Pandeminin ne kadar süreceği bilinmez ancak etkileri artarak devam edecek görünüyor. Bu dönem toplumsal davranışları etkilediği gibi, üretim modellerini de yeniden şekillendiriyor. Yeni, yeniden kamucu sağlık anlayışı, tarımsal üretime ağırlık, yerli üretim, işsizliğe ve gelir adaletsizliğine çözüm arama derken bir anda farkına varmadan unutulan sosyal devlet işaret edilmeye başlandı. Belki de yeniden tariflenmeye muhtaç kamucu anlayış, pandemide bir anlamda zorunlu hale geldi ve ilerisi için de sosyal devlet olma zorunluluğunu ortaya koydu. Pandemi döneminde tedbirler kapsamında ekmek tekneleri kapatılan esnaf, eve hapsedilen vatandaşlar yıllardır verdiği vergilerin hesabını sormaya başladı. “Devlet böyle bir zamanda bize yardım elini uzatmayacak da ne zaman uzatacak? sorusu istisnasız her vatandaşın kafasında duruyor. Aslında pandemiyle birlikte, ekonominin takkesi düştü keli göründü. Soyut bir kavram olan devlet, somut bir hale gelemedi, vatandaşa dokunamadı. Yamalı bohçayı andıran, vergilerin betona gömüldüğü bütçede para yok. İşsizlik savaş dönemi rakamlarını andırıyor, yoksulluk ezici çoğunlukta bir nüfusu kapsar hale geldi. En buhranlı zamanlarda bile bu toprakların esnafın yardım paketine muhtaç kaldığını gördüğünü tahmin etmiyorum. Sokak ekonomisi çalışanları, hayatını günlük kazançla idame eden boyacısı, seyyar satıcısı, çiçekçisi bir ekmeğe muhtaç hale geldi. Küçük ölçekli esnaf, çiftçi elinde neyi var neyi yok tüketmiş durumda. İşini henüz kaybetmemiş şanslı azınlık, dolardaki yükseliş kadar fakirleşti. RTE iktidarı IBAN numarasıyla halktan topladığı yardım paralarını ihtiyaç sahiplerine dağıtmak yerine genel bütçeye kalem olarak kaydedip, halka sürekli yeni krediler açıyor.  2002 yılında halkın bankalara olan borcu 6.6 milyar TL ilken bugün bu rakam 100 katına çıkarak, 660 milyar TL’ye ulaştı. Açlıkla sınanan vatandaşlara direkt yardımlarla -bir anlamda piyasaya da destek vermek varken- aksine geri ödeyemeyeceği aşikar krediler kullandırılıyor. İşsizlik, geçim sıkıntısı, açlık sarmalındaki vatandaş da mecburen geri ödeyemeyeceği bu kredilere başvuruyor. Halk yoksullaştıkça, işsizlik rekor seviyelere çıktıkça iktidar çözüm aramak yerine, politik söylemlerinde “bayrak, din, iman, düşmanlık” şerbetini dozunu artırarak topluma enjekte ediyor. Pandeminin altında kalan iktidar şimdi de parametreleri değiştirip vaka sayılarını gizleyerek, Covid-19’a yakalananların yakınlarına dahi test yapmayarak, yoğun bakım dışında Covid 19’lu hasta yatışı yapmayarak adını koymadan sürü bağışıklığı sistemine geçti. Tabi bunu yine havuz medyası desteği ile halktan saklayarak gerçekleştirdi. AKP’nin klasik ülke yönetim metodunda olduğu gibi Covid-19 sonrası normalleşme evresini uyguluyor. İşsizliğe çözüm bulmak yerine TÜİK Başkanını değiştirmeyi tercih ettiği gibi Covid-19 tedbiri almak yerine vaka artışını saklamayı tercih ediyor. İktidar, milyonlarca vatandaşın sağlığıyla çok tehlikeli bir kumar oynuyor. Çünkü hastanelerdeki Covid ünitelerindeki ve yoğun bakımlardaki doluluk oranı iktidarın rakamlarını yalanlıyor.