Günah kimin?
Politikyol
Mesel bu ya, hayvanlar alemi salgına yakalanmış.
Öyle bir salgın ki ne etciller, avlarına saldırmaya cesaret edebilmişler; ne de otcullar, otlağa çıkabilmişler.
Düşünün ki çifte kumrular bile aşklarından uzak durmuş.
Sorumluluk, aslan kralın tabi!
Çözüm bulmak için toplamış orman alemini, başlamış anlatmaya:
“Bakın” demiş; “bu salgın, Allah’ın bir cezası. Demek ki biz bir günah işledik. Şimdi içimizden en çok günah işleyen kimse onu feda edeceğiz. Yalan yok, hatıra boğulmak yok. Bu alemin kurtuluşu, bizim vereceğimiz karara bağlı.”
GÜCÜ YETEN YETENE!
Herkes suspus olmuş; aslan devam etmiş:
“Kim bilir, o günahkar belki de benim! Değil mi ya, az mı koyun yedim? Haydi koyun yedim; peki ya çoban yenir mi?” dedikten sonra tek tek bütün hayvanları süzmüş. Acaba kabahati ona yüklemeyi aklından geçiren var mı diye.
Ve nihayet aslan, sözlerini şöyle tamamlamış:
“İşte bu yüzden sizi topladım; suçlu bensem cezamı çekmeye razıyım ama herkes de işlediği günahları söylesin. Söylesin ki hak yerini bulsun.”
Tilki kurnaz, aslanın ne demek istediğini hemencecik anlamış:
“Aslan kralım” demiş; “ne kadar iyisiniz böyle! Gereksiz yere kendinizi suçluyorsunuz. Sizin koyun yemeniz de, o koyunları otlağa çıkarıp sizden korumaya kalkışan çobanı parçalamanız da hakkınız. Bırakın günah işlemeyi; siz aslında iyilik etmişsiniz!”
Tilkinin sözleri, orman aleminin aklını başına getirmiş. Hep beraber, aslanın adının gölgesinde kendi günahlarını temize çıkarma fırsatları olmuş. Öyle ya ne yapmışlar ki; aslan aslanlığını, kaplan kaplanlığını, ayı da ayılığını yapmaktan başka! Köpek bile ‘pirüpak’mış.
Herkes coşar da, eşek geri kalır mı?
Hemen söze girmiş:
“Bir keresinde” demiş, “Papazın deresinden geçiyordum. Dere kenarındaki otlar öyle taze, öyle yeşil; ben de öyle açtım ki şeytan dürttü beni. ‘Bir tutam koparsan ne olur ki’ diye aklımı çeldi. Bir tutam, iki tutam; derken iyice karnımı doyurdum.”
Az önce kendi yaptıklarının masumiyetini anlatıp, birbirlerine hak veren bütün hayvanlar ağız birliği etmişçesine “işte” demişler, “salgına neden olan günah bu”.
Kurt, dayanamayıp nutuk bile çekmiş:
“İşte” demiş; “üstümüze yağan lanetin nedeni budur. İçimizdeki şeytan bu uyuz eşektir.”
Oturup konuşmuşlar, olup bitenin günahını eşeğe yüklemişler ve böylece eşek boylamış kendi cennetini.
Ne de olsa “yaşadığımız dünya, gücü yeten yetene dünyası”!
DENİZİ KİM BİTİRDİ?
Niye mi anlattım bu meseli?
Şundan!
Ekonominin kırılganlığı epeydir sürüyor.
Doların, euronun, altının ve de diğerlerinin değerleri artmış.
Türk Lirasının kredibilitesi zayıflamış.
İşsizlik dorukta, yoksulluk alabildiğine artmış.
Merkez Bankasındaki “kara gün” parası bile harcanmış ve görünen o ki “deniz bitmiş”.
Siyasetin yönetemediği açık!
Bununla birlikte başımıza gelen “felaket”i üstlenmesi bir yana, felakete neden olan “günahkar” arayışı içine girmiş.
“Gücü yeten yetene” kuralı, burada da geçerli hale gelmiş.
Bakan masummuş(!), “küresel güçler” ve onların “işbirlikçileri” suçsuzmuş(!), uluslararası finans çevreleri ve spekülatör bankalar işlerinin “gereğini yapıyor”muş(!)
Ülke hızla yoksullaşırken, teşbihte hata olmasın, herkes suçsuz ve masum ve de işlerini yapıyor olunca sorumluluk da, “günah” da, “meseldeki eşek” gibi bizim, yani halkın üzerine kalıyor.
Peki neden?
Acaba Nazım Hikmet’in dizelerinde dile getirdiği gibi, “Dünyanın en tuhaf mahlukusun yani,/ hani şu derya içre olup/ deryayı bilmeyen balıktan da tuhaf” olduğumuz için olmasın?
Yorumlar
Popüler Haberler
Deniz Zeyrek, Sözcü gazetesinden ayrıldı
MHP'li vekillerin istifa gerekçesine PolitikYol ulaştı: VIP altın kaçakçılığı
Ahmak davası: AYM’nin İmamoğlu kararı 9 ay sonra Resmi Gazete'de
Yasadışı bahis soruşturmasında yeni dalga: 7 fenomene yakalama kararı
Sivas’ta dershane bulunan binada yangın: Bir öğretmen öldü
Selçuk Üniversitesi, mutluluğun formülünü aramayı bıraktı