Toplumsal muhalefete öncülük edemeyen siyasal bir muhalefetin geleceği yoktur. Gelinen noktada ya CHP değişimi tarihi bir sorumluluk olarak önüne koyar; ya da halk kendisine yeni bir örgütlenme mecrası bulur. Politikyol’da CHP’deki değişim üzerine epey bir külliyat oluştu. Değişimin hemen her veçhesi üzerine çok önemli tespitler yapıldı. Farklı mecralarda da sürecin farklı boyutları ele alındı. Genelde muhalefetin, özelde Cumhuriyet Halk Partisi mevcut yönetiminin ve Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’nun tarihi bir seçim olarak nitelendirdiği seçim. kaybedilmiştir. Ve bunun için gerekli özeleştiri, kapsamlı bir analiz yapılmak yerine parti tarihinde olmayan çıkarımlar yapılmış; “Öyle birileri istedi diye genel başkan değişmez” gibi siyasal, toplumsal boyutu olmayan bir tavır ortaya konulmuştur. Yapılan eleştirilere doyurucu bir cevap verilmemiş; bunun yerine sürekli bir biçimde top çevrilmiştir. Bu tartışmada çok basit sorular ve çok basit cevaplar söz konusu. Sayın Kemal Kılıçdaroğlu bir daha Cumhurbaşkanlığına aday olmayacağını açıkladı; peki bu durumda genel başkanlığı sürdürmesinin nasıl bir anlamı olabilir? Sayın Kılıçdaroğlu’nun büyük bir emekle oluşturduğu Millet İttifakı ve 6’lı Masa fiilen dağılmış ve işlevinin yitirmiştir. Dolasıyla bu masayı bir arada tutan lider imajı da kitleler nazarında bir gerçekliğe denk düşmemektedir. Sayın Kılıçdaroğlu’nun CHP’nin Genel Başkanlığını sürdürdüğü sürece toplumsal ve siyasal muhalefeti yönlendirme imkanı kalmış mıdır sorusunun cevabı, ne yazık ki artık “hayır”dır. Yaklaşan yerel seçimlere Sayın Kılıçdaroğlu CHP Genel Başkanı olarak girerse katılımın çok ciddi bir biçimde düşeceği, protestonun tahmin edilmeyecek boyutlara ulaşacağı görülmektedir. Bu çerçevede ya Sayın Kılıçdaroğlu olağanüstü kurultayı toplar ve aday olmayarak değişimin önünü açar ya da bütün büyükşehirler ve ilçe belediyeleri kaybedilir. Bu da iktidarın rejimini geri dönüşü olmayacak biçimde kökleştirir. Eğer Sayın Kılıçdaroğlu ve toplumsal ve siyasal karşılığı olmayan Genel Merkezindeki bir grup yönetici, partinin ve ülkenin kaderini kendi geleceklerinin gerisinde tutmaya çalışırlarsa o zaman değişimi sürükleyecek bir aktör ve hareket çıkar. Çıkmaması durumunda ise parti, tarihinin en büyük yenilgisiyle ciddi bir dağılmanın eşiğine gelir. Mevcut konumlarını sürdürmek isteyen MYK, PM, Milletvekilleri, Belediye Başkanları ve il başkanları eğer bu değişimin önünde durur ya da buna set çekmeye çalışırlarsa tarihin tozlu sayfalarında yerlerini alacaklardır.
Tarihimizin en zor döneminden geçerken sözü toplumda karşılık bulmayan bir muhalefetin ülkeye faydası yoktur, olmayacaktır. Böylesi bir durum, iktidarı alternatifsiz kılar ve onu daha da güçlendirir.
Sayın Kılıçdaroğlu’nun grup konuşmalarıyla, parti sözcüsünün haftalık açıklamalarıyla ya da parti yöneticilerinin sosyal medya paylaşımlarıyla muhalefet yapılmaz, iktidar alternatifi olunmaz. Toplumsal muhalefete öncülük edemeyen siyasal bir muhalefetin geleceği yoktur. İnsanların hak arama mücadelesini “aman sokağa çıkmayın” söylemiyle gerileten bir muhalefetin temel işlevi, iktidara daha fazla alan açmaktan başka bir şey olmaz. Bilerek; ya da bilmeyerek bu alan açma çabası toplumsal muhalefeti, örgütlü mücadeleyi, sendikal mücadeleyi bitirmiştir. Haftalardır Cumartesi Anneleri çocuklarının akıbetini soramamaktadır. Cumartesi Anneleri’ne sahip çıkmayan bir iradenin ülkedeki otoriter rejimi değiştirme olanağı söz konusu olabilir mi? Sayın Kılıçdaroğlu’nun tek görevi partiyi iktidar limanına taşımaktı. Bunu başaramadı. Şimdi bu gemiyi yeni bir ekibe bırakması tarihi bir sorumluluk örneği olacaktır. Tarihimizin en zor döneminden geçerken sözü toplumda karşılık bulmayan bir muhalefetin ülkeye faydası yoktur, olmayacaktır. Böylesi bir durum, iktidarı alternatifsiz kılar ve onu daha da güçlendirir. O nedenle yaşanılan despotizmin önünde duracak bir direnişi örgütleyecek cesur bir muhalefete ve iktidarı değiştirecek cesur bir halk hareketine ihtiyaç bulunmaktadır. Yoksa Merdan Yanardağ örneğinde olduğu gibi sadece durumu kınamakla görevini yapmış bir muhalefetle baş başa kalırız ve mevcut iktidar da her türlü anti-demokratik süreci işletme cesaretini kendinde bulur. Gelinen noktada ya CHP değişimi tarihi bir sorumluluk olarak önüne koyar; ya da halk kendisine yeni bir örgütlenme mecrası bulur.