Ömer’in yoluna girdiniz, Akrabalarınıza Kılıçdaroğlu’nu emanet ettiniz, masayı yıktınız, tekrar oturdunuz, Afyon’da ortaya çıkıp masayı devirdiğiniz güne geri döndünüz. Ömer’in yolundan Afyon’a süren yolculuğunuz siyasette sıcak bakmayan tüm kesimleri siyasetten iyice soğuttu doğrusu. Hayatım boyunca kendimi ne bir siyasi partiye ait gördüm ne de bir siyasi parti başkanına bağlandım. Kendi düşünceme en yakın parti kimse gidip o partiye oy verdim. Komünist ve Kürt yoğun partiler dışında hemen tüm partilere oy verdim sanırım. İlk defa dört yıl önce bir parti başkanının söylemleri dikkatimi çekti. Meral Akşener. Türkiye’nin kısır siyasetininden, kemikleşmiş siyasi suratlarından sıkılmış vatandaşa yeni yüzler sunacağını düşündüğüm bir parti vardı. İYİ Parti. İlk defa bir partiye üye oldum, ilk defa partili oldum, ilk defa bir parti başkanına güvendim. Dört yılın sonunda büyük bir hayal kırıklığı ile İYİ Parti’den istifa ettim. Cumhurbaşkanlığı seçimi yenilgisinin pek çok sebebi ve oyuncusu var. Başta Kılıçdaroğlu olmak üzere bir çuval inciri berbat ettiler, doğru. Ama beni en çok ilgilendiren, üzen, kıran İYİ Parti ve Akşener oldu. Ben hayatımda ilk kez bir partiye aittim; o parti beni ve benim gibi partili olanları çok kötü kandırdı. Aslında partiye girdiğim andan itibaren partinin ağır toplarının geçmiş MHP kökenli isimlerden olduğunu, delegenin çoğunun MHP kökenli olduğunu fark ettim. Olabilir dedim kendi kendime. Önemli olan geçmiş partileri değil gelecekte bu parti için yapacakları diye düşündüm. Ne yazık ki MHP’den getirdikleri kültürlerini hiç terk etmediler. Partinin içinde seküler milliyetçiler, sosyal demokratlar, merkez sağcılar vardı ama MHP kökenliler delege gücüyle hep ön sıraları kapıp kimseye bırakmadılar. Her il kongresinde her genel kongrede bu gruplar arasında yer kapma çabaları oldu. Çoğunlukla delege gücü olan MHP kökenliler ön sıraları kaptı. Diğer grupların kalbi kırılmasın diye Akşener devreye girip çeşitli görevler, sırt sıvazlamalarla durumu idare etti. Yine de ilk yarışmada yer kapma kavgası daha şiddetli yeniden başladı. İKİ KURULTAY ARASINDA İLGİNÇ DEĞİŞİMLER Bakın İYİ Parti 2. Kurultayında İzmir’in iki MHP kökenli ağır topu, merkez sağın temsilcisini silmek için güç birliği yaptılar. 3. Kurultay öncesi ise MHP kökenli ağır toplardan biri merkez sağcı abi ile beraber olup İl başkanlığı seçimlerinde MHP kökenli diğer ağır topa karşı saf tuttu. Ortalık karıştı. İlçe başkanı seçimlerinde iki grup birbirlerine ciddi hakaretler etti. İl başkanı seçiminde merkez sağcı ve eski MHP’li ortaklığı, MHP kökenli ağır topu yenmeye yetmiyordu. Tek kalan ağır topa “ağabey” diyen yine eski MHP kökenli biri daha ortaya çıktı. Kendisi seçilemezse bile MHP kökenli ağabeyini destekleyeceği bekleniyordu. Bir anda Ankara’ya gitti geldi, ağabeyi değil ortaklığı destekledi. İzmir İl Başkanlığı seçiminde MHP kökenli üç partili taraftarlarının birbirlerine ettikleri küfürler, attıkları ithamlar yenilir yutulur değildi. İl seçiminin ertesi günü aslında partiden istifa etmem gerekirdi. Bugünün İYİ Parti İzmir İl yönetiminde il başkanının ağırlığı tartışılır inanın. Üç MHP kökenli ağır abinin adamları İl yönetiminde. Başkanın Divanda ve yönetimde ağırlığı var mı!? Hiç sanmıyorum. “CHP bize yük”; İl yönetiminde olduğum süre boyunca pek çok yönetici arkadaşın “CHP bize yük, ittifakı bozalım, oyumuzu düşürüyorlar” söylemlerine şahit oldum. Ne yazık ki delegenin çoğu da bu düşüncedeydi. Canım kardeşim, bu ittifak ile kaç şehir ve büyükşehir belediyesi kazanmışsın keyfini sürsene, ittifaka dört elle sarılsana. Yok. “Önemli olan AKP+MHP iktidarının yıkılması, ekonomik çöküşün önüne geçilmesi, Türkiye’nin demografik yapısını bozan sığınmacı istilasının önüne geçilmesi” diyenlerde vardı haklarını yemeyelim, ama sesleri benim gibi duyulmuyordu. Ben yine de gazetem PolitikYol aracılığıyla gördüklerimi birkaç defa yazıp uyarmaya çalıştım. Akşener: Ağır topların, delege yapısının tavırlarına rağmen Akşener’e inanıyordum. Git gide partiye egemen olacak, parti kimliğini oturtacak diye düşündüm. Dışardan partiye aldığı ve A takımındaki kaliteli isimlerin varlığı beni umutlandırıyordu. Yılların siyasetçisi vardır bir bildiği diyordum. İYİ Parti’yi merkez sağın en büyük partisi ve Türkiye’nin iktidarı yapacağına inanıyordum. İlk başta yaşadığı savrulmaları MHP kökenli ağır topları küstürmemek, partiyi bölmemek adına yaptığına inanıyordum. Ama o kadar çok savruldu ki, belirli bir süre sonra geçmiş savrulmalarının da normal olmadığına düşünmeye başladım.
Masaya oturdunuz ama masa ciddi yara aldı. Sallanan, tereddüt eden, zaten birbirini çok da haz etmeyen altı parti seçmenini iyice huzursuz edip konudan uzaklaştırdınız. İnanç bir kere zedelendi mi, maalesef tekrar zor kazanılıyor.
Aylarca çıktığı tüm TV programlarında, gazete röportajlarında sürekli “Cumhurbaşkanı adayınız kim” diye soruldu. Akşener’de ısrarla hep aynı cümleyi kurdu, “Aday önemli değil, bizim adayımız 13. Cumhurbaşkanı olacak. Ben de cumhurbaşkanı değil başbakan olacağım”. Kardeşim bunu bir tek ben mi duydum. Bir partiye veya bir parti başkanına gönül vermek demek, görmemek, duymamak, vicdan sahibi olmamak mı!? Başbakan olacağına bu kadar güveniyordu Akşener. Yılların siyaset bilgisi ve tecrübesi ile bunu görüyor demek ki diye düşündüm. Yoksa niye cumhurbaşkanlığı adaylığından feragat etsin. Hayallerle yaşıyormuş meğerse. Partisinin aldığı oy ile birinci parti olmayı boş verin 4. Partiye düştü. Hedefi bu kadar sapan bir siyasi, hiç mi özeleştiri yapmaz? Kazanacak aday: Ardında Mart 2023 ayında birden “Kazanacak aday” diye masayı devirdi. Bir yıl boyunca “aday önemli değil” derken seçime üç ay kala mı aklınıza kazanacak aday geldi. Kazanacak aday konusu, İmamoğlu belediye başkanı seçildiği günden başlayarak birden gündeme geldi. Ardından Yavaş’a da bu ünvan yüklendi. Yazık adamların tek bir söylemi yok, birden karmaşanın içinde buldular kendilerini. Anket şirketleri, siyasi uzmanlar, gazeteler hergün “kazanacak aday” konusunu büyüttükçe büyüttüler. Diğer yandan Akşener “aday önemli değil” derken Kılıçdaroğlu meydan meydan “Ben Kemal, geliyorum” diye geziyordu. Çocuklar bile “Kılıçdaroğlu aday” demeye başladı. Benim adayım yoktu. Tek dileğim Türkiye’de ekonomik çöküntüye ve demografik isgale dur denilmesiydi. Kılıçdaroğlu adaylığını o kadar belli etti ve Akşener dahil diğer parti başkanları o kadar sessiz kaldı ki, bende Kılıçdaroğlu’nu desteklemeye başladım. Sayın Akşener; madem aday önemliydi, seçime üç ay kalana kadar aklınız neredeydi? Masayı devirirken masa ortaklarınıza çok ağır sözler sarf ettiniz. Madem bu masa bu kadar çıkarcı, ortakları makam sevdalısıydı neden o masada oturmaya “bizim adayımız kazanacak” demeye devam ettiniz? Masaya oturdunuz ama masa ciddi yara aldı. Sallanan, tereddüt eden, zaten birbirini çok da haz etmeyen altı parti seçmenini iyice huzursuz edip konudan uzaklaştırdınız. İnanç bir kere zedelendi mi, maalesef tekrar zor kazanılıyor. O gün masadan kalkarken hakaret ettiğiniz ortaklarınızla sonrasında el ele, kol kola, omuz omuza mitingler yaptınız. CHP mitinglerinde kendinize oy istediniz. Sonra 26 Ağustos da masa ortaklarınıza yine aynı hakaretleri sıraladınız. Merkez sağın en büyük partisi olarak ikitdar olacağız diye yola çıktınız, Ömer’in yoluna girdiniz, Akrabalarınıza Kılıçdaroğlu’nu emanet ettiniz, masayı yıktınız, tekrar oturdunuz, Afyon’da ortaya çıkıp masayı devirdiğiniz güne geri döndünüz. Ömer’in yolundan Afyon’a süren yolculuğunuz siyasette sıcak bakmayan tüm kesimleri siyasetten iyice soğuttu doğrusu. Akşener ve dolayısıyla İYİ Parti özeleştiri yapıp önündeki yerel seçimlere konsantre olmak yerine CHPlileri, altılı masanın diğer ortaklarını suçluyor. Neden siyasi parti lideri demiyorum da siyasi parti başkanı diyorum, işte bu yüzden. Hiçbiri mağlubiyetten kendine pay çıkarmadan zaferlerde aslan payını almaya çalışıyor.
Ekonomik çöküşün, sermaye aktarımının, fakirliğin, sığınmacı işgalinin, on yıllık zaman kaybının, yakılan milyarca doların sorumlusu iktidar yine ödüllendirilecek. Vatandaş bu duruma değil muhalefetin birbirini suçlamasına, cumhurbaşkanlığı seçiminin kaybedilmesine takılıp kaldı.
Yerel Seçimler: Yerel seçimlere kadar siyaset köprüsünün altından çok sular akar. Ve Türkiye siyasetinde “ Siyasette 24 saat çok uzun bir süredir” diye tuhaf bir cümle var. Akşener masaya geri dönsün diye oy veren Ali Ağıralioğlu, 24 saat sonra Akşener masaya döndü diye istifa etti hatırlasanıza. Vatanın toprağına taşına ölmek bu ülkede ne yazık ki, şarkı olarak yaşanıyor sanıyorum. Bugün itibariyle görülen İYİ Parti tüm Türkiye’de seçimlere tek başına girecek. Aslında en doğrusu. Seçim sonucu ya delegenin haklılığı ortaya çıkar başarı gelir ya da artık “nerede hata yapıyoruz” diye düşünmelerini gerektirecek yenilgi gelir. Ben İYİ Parti’nin artık baş altı parti olarak kalacağını düşünüyorum. O da kalabilirse. Türkiye siyaset tarihine bakın, kurulduktan sonra ilk seçimde bilemedin ikinci seçimde başarılı olmayan partiler kaybolup gidiyor. Ne yazık ki, Türkiye’nin geleceği diye üye olduğum partiyi büyük olasılık böyle bir son bekliyor. Vatandaş yerel seçimde ne yapacak? Ya sandığa gitmeyecek ya onun sakalı bunun bıyığı şunun çorabı deyip aday beğenmeyecek, Cumhurbaşkanlığı seçiminde olduğu gibi. AKP ve MHP omuz omuza verip kaybettiği tüm belediyeleri geri alacak. Ekonomik çöküşün, sermaye aktarımının, fakirliğin, sığınmacı işgalinin, on yıllık zaman kaybının, yakılan milyarca doların sorumlusu iktidar yine ödüllendirilecek. Vatandaş bu duruma değil muhalefetin birbirini suçlamasına, cumhurbaşkanlığı seçiminin kaybedilmesine takılıp kaldı. İşin komik tarafı muhalif partiler ve başkanları da vatandaşın kırgınlığını artırmaktan başka bir eylemde bulunmuyor.