12 Eylül 1980 askeri darbesinin üzerinden 36 yıl geçmesine rağmen ne darbe girişimlerinden, ne darbe zihniyetinden ne de uygulamalarından kurtulmuş değiliz. 12 Eylül’ün düşman gördüğünü bugün AKP de düşman görmekte ve öyle davranmaktadır. Darbe girişiminde bulunan FETÖ olduğu halde ve AKP “ne istediniz de vermedik” diyerek açık açık bu yapının her türlü talebinin karşılandığını en üst düzeyde itiraf etmiş olsa da, darbe girişimi sonrası hükümet ‘operasyonları’ FETÖ ile geçmişten beri mücadele eden kişi ve kurumlara yönelmektedir. Sol, sosyalist, Atatürkçü, Alevi, Kürt, demokrat ne kadar insan ve kurum varsa AKP tarafından aynı 12 Eylül faşizminde olduğu gibi her türlü insanlık, hukuk, demokrasi dışı muamele ile karşılaşıyor. AKP gerçekten FETÖ ile hesaplaşmak isteseydi önce kendinden başlardı. Ama kendi kitlesine “Müslümanlara zulüm ediyorlar” dedirtmemek ve orada bir yarılmaya, kopmaya yol açmamak için kendi karşıtında olan yapılara ve insanlara devlet aygıtı ile saldırıyor.

Eğitim-Sen’li, KESK’li, CHP’li, HDP’li, DİSK’li; kısacası kendisinden olmayanlara yönelik tavrı, artık sıradan bir darbe girişimiyle hesaplaşmanın ötesine geçmiş; “kendinden olmayanı avlama” seremonisine dönüşmüştür. Bu tavır, bu yaklaşım, bu davranış AKP’ye bir şey kazandırmayacaktır. Ama Türkiye’ye çok şey kaybettirecektir. Darbe girişiminden sonra AKP daha çok demokrasi ile darbe sürecine müdahale etseydi, Kürt Sorunu başta olmak üzere diğer bütün sorunlara cesur ve kapsamlı çözümler üretseydi bugün başka bir Türkiye’den söz edebilirdik. Ancak AKP’nin ontolojisi; ya da fıtratının buna uygun olmadığı bir kez daha ortaya çıkmıştır. 12 Eylül askeri darbesinin ikliminde büyümüş olan bir siyasal hareket yine bir darbe sürecini kendisi için fırsata çevirme çabasına girmiştir. Kamusal bütün alanlardan Atatürkçü, demokrat ve devrimcileri dışlayarak tümüyle kendisine bağlı bir İslamcı kamusal alan yaratmaya çalışmaktadır. Bunu en son FETÖ ile yaptığında başına ne tür belalar açtığının bilincinde olmayarak aynı süreci farklı aktörlerle yeniden devreye sokmaktadır. Devlet eliyle güçlenen her yapı, tarikat ya da cemaat devleti ele geçirmek isteyecektir. Bunun için de AKP ile hesaplaşmaktan çekinmeyecektir. Nihayetinde 12 Eylül, AKP eliyle sürmektedir. Türkiye darbe koşullarındadır ve bütün demokratik değer ve yapılar tasfiye edilmek istenmektedir. Mesele PKK ya da FETÖ olmaktan çıkmıştır. “At iziyle iti izi” birbirine ayrılmayacak bir biçimde karışmıştır.

AKP’nin Kürtlere yönelik tavrı tarihi bir kopuşa ve kırılmaya sebebiyet verecektir. Herkes gibi oy kullanan Kürtlerin iradesinin gayrı milli olduğu da bir kez daha ortaya çıkmıştır.

Peki, ne olacak?

AKP’nin bu tavrı sürdükçe toplumsal barışın bu topraklardan uzunca bir süre silineceğini söyleyebiliriz.

AKP kendi rejimini tümüyle yerleştirmek için her yola başvurmaktadır, başvurmaya da devam edecektir.

Ancak Türkiye’de giderek toplumsal bir öfke birikmekte ve bu öfkenin arka planında Atatürkçü, demokrat, devrimci ve dünya ile bütünleşmiş, insan hak ve özgürlüklerinin bilincinde olan kitleler bulunmaktadır. Dolayısıyla insanlar Cumhuriyetin kazanımlarına ve demokrasinin değerlerine mutlaka sahip çıkacaklardır.

AKP’nin bu gidişine dur diyecek en büyük güç CHP’dir. CHP bugüne kadar sağlam ve tutarlı bir siyaset kurgusuyla geniş toplum kesimlerinin beğenisini toplamıştır. Artık bugünden sonra CHP, bu ülkenin bütün yurttaşları için ön almak, muhalefet değil; iktidar hedefiyle alanlara çıkmak zorundadır.

AKP ise Olağanüstü Hal ile kendi rejimini kurmak için çalışmaktadır, çalışacaktır. Bu nedenle CHP yarın seçim olacakmış gibi ülkenin her köşesinde çalışmak zorundadır. Bu ülkeyi yeniden kurma hedefini ve heyecanını kitlelere taşıdığımız ölçüde 12 Eylül rejimlerinden kurtulacağız…