Nasrettin Hoca çok acıkmış ekmeğine katık yapacak bir şeyler arıyormuş. O sırada gözü derede yüzen ördeklere takılmış. Etinin lezzetini bilen Hoca, hem açlığını gidermek hem de nefis bir yemek yemek için hemen suya atlamış. Ancak sudaki ördekleri yakalamak ne mümkün! Üstüne üstlük ıslanmış da. Çaresiz sudan çıkıp derenin kenarına oturmuş. “Neye niyet, neye kısmet” sözünü doğrularcasına bir yandan çıkınından çıkardığı ekmeği derenin suya batırarak yerken, diğer yandan kaderine söylenmiş. O sırada oradan geçen biri merakla sormuş: “Hocam, afiyet olsun; subaşına oturmuş ne yiyorsun öyle?” Hocanın öfkesi sözlerine yansımış: "Görmüyor musun bre adam; ördek çorbası yiyorum." HAYAL İLE HAYAT ARASINDAKİ FARK! Hayali ördek eti yemek iken, derenin suyunu ekmek batırmanın acı gerçeği ile karşı karşıya kalan Hocanın durumuyla yaklaşan yerel seçimlerdeki partilerin konuşlanışı benzerlik arzediyor. AKP ve MHP’nin “ittifak” yapmayı öngördüğünü; CHP’nin ise seçmenine artık “rutin” haline getirdiği “sağcı aday” fikrini kabul ettirerek, “ördek çorbası” hayali kurduklarını biliyoruz. Başta Ankara ve İstanbul olmak üzere referandum ve 24 Haziran sonuçlarına bakılırsa AKP ve MHP’nin ayrı ayrı elde etmeleri zor görünen “ördek çorbası” için ittifak yapmaktan başka çıkar yolları görünmüyor. AKP ve MHP’nin muhtemel ittifakı, İstanbul ve Ankara’yı kazanabilir mi? Bu sorunun yanıtı, CHP’nin geliştireceği stratejiye ve belirleyeceği adaylara bağlı olarak olumlu ya da olumsuz olabilir. Referandum sonuçları, AKP’nin İstanbul ve Ankara’yı kaybedeceğini göstermişti; 24 Haziran sonuçlarına ise pek çok dinamiğin etki ettiği bilinmektedir. Her seçimin kendine özgü dinamikleri var; bu dinamikler nedeniyle siyasette her zaman iki kere iki dört etmeyebiliyor. Ancak 24 Haziran’dan bu yana ekonomi daha da kötüleşti; artan dolar, faiz ve hayat pahalılığı, sıradan insanın yaşamını çekilmez hale getirdi. Zaten henüz 18 ay gibi uzun bir süre varken genel seçimlerin öne alınmasının en temel nedeni de, kontrolden çıkmış ekonominin yaratacağı muhtemel tahribatı seçmenin görmesini önlemekti. KURULMAKTA OLAN REJİM Mİ, KIRILMAKTA OLAN MI? Görüldüğü üzere “kaderden kaçılmıyor”; AKP, gelmekte olan felaketi görmelerini engellemeyi başarıp Başkanlık Rejimini halka onaylattı; ancak ekonomik, toplumsal ve siyasal pek çok sorunlar yumağı içinde yerel seçimlere gidiliyor. Öte yandan 2019 yerel seçimleri, kentlerimizin hangi adaylar tarafından yönetileceği kadar aynı zamanda “kurulmakta olan rejimle kırılmakta olan rejimin” bir “güç savaşı” haline dönüşmüş durumdadır. Bahçeli’nin, “üç büyükşehir kaybedilirse rejim sorgulanır” diyerek dikkat çektiği de bu realitedir. Yine de yerel seçimlerin kaderini CHP’nin belirleyeceği söylenebilir. Neden? CHP, son birkaç seçimdir, “sağcı seçmen” işaret edilerek, başta Ankara olmak üzere pek çok yere Mansur Yavaş örneğinde olduğu gibi “başarısı kendinden menkul” sağcı adaylar gösterdiği biliniyor. Hiç kuşkusuz, her seçimi kendi konjonktürü içinde değerlendirmek gerekir; dolayısıyla bir önceki seçimde Yavaş’ın Ankara seçmeni tarafından seçilebilme ihtimali vardı. Bu ihtimal denendi ve “sağcıdan daha sağcı”nın CHP’den aday gösterilmesinin sonuç alıcı olmadığı görüldü. “İÇERİ” BAKIN, ORADA ADAY VAR! CHP kurmaylarının, “aday var da biz mi göstermedik” dedikleri kulislere yansıyor. İlkesel olarak isimler üzerinde konuşulmasını doğru bulmam; ancak iki nedenden ötürü CHP’nin artık “içe dönmesi” gerekmektedir. Birinci neden başarıdır; seçime belediyecilikte “başarı hikayesi” olan adaylarla girmek avantajdır. Bu çerçevede bakıldığında, örneğin Ankara için Yenimahalle Belediye Başkanı Fethi Yaşar yahut benzer özelliklere sahip isimler dururken, yeniden ve ısrarla Mansur Yavaş’ı öne sürmek, “ördek çorbası”na talim etmeye razı olmuş ve dolayısıyla yenilgiyi baştan kabullenmiş stratejik bir hata olur. Yavaş, yıllarca başkanlık yaptığı Beypazarı’nda dahi oylarını düşürürken, Yaşar, çoğunluğu Ankara kırsalı kökenli sağ seçmenden oluşan Yenimahalle’de oylarını artırmasını bilmiştir. CHP’liliği tartışma götürmediği gibi, “sağ seçmen” açısından rüştünü ispat etmiş bir başkandır. Üstüne üstlük bu yerel seçim, “kurulmakta olan rejimle kırılmakta olan rejim”in son büyük mücadelesidir; dolayısıyla adayın ideolojik duruşu, görmezden gelinemez. Parkur zorlu, yol uzun! Böylesine zorlu bir sürece “sağ şerit”ten gidilemez.