AKP’nin iktidar süreci, bu ülkede herkesin ders çıkarması gereken hataları, ağır bedeli olan yanlışlıkları gözler önüne serdi ve sermeye devam ediyor. Herkesin her zamankinden çok demokrasiye, özgürlüğe, hak, hukuk, adalete ihtiyacı var. AKP’nin demokratik yaşamda, ekonomi, siyaset, sosyal yaşamda nasıl bir bakiye bıraktığı artık herkesin malumu. 2019 söylenegeldiği gibi sıradan bir seçim değil; yeni bir düzene geçişin oylandığı ve gelecek hakkında karar verildiği bir seçim olacak. AKP ve MHP ittifakının adayı ve adayın nasıl bir yol haritası olacağı belli. O cephe tanzim edilmiş durumda. Şimdi herkesin merak ettiği konu AKP ve MHP dışındaki aktörlerin; özellikle de CHP ve lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun ne yapacağı, nasıl bir yol, yöntem izleyeceğidir. Kemal Kılıçdaroğlu, bu zor süreçte partilerin ittifakından çok ilkeler birlikteliğine odaklanmakta ve tartışmayı buraya çekmeye çalışmaktadır. Bu nedenle çok daha geniş bir konsensüsü, partileri aşan bir birlikteliği; yurttaşların, sivil toplum kuruluşlarının ilkeler temelinde birlikteliğini yaşama geçirmeye çalışmaktadır. CHP lideri bunun için partiler ittifakını aşan büyük ilkeler birlikteliğini; 1- Demokrasiyi kurtaracak, 2- Cumhuriyeti güçlendirecek, 3- Güçler ayrılığını pekiştirecek bir temelde kurmayı hedeflemektedir. CHP lideri sürece; sorunlar, çözümler ve geleceği yeniden kurmak ekseninde bakıyor. Bu ülkenin AKP’den önce de sorunları vardı; ama AKP bu sorunları kronik hale getirdi. Çatışmaları, ayrışmaları, çelişkileri derinleştirdi. Bu nedenle AKP’nin bu sorunlara çözüm üretmesi artık imkansızdır. Bu imkansızlık parantezinden çıkmak, geniş toplum kesimlerini gelecek adına umutlandırmak ve başka bir memleket hayalini ortaya koymak adına CHP’ye çok büyük bir sorumluluk düşmektedir. Seçim güvenliğine ilişkin partilerin ziyaret edilmesi, konunun ülke gündemine getirilmesi çok önemli ve değerli bir adımdır. Bu tartışma daha yoğun bir biçimde sürdürülmek durumundadır. Eğer CHP bu konuda geniş bir kamuoyu duyarlılığı oluşturabilirse ve ulusal ve uluslararası kurum ve kuruluşları sürecin içine çekebilirse AKP-MHP ittifakının yasasını geri çektirebilir. Bir önceki yazıda belirttiğimiz “bu yasa ile seçime gidilirse seçim baştan kaybedilir” sözünü buraya bir kez daha not düşmek adına tekrarlıyoruz. CHP ve AKP-MHP dışındaki bütün partiler, bu yasanın bütün partilerin istemlerini karşılayacak bir çerçeveye kavuşturulmaması durumunda seçime girmeme konusunu da tartışmaya açmalıdır. CHP’nin “aday kim olacak” tartışmasına girmesi çok büyük bir hata olur. Öncelikle bu yasanın ele alınması, bununla birlikte tüm toplumu içine alacak büyük bir ilkeler deklarasyonunun açıklanması ve sonrasında aynı şekilde geniş kesimlerin ortak adayını açıklaması sürecin sağlıklı bir biçimde işlemesi için hayati önemdedir. Böylesi bir süreçte tek başına aday belirlemek de, adayın salt bir politik/idelojik kampın içinden çıkarılması da sağlıklı, doğru ve sonuç alıcı değildir. Dolayısıyla bu süreç hakkını vererek siyaset yapma, mantıklı hareket etme, bütün adımları çok iyi planlama sürecidir. Ülkelerin tarihsel kırılma süreçlerinde geniş kesimlerin beklenti, talep ve isteklerini en iyi şekilde formüle eden siyasetler kazanır ve ülkenin geleceğine yön verir. Dolayısıyla içinden geçmekte olduğumuz süreçte deyim yerindeyse herkes; ama herkes kişisel yaklaşım, tutum, beklenti, gelecek tasavvurunu ortak bir gelecek için geri plana itmeyi bilmelidir. Buradaki en büyük şans, AKP-MHP ittifakının adayının kim olduğu, ne yapacağının bilinmesidir. Mesele bu bilinenin siyaseten nasıl bir olumlu pozisyon ve propagandaya dönüştürüleceğidir. Elbette daha da önemli olan; yeni bir siyaset biçimini, birlikteliği, bir araya gelmeyi sağlayacak bir aklın ve yolun bulunmasıdır. Ülke her alanda büyük bir bilinmezliğe doğru sürüklenirken bu bilinmezlikleri sonlandıracak bir büyük ortaklaşma sağlanacak mı? İşte bu yüzyılın bu ülke önüne koyduğu en büyük soru...