Bu seçimin ertesi günü gördük ki oylarımızla bizi temsil etsin diye meclise gönderdiklerimize seçim kaybedilse de bir şey olmuyormuş. Ama size hiçbir şey olmadıysa bile bize epey bir şeyler oldu. Ne olduğunu yerel seçimde hep beraber göreceğiz. Bir seçim dönemi daha geldi geçti. Bize yine hüsran, yine bize hasret var. Demokrasi ve değişim özlemiyle yanıp tutuşanlar için güzel günler hiç de yakınmış gibi görünmüyor. Az buz değil, bu seçimi de kazanan ve ülkeyi yönetenler tam yirmi bir yıldır iktidarda. Önümüzdeki beş yılı da sayarsak 26 yıl olacak. Bizim çektiğimiz dile kolay, dile. Son on üç (13!) seçimdir karşılıksız desteklendiği halde sonuç olarak kaybeden muhalefet de bu süre boyunca kendi alanının iktidarı. O da bir türlü tuttuğu yeri bırakmıyor. Nesiller gelip geçiyor, Erdoğan yaşlandı ayakta zor duruyor ama muhalefette aynı yüzler sanki çok başarılı bir sonuç alınmış gibi yine aday, yine vekil, yine bin yıldır MYK üyesi. Ne oldu, nasıl oldu, neden oldu? Herkesin kendince cevapları var elbette. Ama sonuçlar bizi inkâr edilemez gerçeklerle karşı karşıya bırakıyor. Her şeyden önce bu kanadın toplumsal muhalefet kısmında olmanın bedeli kurumsal siyasetini yapmaktan, bir partide vekil olmaktan çok daha pahalı. Örneği Can Atalay ya da Osman Kavala, Çiğdem Mater ve diğerleri. Muhalif bir siyasetçi yeniden seçilebiliyor, partisinde yine görev alabiliyor, sanki başka bir ülkenin seçim sonuçlarını yorumlar gibi “aslında zorlasak başarılı bile sayılabiliriz” deyip abesle iştigal cümleler kurabiliyor. Ya da seçim İzmir’de olsa eze eze kazanmıştık diyor, adeta seçmenle dalga geçiyor.
Muhalif bir siyasetçi yeniden seçilebiliyor, partisinde yine görev alabiliyor, sanki başka bir ülkenin seçim sonuçlarını yorumlar gibi “aslında zorlasak başarılı bile sayılabiliriz” deyip abesle iştigal cümleler kurabiliyor.
Hatta mecliste, demokrat bir tavır sezerlerse 2.dönem iktidarın adayına oy vereceklerini peşin peşin söyleyebiliyor. Yenildik ama unutalım, karşılıklı işimize bakalım tavrından hiç çekinmiyor. Henüz bir hafta önce, kaybedersek kapının önüne bile çıkamayacaksınız, şeriat gelecek dedikleri seçmenin ve basının önünde yapıyor bunu hem de. Özrü de kabahatinden büyük; çünkü İngiliz parlamentosunda böyle bir gelenek varmış. Kargalar bile güler. Seçimden önce bize anlatılan hikâyede bu, bir kader seçimiydi. O yüzden hiç kimseyi eleştirmemeli, ne söyleniyorsa aynen yapmalıydık. Hangi aday önümüze konursa konsun oy vermeli, kiminle hangi hesaplarla ne ittifak yapılırsa yapılsın koşulsuz kabul etmeliydik. Yüksek siyasete bizim aklımız ermezdi, biz neferdik, oyumuzu sandık başında beklemeli, hatta yakınımızdaki bir kişiyi daha ikna etmeliydik. Zaten bu son seçimdi, görmüyor muyduk kazanamazsak biterdik, şeriat meclise girmişti. Seçimden bir gün sonra başka bir dünyaya uyandık. Karşımızda sessizliğine neden bu kadar feveran edildiğini anlamayan, acele etmeyin canım gerekirse kongreye gideriz diyen, biz zaten solcuyuz solcuları meclise soktuk işte Atatürk posterimiz yerine duruyor, daha ne istiyorsunuzcu bir muhalefetle baş başa kaldık. Özetle bu seçimin ertesi günü gördük ki oylarımızla bizi temsil etsin diye meclise gönderdiklerimize seçim kaybedilse de bir şey olmuyormuş. Ama size hiçbir şey olmadıysa bile bize epey bir şeyler oldu. Ne olduğunu yerel seçimde hep beraber göreceğiz.