Ülkeler ve toplumların kriz süreçleriyle karşılaşması olağandır. Gerek bizim coğrafyamızda gerekse başka ülke ve toplumlarda kriz anları yaşanmış; kimi ülkelerde bu krizler bir fırsata çevrilmiş kimi ülkelerde ise ağır bir çöküş gerçekleşmiştir. Ülkeler ve toplumlar için en şanssız durum, bu tür kriz süreçlerinde niteliksiz, öngörüsüz, çözüm yeteneğinden yoksun ve sadece kendi geleceklerini düşünen kadrolar tarafından yönetilmeleridir. Osmanlı Devleti’nin çöküşünün en önemli nedeni böyle kadrolar tarafından yönetiliyor olmasıydı. Ancak bu ülke, o büyük tarihi krizi ve yok oluş tehlikesini tersine çevirecek olan Mustafa Kemal gibi bir devrimciyi bağrından çıkararak kurtuluşu, kuruluşu ve devrimi gerçekleştirmiştir. Bugün yine tarihimizin en büyük krizlerinden birini yaşıyoruz. Siyaset, toplum, ekonomi, diplomasi, eğitim, sağlık, spor; kısacası bütün alanlarda ağır ve büyük bir kriz yaşanmaktadır. Buradaki en büyük şanssızlık, yine, niteliksiz ve sadece kendi ikballerini düşünen yönetici kadronun ülkeyi krizden çıkarmak yerine daha büyük krizlere sürükleme çabası içinde olmasıdır. AKP ülkeyi yönetememektedir. Yönetemeyen bütün despotik, baskıcı iktidarlar içeride ve dışarıda güvenlik sorunu yaratır ve algı operasyonlarıyla iktidarda kalmaya çabalar. AKP var olan sorunları içinden çıkılmaz bir aşamaya taşıdığı gibi yeni riskler de üretmiştir. Buradaki temel mesele bir kişinin sürekli başta kalma, iktidarı tekeline alma ve hesap vermeden ülkeyi yönetme isteğidir. Bu karanlık zihniyet 21. yüzyıla yakışmamaktadır. Dünya 20. yüzyılda bu zihniyete sahip kişilerin yol açtığı felaketlerin bedelini hala ödüyor. Dolayısıyla çağ dışı bir zihniyetin dayattığı başkanlık meselesi, sanıldığı gibi bir sistem değişikliği değildir. Bu bir rejim değişikliğidir. Bu rejim; Cumhuriyetin, demokrasinin ve çağdaşlaşmanın bütün birikimine, kazanımlarına karşı; lümpen, siyasi ve bilimsel temeli olmayan; tamamen tek kişinin her şeye hakim olmak istediği bir rejimdir. Bu rejim, ülkenin siyasal, toplumsal, etnik, mezhepsel olarak parçalanmasıdır. Bu rejim, hak ve özgürlüklerin yok edilmesidir. Bu rejim, ülkenin medeni dünyadan koparılmasıdır. Kısacası bir çöküş ve çözülmedir. Türkiye bütün bu süreçleri atlatacak, Cumhuriyetin kurucu değerleri ile demokrasinin evrensel ilkelerini ülke sathına yayacak birikime, deneyime, tecrübeye sahiptir. Bu ülkenin ilerici güçleri, bu ülkenin kaderini değiştirecek, onu saygın, çağdaş bir ülke statüsüne tekrar kavuşturacak, bütün alanlardaki krizleri sonlandıracak, toplumsal barışı tesis edecek, üretime dayalı ekonomik sisteme geçişi sağlayacak, işsizliği, yoksulluğu, yolsuzluğu ortan kaldıracak bir yeniden yapılanmanın öncüsü olmaya hazırdırlar. Bu halk şimdi iradesini bir kişiye teslim etmeyecektir. O dönem kapanmıştır. Halkın iradesi üzerine kimse ipotek koyamaz, buna izin verilemez. Herkesin her yerde, her koşulda eşit birer yurttaş olduğunu ve bütün egemenlik haklarından eşit bir biçimde yararlanma hakkı olduğunu yeniden ortaya koymak bu ülkedeki devrimci ve demokratların görevidir. Tarih; cumhuriyete, demokrasiye, halkın iradesine, toplumsal barışa sahip çıkmaya, hep birlikte omuz omuza ve kardeşçe demokratik bir biçimde mücadeleye davet ediyor. Hiç kimse umutsuzluğa kapılmasın. Öyle demiyor mu büyük şair Nazım Hikmet “Yok, öyle umutları yitirip, karanlıklara savrulmak; Unutma aynı gökyüzü altında, bir direniştir yaşamak…”