Ancak bunun için CHP’nin örgütsel, ideolojik, kadrosal eksiklerini giderecek bir imkan olarak bu kurultaya yaklaşması ve kendisini yeni döneme hazırlayacak kadroları bir araya getirmesi gerekmektedir. Kemal Kılıçdaroğlu’nun CHP Genel Başkanı olduktan sonra kurultaylara ilişkin genel politik tavrı farklı çevrelerden kanaat önderlerini parti yönetimine taşımak oldu. Bu tavır, AKP’nin ayrıştırıcı siyasetine karşı bir anti-tez olarak kurgulandı. “Herkesi kucaklamak, herkese siyaset imkanı yaratmak” Kılıçdaroğlu’nun temel yaklaşımı oldu. İnsan hakları aktivistlerinden İslamcı entelektüellere, liberallerden sendikacılara kadar geniş bir yelpazeden epey bir kadro CHP ile buluşturuldu. Ancak bunun ne denli bir başarı ürettiği hep tartışılageldi. Kılıçdaroğlu’nun partiyi farklı kesimlere açma çabası kuşkusuz iyi niyetli bir yaklaşımdır. Ancak maalesef bu yaklaşım istenilen sonucu ver(e)medi. Partiye gelirken ayrı, partideyken ayrı, partiden ayrılırken ayrı tartışmalara konu olan bu kişilerin gelişi ve gidişi ciddi enerjinin soğurulmasına, umutların ve iyi niyetlerin yerini karamsarlığa bırakmasına neden oldu. Aynı tavrın bu kurultayda da devam edip etmeyeceğini göreceğiz. Ancak temel bir kaç noktaya değinmek gerekiyor. İlk olarak büyük değişimlerin kaçınılmaz olduğu bir süreçten geçilmektedir ve sürecin ruhuna uygun, birlikte hareket edecek politik bir kadronun varlığı elzemdir. Dolayısıyla siyaseti kişilerden olgulara, süreçlere ve programa kaydıracak bir siyasal hattı; buna uygun bir kadro ve ruhu kurultaydan çıkarmak gerekmektedir. İkinci olarak kendi iç tutarlılığı olan kadrolar her zaman daha başarılı sonuçlar üretmiştir. Özellikle de politizasyonun üst seviyelere çıktığı bir süreçte ve AKP’nin kendi paradigmasını yaşamın bütün alanlarına dayattığı bir dönemde bütün bu hamleleri karşılayacak bir kadronun varlığı yaşamsaldır. 2000’lerin başında, liberal rüzgarların estiği bir dönemde farklı siyasetlere mensup aktörlerin bir partiye toplanması normal olabilirdi; ama Türkiye artık o kadar ‘liberal’ değil. Yani zamanın ruhu, mücadele edecek yeni kadroları gerektiriyor. CHP önündeki süreci ve bu sürecin gereklerini, önüne çıkaracağı imkan ve sorunları çok iyi hesaplamak, tartmak ve ona göre tavrını belirlemek zorundadır. Kemal Kılıçdaroğlu’nun bu kurultayda kuracağı kadro sadece partiyi değil ülkeyi bir noktaya taşıyacak özellikte olmak durumundadır. Önümüzdeki dönem bir seçim dönemi değil; bir kırılma dönemidir. O nedenle bu kurultayın kurgusu, anlayışı, çıkarımları farklı olmak durumundadır. AKP’nin Ortodokslaşma süreci iyi analiz edilmeli ve buna göre bir konumlanış alınmalıdır. İkinci bir durumda bu dönem, CHP içinde bir değişim, yenilenme ve gelecek döneme hazırlık niteliğinde olmak durumundadır. Daha önce de söylediğimiz tezi tekrardan hatırlatalım; CHP kendi değişimi ile ülke değişimini eş zamanlı gerçekleştirmek durumundadır. Ne CHP’nin ne de Türkiye’nin değişim, yenilenme ve ilerleme süreçleri için beklemeye tahammülü kalmamıştır. Siyasal yapılar, zamanı ve süreci doğru okuyacak, doğru tavır koyacak kadroları ve hareket tarzlarını ortaya koymazlarsa geri düşerler, başka parti ya da yapılara alan açmış olurlar. O nedenle de CHP, önündeki bu süreci en iyi biçimde değerlendirmek durumundadır.