Arkası gelir mi? Hiç kuşkunuz olmasın, gelir ama önce Binali Yıldırım’ın sözleri üzerinden bir deyimi hatırlatmak isterim. Farsçada, Türkçe anlamı, “ben başka bir şey diyorum, tamburam başka şey çalıyor” olan  “Men çi guyem, tamburem çi zened” şeklinde bir söz var. Yıldırım’ın, TBMM Başkanlığı görevinden istifa etmek istememesi bu deyimi hatırlattı. Bu direncinin nedenini anlatırken tam olarak şunları söylemiş: “Benim bir teklifim var; bütün seçime girecekler bulundukları görevleri bıraksınlar. Meclis bu düzenlemeyi yapsın, o zaman bu tartışmalar da sona ersin. Herkes istifa etsin, biz de edelim.” TBMM BAŞKANLIĞI FARKLI BİR STATÜDÜR! Herkes” dediği aday konumundaki milletvekilleri ile kendisi arasındaki farkı bilmiyor olamaz. Birincisi kendisinden istenen milletvekilliğinden istifa etmesi değil; anayasanın hükmüne aykırı davranmaktan vazgeçerek, TBMM Başkanı iken “üyesi bulunduğu siyasi partinin Meclis içindeki veya dışındaki faaliyetlerine” katılmamasıdır. İlgili anayasa maddesi şöyle: “Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı, Başkanvekilleri, üyesi bulundukları siyasî partinin veya parti grubunun Meclis içinde veya dışındaki faaliyetlerine; görevlerinin gereği olan haller dışında, Meclis tartışmalarına katılamazlar; Başkan ve oturumu yöneten Başkanvekili oy kullanamazlar.” ADAYLIK BİR SİYASİ FAALİYETTİR! Peki adaylık bir “siyasi faaliyet” midir? Tartışmasız öyledir! Hal böyleyken aday konumundaki milletvekillerini işaret edip, kendi konumunu korumaya yönelik bu açıklama, tam bir algı operasyonudur. Her seferinde başvurduğum, Meksika sözünü yeniden hatırlatmak isterim:  “Biri size güneşi gösterdiğinde parmağın ucuna bakarsanız yanılırsınız. Parmağın ucunda gerçeği göremezsiniz. Eğer güneşe bakarsanız, yine yanılırsınız. Gözleriniz kamaşır, gerçeği göremezsiniz. Gerçek, parmağın ucuyla güneş arasında uçan güvercindir.” Dolayısıyla Yıldırım’ın, “milletvekilleri de istifa etsin” sözü, “göz kamaştıran güneş”e; “sonrasına bakarız” sözü ise“parmağın ucu” e benzemektedir. Yıldırım’ın, istifa etmemesi haliyse “güvercin”in kendisidir. MAKSAT GERİLİM OLSUN! Mesele, yalnızca “seçimi kaybedecek” meselesi değildir; istifa etmemesinin arkasında daha “derin mevzular” bulunmaktadır. İstifa etmemesi halinde, elbette anayasa açıkça ihlal edilmiş olacaktır. Anayasa “bir kez ihlal edilirse” ne olacağını önceki tecrübelerden biliyoruz. Muhalefetin, “ihlal ediliyor ama o kadar da önemli değildir” sözü ise elbette tartışılır. Ancak “seçim stratejisi”ni sükunet üzerine kurmuş bir muhalefetin önünde bir açmaz olduğu da muhakkaktır. Dün “tarafsız Cumhurbaşkanlığı” maddesini, önce işlevsiz hale getirip, sonuçta “partili Cumhurbaşkanlığı”na geçiş sağlanmıştı. Bugün, “siyasi faaliyet” yasağı bulunan TBMM Başkanına “siyaset” yaptırarak, ihlali devam ettirmek istiyorlar. SÜKUNET İYİDİR! Buradan “değiştirilmesi teklif dahi edilemez” ilk üç maddeye gelirler mi? Hiç kuşkunuz olmasın; günü gelince elbette gelecekler! Ancak bugünün meselesi, yerel seçimlerdir; kentlerimizi rantiyerlerin elinden kurtarma meselesidir. Unutmamak gerekir ki iktidar, muhalefetin her adayının, fiilen Erdoğan ile yarışa girmelerini ve böylece yerel seçimi genel seçim havasında yürütmek istiyor. Müjdat Gezen-Metin Akpınar, Rutkay Aziz ve Deniz Çakır’a ilişkin “incir çekirdiği” kıvamındaki meselelerden “gerilim” çıkartarak, seçmeni “konsolide etmek” istediği açıktır. İşte bu nedenle “sükunet” iyidir!