İran rejiminin 43 yıllık karnesinde onlarca tecavüz, işkence ve insan hakları ihlalleri var. Hiçbir faşist düzen halklardan daha güçlü değildir, Ortadoğu tarihi boyunca da olmamıştır. Elbet bir gün bu muameleyi halkına reva görenler yaptıklarının bedelini ödeyecekler. Cümleye kitabın ortasından başlayayım; İran İslam rejimi, 1979 devriminden bu yana 43 yıl boyunca pek çok delil, doktor raporları ve şahitliklerle defalarca kez ortaya koyulduğu üzere özellikle siyasi tutsaklara yönelik birçok sistematik ağır işkence ve tecavüzün failidir. İran cezaevlerinde ve çeşitli birimlerin sorgu odalarında yaşanan işkenceler ve tecavüzler her zaman gündemi meşgul etmiştir ancak toplumsal patlamaların ve eylemlerin yaşandığı her dönemde insanlık onuruna aykırı bu davranışlar kat be kat artmıştır. İran’da dört aydır devam eden halk isyanında da pek çok sivil toplum örgütü ve insan hakları kuruluşunun raporları ve doktor raporlarıyla desteklenen, mağdur siyasi tutsakların bizzat anlatımları, İran rejiminin muhalifleri sindirmek için işkence ve cinsel saldırılara devam ettiğini ortaya koyuyor. CNN’in Kasım 2022’de paylaştığı, serbest bırakılan siyasi tutsakların beyanlarına ve hastane kaynaklarına dayandırdığı haberine göre, İran rejiminin yetkilileri cezaevlerinde kız ve erkek çocuk tutsaklara ve yetişkin kadın ve erkek tutsaklara tecavüz ediyor. CNN, son protestolardan sonra cezaevine konulan veya gözaltına alınan 11 siyasi tutsağa tecavüz edildiğini tespit etti ve 5’inin gerçekliğini teyit etti. CNN’e göre, bu tecavüz vakaları ağırlıklı olarak İran’ın Doğu bölgelerinde, Kürt nüfusun yaşadığı kentlerde ve Batı Azerbaycan’ın Urumiye şehrinde yaşandı. Serbest kaldıktan sonra CNN’e konuşan bazı siyasi tutsaklar kendilerinin küçük odalara alındığını ve yetkililer tarafından tecavüze uğradıklarını söylüyorlar. Siyasi tutsakların CNN’e aktardıklarına göre, tecavüze uğrayan bazı kadın tutsaklar konuşmamaları için farklı bölgelere nakledildiler. CNN haberinde 18 Ekim 2022’de Kerec şehrindeki protestolarda gözaltına alınan ve tutuklanan Armita Abbasi’nin de dosyasına işaret ediyor. Polisler eşliğinde İmam Ali Hastanesi’ne getirilen Armita’yı muayene eden doktorlar kendisinin yoğun anal ve vajinal kanama yaşadığını, saçlarının tıraş edildiğini ve vücudunun titrediğini CNN’e aktardılar. CNN’e göre, Armita Abbasi’nin bu durumunu İmam Ali Hastanesinden 5 doktor teyit etti. New York Times ise Aralık 2022’de aktardığı haberinde Tahran’ın yoksul bir bölgesinde yaşayan “Masume” isimli 14 yaşındaki bir kız çocuğunun okulda başörtüsünü çıkarıp protestolara katıldığının kameralardan tespit edilmesinden sonra gözaltına alındığını, vajinal bölgesindeki ağır yırtık ve kanamadan dolayı polisler tarafından hastaneye getirildiğini, hastanede hayatını kaybettiğini ve bu durumu ifşa etmek isteyen annesinin de ortadan kaybolduğunu belirtti. İnternette yapılacak kısa bir araştırmayla 43 yıllık İslam rejiminde İran’da pek çok siyasi tutsağın işkenceye ve tecavüze uğradığı ve ağır muamelelere maruz kaldığı gerçeğinin pek çok mağdurun açık kimliğiyle kayıtlara geçtiği görülecektir. Bu konuda yayınlanmış birçok kitap, belgesel ve araştırma haberi de mevcut. Bu işkence ve tecavüzleri yaşayan bazı kişilerin dayanamayarak intihar ettikleri de biliniyor. Aslında İran cezaevlerinde ve sorgu odalarında yaşanan tecavüz ve işkence vakaları inanılmaz boyutlarda ancak mağdurlar hem can güvenliklerinden dolayı, hem ailelerinin emniyetinden dolayı hem de böylesi bir insanlık ayıbıyla isimlerinin anılmasını ve etiketlenmek istemedikleri için suskun kalmayı tercih ediyorlar. İran İslam Devrimi tarihinde rejimin içerisinden çok önemli isimler de cezaevlerinde yaşanan tecavüzlere tepki göstermiştir. Bunlardan en önemlisi İran İslam Devrimi Önderi İmam Humeyni’nin öğrencisi ve bir zamanlar Rehber Vekili olarak Rehberlik koltuğunun en güçlü adayı olan Ayetullah Hüseyin Ali Muntazıri’ydi. Ayetullah Muntazıri, yazdığı bir mektupla 80’li yıllarda İran cezaevlerinde muhalif kadın tutsaklara tecavüz edilmesini en üst düzeyde kayıtlara geçirmiş ve tepki göstermişti. Mahmud Ahmedinejad’ın cumhurbaşkanlığı döneminde dehşetli Kehrizek Cezaevi’nde siyasi tutsaklara tecavüz edildiği, çırılçıplak soyuldukları ve üzerlerine idrar yapıldığı kayıtlara geçmişti. Kendisi de bir zamanların siyasi tutsaklarından olan İranlı ünlü yönetmen ve yazar Mohsen Mahmalbaf bir söyleşisinde “İran İslam Cumhuriyetinin cezaevlerinde cinsel istismar ve tecavüz kesin bir şeydir, tecavüze uğrayan mahpuslarla bizzat konuşmuşluğum var” demişti.
Pek çok insan hakları kuruluşu ve sivil toplum örgütlerinin kayıtlarına siyasi tutsakların beyanları ve doktor raporlarıyla pek çok tecavüz ve işkence vakası geçmiş durumda.
Mahmud Ahmedinejad’ın 2009’da ikinci kez hileli bir şekilde cumhurbaşkanlığı koltuğuna oturmasıyla birlikte patlak veren protestolarda gözaltına alınanların ve tutuklananların tecavüze uğraması o denli gündem olmuştu ki İran devleti resmî bir araştırma komisyonu kurmak zorunda kalmıştı. İran’ın şu anki cumhurbaşkanı olan “İdam Lordu” İbrahim Reisi’nin de üyelerinden biri olduğu bu komisyon tecavüzlerin üzerini örttü. Oysaki o dönem cumhurbaşkanı adaylarından biri olan, şu an 13 yıldır ev hapsinde tutulan Yeşil Hareket liderlerinden eski meclis başkanı Mehdi Kerrubi yazdığı resmî bir mektupla 2009 yılında cezaevlerinde kadın ve erkek tutsaklara tecavüz edildiğini en üst noktadan kayıtlara geçirmiş ve tepki vermişti. Maryam Sabri, Arash Tavakkoli, Ebrahim Mehtari ve Ebrahim Sharifi 2009’daki protestolardan sonra kendilerine devlet yetkilileri tarafından tecavüz edildiğini açıkça beyan etmişlerdi. Tahran Üniversitesi öğrencilerinin yatakhanelerine yapılan 09/06/1999 tarihindeki rejim saldırısını haberlerine taşıyan The Guardian, o dönem öğrencilerin tanıklıklarına dayandırdığı haberinde İran devlet görevlileri tarafından öğrencilere tecavüz edildiğini kayıtlara geçirmişti. İran’daki tecavüz ve işkencelerin temel sebebi siyasi protestocuların onur ve haysiyetini darmadağın ederek onları bir daha tepki veremez hâle getirmektir. Tecavüz eylemleri iki şekilde gerçekleşiyor; ya bizzat resmî devlet görevlileri tarafından siyasi tutsaklara tecavüz ediliyor ya da cezaevlerinde tecavüzden veya diğer ağır suçlardan hükümlü olan adi suçlular vasıtasıyla tecavüz ettiriliyor. Bazen de durum daha sistematik ve sürekli bir hâl alıyor ve adi suçluların koğuşlarına atılan “direnci kırılamayan siyasi tutsaklar” işkenceyle seks köleliğine zorlanıyorlar. Mağdurların beyanlarına göre cop ve sopayla anal ve vajinal tecavüz, bizzat tecavüz, tırnak çekme, sallandırma, genital bölgelere elektrik verme, falakaya yatırma, ağır darp, köpeklere tecavüz ettirme gibi yöntemler uygulanıyor. Bu girizgâhtan sonra İran’daki son protestolarda gözaltına alınan, sorgulanan, tutuklanan ve sonrasında kefaletle serbest kalan bir kadın ve bir erkek protestocunun yaşadığı tecavüz ve işkenceyi aktarmak istiyorum. Bu kişilerden biri hâlâ İran’da ve diğeri Türkiye’ye kaçmayı başaranlardan. Bir insan hakları kuruluşu üzerinden bana ulaşan bu kişilerin biriyle telefonda görüştüm, diğeriyle de yüz yüze konuştum. Açık kimliklerini biliyorum, nerede ve hangi şehirde hangi devlet organı tarafından gözaltına alındıklarını biliyorum, anlattıklarını doktor raporları ve beyanları üzerinden teyit de ettim.
İran’daki tecavüz ve işkencelerin temel sebebi siyasi protestocuların onur ve haysiyetini darmadağın ederek onları bir daha tepki veremez hâle getirmektir.
Ancak kendileri ve ailelerinin güvenliği açısından anlattıklarını yazıp yazmamak konusunda çok tereddüt ettim, konuyu sosyal medyada istişareye açınca hem gazeteci meslektaşlarım hem de takipçi dostlar bu yaşanmışlıkları kayda geçirmem gerektiğini ifade ettiler. Bu iki protestocunun herhangi bir şekilde tespit edilememesi için isimlerini değiştirerek, bazı detayları da gizleyerek veya eksik paylaşarak yaşadıklarını kendi beyanlarıyla aktardım ve hiçbir koşulda her ne olursa olsun ve ne kadar rejim yanlıları tarafından hedef gösterilirsem gösterileyim kaynaklarımı deşifre etmeyeceğim. Bazı cümleler rahatsız edici olabilir ama amacım şiddetin pornografisini yapmak değil, sadece bu yaşanmışlıkları tarihe bir not olarak düşmek. Erkek olan protestocunun ismini Kian, kadın olan protestocunun ismini Mahsa olarak değiştirdim. Mahsa, İran’ın Batı Azerbaycan bölgesinin Urumiye şehrinde katıldığı protestolarda gözaltına alındı, beyanına göre sorguda ağır bir şekilde darp edildi ve görevlilerin tecavüzüne uğradı. Kefaletle serbest bırakıldıktan sonra da İran’dan yasa dışı yollardan kaçarak Türkiye’ye sığındı. Kendisiyle yüz yüze yaptığım görüşmede başına gelenleri anlattığında bir gazeteci olarak sarsıldığımı ve zaman zaman kontrolümü sağlamakta zorlandığımı hissettim. Şimdi söz Mahsa da: “Kendimi kirletilmiş hissediyorum, sürekli banyo yapıyorum, ellerimi yıkıyorum, dişlerimi fırçalıyorum, ağzımı çalkalıyorum, üzerimden asla çıkmayan bir koku alıyorum sürekli. Kimseye dokunmuyorum, dokunamıyorum yani, kimseye sarılamıyorum, kimseyle tokalaşamıyorum, tüm bedenim titriyor ve korkuyorum. Sürekli aklıma sorguda yaşadıklarım geliyor, midem bulanıyor ve kusuyorum. Geceleri uyuyamıyorum, gündüzleri de uyuyamıyorum, gözümü her kapattığımda ağır bir ter ve küf kokusu geliyor burnuma. Beni Urumiye’de aldılar polisler; hatırlıyorum, saçlarımdan sürüklediler yerlerde. Bir minibüs içinde bir sürü kadın ve erkek protestocunun yanına tıktılar. Kaşımdan aşağı, gözüme doğru damlayan kanı hatırlıyorum, gözlerimi kırpıştırıyordum sürekli ve korkmaya başlamıştım. Minibüs hareket ederken acaba başıma ne gelecek diye düşünüyordum. Bizi neresi olduğunu bilmediğim bir yere götürdüler, minibüsten indirmeye başladıkları andan itibaren dövmeye başladılar. Rast gele tekme, yumruk ve tokatlar eşliğinde bir avluya doğru ittiler bizi. Sonra avludaki maskeli kadın ve erkek görevlileri gördüm. Bizim gözlerimizi ve ellerimizi bağlamaya başladılar. Kollarımdan tutup beni sürüklemeye başladı birileri, bir süre sonra beton bir zemine sert bir şekilde düştüm. Beni tekmelemeye başladılar, seslerinden kadın olduklarını anladığım şahıslar “kim lideriniz, kimin direktifiyle sokağa çıktın, konuş yoksa seni döve döve öldürürüz burada ve kimsenin haberi olmaz” diyorlardı. Ben sadece çığlık atıp duruyordum, sürekli ağlıyordum. Bir ara kendimden geçtiğimi sanıyorum çünkü kendime geldiğimde ortalık sessizdi. Her yerim ağrıyordu, kaşım ve başım zonkluyordu, gözümdeki bant sırılsıklam olmuştu. Öylece kaldım yerde, takatim yoktu kalkmaya.
CNN’e göre, bu tecavüz vakaları ağırlıklı olarak İran’ın Doğu bölgelerinde, Kürt nüfusun yaşadığı kentlerde ve Batı Azerbaycan’ın Urumiye şehrinde yaşandı.
Ne kadar o hâlde kaldım, bilmiyorum. Birden beni kaldırıp bir sandalyeye oturttular. Önce yumuşak bir ses tonuyla bir kadın benimle konuşuyordu, itiraf etmemi ve aksi halde beni idam edeceklerini söylüyordu. Ben “bir şey yapmadım, kimseyi tanımıyorum” dedikçe bağırmaya başladılar. Sırtımda birinin bana yaslandığını hissettim, kafama gövdesini bastırıyordu ve tuhaf tuhaf nefes sesleri çıkıyordu. İki eliyle başımı tuttu, sonra elini yüzümde gezdirmeye başladı. Dudaklarıma ve dişlerime dokunuyordu. Bana “madem konuşmuyorsun seni burada saatlerce bağırta çağıra becereceğim” dedi. Ben yapmamaları konusunda yalvarmaya başladım. Gülüyordu sürekli, hep gülüyordu ve tuhaf tuhaf nefes alıyordu. Göğüslerime, bacaklarıma ve genital bölgeme dokunuyordu, acıtana kadar sıkıyordu. Bana “ağzını aç, eğer ısırırsan kafana sıkarım” dedi. Ben çenemi daha da sıkmaya başladım. Cinsel organını yüzüme sürüyordu. Ben ağzımı açmadıkça bana yumruk atmaya başladı. Eğer ağzımı açmazsam bir daha bir şey istemeyeceğini ve vajinamı parçalayacağını söyledi. Ve ben ağzımı açtım…”  Mahsa’nın bundan sonra anlattıklarını aktarmayacağım; Mahsa’nın anlattığına göre o gün kendisine tecavüz edildi. Sonrasındaki adli sürecini kimliğinin deşifre olmaması için aktarmıyorum. Kian ise İran’ın Sistan Belucistan ilinin Zahidan bölgesinde bir Cuma namazı sonrası katıldığı protesto gösterilerinde gözaltına alındığını söyledi. Kendisi hâlâ İran’da bulunduğu için kimliğinin deşifre olmaması için adli süreçlerine dair herhangi bir detay paylaşmayacağım. Şimdi söz sırası Kian’da: “Zahidan’da bir Cuma namazına katılmıştım. Namaz sonrasında kalabalık bir kitleyle birlikte daha önce öldürülmüş olan Beluç protestocuları anmak için yürüyüşe geçtik. Bir noktadan sonra polis bize müdahale etti. Olarca polisin arasında kaldık bir anda, bizi dağıtmaya çalışıyorlardı. Önündeki bir polisin kaskı açıktı ve yüzüne yumruk attığımı hatırlıyorum. Sonra başımın arkasında keskin bir acı hissettim ve kendimden geçtim. Kendime geldiğimde ellerimin ve gözlerimin bağlı olduğunu anladım. Debelenip kurtulmaya çalışsam da olmadı. Ne kadar o halde kaldığımı bilmiyorum. Gıcırdayan bir kapı sesiyle irkildim, ayak sesleri gelmeye başladı. Bir anda yüzüme aldığım bir darbeyle sandalyeden düştüğümü hatırlıyorum, beni yerde dövmeye başladılar. Sesinden erkek olduğunu anladığım biri bana “Hangi Mevlevi (Sünni imamlara verilen isimdir) sizi örgütledi, kimin emriyle sokağa çıktın” diye bağırmaya başladı. Ben bir şey bilmediğimi söylediğimde bana ”senin kim olduğunu biliyoruz, tüm aileni aldık, eğer konuşmazsan yan odada tuttuğumuz annen ve kız kardeşine tecavüz edip seslerini sana dinleteceğiz” dediler. Ben yapmamaları konusunda yalvarmaya başladım, beni yerden kaldırıp sandalyeye oturttuklarını anımsıyorum. Arkadan ellerimi çözüp sandalyenin iki kenarına bağladıklarını hissettim. Korkmaya başladım ve tüm bedenim titriyordu, inanılmaz bir şekilde üşüyordum, ağzım kurumuştu, konuşamıyordum. Bir erkek bana “şimdi konuşuyor musun yoksa konuşmuyor musun” diye bağırdı. Arada hatırlayamadığım pek çok şey söylediler, sürekli küfür ettiklerini hatırlıyorum. Elimi birinin tuttuğunu hissettim, parmağımda keskin bir acı hissettim, daha sonra tırnağımı çekmeye başladıklarını anladım. Canım öyle yandı ki kendimden geçmişim sanırım. Ne kadar baygın kaldığımı bilmiyorum, ayılmaya başladığımda yoğun bir su akışı hissettim üzerimde. Tazyikli su sıkıyorlardı sanırım. Yerde bir sağa bir sola kaydığımı hissediyordum, ellerim arkadan bağlı olduğu için omuzlarım ve başımın üzerinde sürüklenip duruyordum. Kıyafetlerimi yırtıklarını hissettim, ben çırılçıplak soydular. Ayaklarımı havaya kaldırıp bir şeye bağladılar. Bir süre sonra ayaklarımın altına bir cisimle vurmaya başladılar. Çığlık atmaya başladım, bana “konuş yoksa seni burada öldürüp bahçeye gömeceğiz, kimseyi korumaya çalışma” dedi biri. Ben bir şey bilmediğimi söyledikçe daha da sert vurmaya başladılar. Bir süre beni bıraktılar, sonra birden kasıklarımda tarifsiz bir acı ve uyuşma hissettim, hayatım boyunca böyle bir acı yaşamadım. Sanırım genital bölgeme elektrik veriyorlardı. Kendimden geçmişim. Şu an uyuyamıyorum ve gözlerimi her kapattığımda veya uykuya daldığımda kâbuslar görüyorum. Cinsel fonksiyonlarımı yitirdiğimi sanıyorum çünkü hiçbir şey hissetmiyorum. Kanlı idrarlarım hala zaman zaman devam ediyor ve bedenim sürekli uyuşuyor.” Mahsa ve Kian sadece temel insan haklarını ve özgürlüklerini talep ettikleri için böylesi bir muameleye maruz kadılar. Yaşadıkları pek çok şeyi tam olarak hatırlamıyorlar, bölük pörçük sahneler var zihinlerinde. İran devlet makamları cezaevleri ve sorgu odalarında işkence ve tecavüzün olmadığını ve bu iddiaların düşmanların bir kara propagandası olduğunu söylüyorlar. Öte taraftan pek çok insan hakları kuruluşu ve sivil toplum örgütlerinin kayıtlarına siyasi tutsakların beyanları ve doktor raporlarıyla pek çok tecavüz ve işkence vakası geçmiş durumda. İran rejiminin 43 yıllık karnesinde onlarca tecavüz, işkence ve insan hakları ihlalleri var. Hiçbir faşist düzen halklardan daha güçlü değildir, Ortadoğu tarihi boyunca da olmamıştır. Elbet bir gün bu muameleyi halkına reva görenler yaptıklarının bedelini ödeyecekler. Bundan kaçış teo-faşist İran rejimi için de imkânsız…