İlkelere ve prensiplere tutunmaktan, hukuk, adalet, ifade özgürlüğü, toplumsal barış, eğitim talep etmekten başka çaremiz kalmadı. Partileri ve/veya kişileri değil, değerleri iktidara getirmek isteyen bir topluma ve siyasete çok ama çok büyük bir ihtiyaç var. Bağımsızlığını yitirmiş yargı bir karar aldı. Karar, siyasi içerikli. İktidarın yönlendirmesi ile alındı. İktidar, 2023 yılının cumhurbaşkanlığı seçimi öncesinde, karşısında en güçlü potansiyel aday olarak gördüğü bir siyasetçiyi sahneden kaldırmayı amaçladı. İktidar güdümündeki yargı kararı Altılı Masa’yı aday açıklamaya zorlayacak bir hamle olarak düşünülmüş de olabilir. Çapraz kontrol mekanizmalarını hukukta, ekonomide, eğitimde, devlet yönetiminin her alanında “vesayet bahanesiyle” aşamalı olarak kaybetmiş Türkiye’de bu kararın verdiği bir mesaj var: siyasi rakibini demokrasi dışı yöntemlerle yok etmeyi göze almış bir iktidar, iktidarını devam ettirmek için seçime giden yolda artık her şeyi göze alabilir. Zira, bir ülkeyi “ülke” yapan en temel kavramın yok edilişi her zamankinden çok daha güçlü olarak bir kez daha tescillendi: hukuk! İktidar, 2015’te genel seçimleri yeniletti. 2019’da ise, İstanbul için yerel seçimi yeniletti. Siyasetin anlık değişimleri bir başka sonuç doğurmazsa, iktidar cumhurbaşkanlığını muhalefete eliyle teslim etti. Ancak, toplumun üzerinde düşünmesi gerekenler var. Hukukun yok olduğu ve siyasi erkin güdümüne girmiş yargı erkinin var olduğu bir ülkede iktidarın yanında olmayan herkesin yaşamı, hakları, özgürlüğü tehlikededir. O ülkede evrensel hukukun tanıdığı kurallar çalışmıyor demektir. Kararın kesinleşmesi için gereken hukuki süreçler de hukukun üstünlüğünün kalmadığı bir ülkede siyasi amaçlarla kısaltılabilir. Süreci izleyeceğiz. Gelişmeler, uzun yıllar sürecek hukuki ve siyasi gelişmelere ve sonuçlara neden olacaktır. Gelecekte, Türkiye’nin siyasi tarihini analiz eden kitaplar, İstanbul Belediyesi başkanının yargılanmasına dair özel başlıklar atacaktır. Yaşananlar, böylesine önemlidir. Önümüzdeki günlere dair siyasi sürecin analizleri hukukçular, siyaset bilimcileri ve gazeteciler tarafından yapılacaktır. Altılı Masa’nın adayının kim olacağına, iktidar ve muhalefet cephelerinde hangi siyasi stratejilerin geliştirileceğine dair analizler benim alanımda bulunmuyor. Ancak, ekonomide atılmasını umduğum kalkınma hamlelerini düşünerek, konunun prensipler yönünü vurgulamak zorundayım. Türkiye, yol ayrımında. Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi ile farklı partilerin Türkiye’yi ancak ittifaklarla yönetebileceği bir düzeni 2018’den bu yana yaşamaktayız. Türkiye, hayati nitelikli tercihlerde bulunacak. Tercihler, bambaşka toplumsal hayat tarzlarını sunuyor olabilecek. AKP, her ne kadar bugün yaşananların sebebi ise de iktidara gelişinin bir sonuç olduğunu unutmamak gerekiyor. Bu sonucu yaratanlar, 1970’lerin, 80’lerin, 90’ların siyasetçileridir. Bu sonuç, iktidara gelmeyi yıllardır hayal dahi etmeyen muhaliflerin de sebep olduğu bir sonuçtur. Toplum, kimin iktidarda olduğundan bağımsız olarak siyaset müessesesinden taleplerde bulunmak zorundadır. Bugün için iktidara kimin geldiğinden çok, iktidarın düşmesi önemlidir. Toplumun çeşitli kesimlerini ötekileştiren, bir ülkenin bir “ulusa” sahip olmasını arzulamayan bir iktidarın Türkiye’yi getirdiği yeri görerek toplumun çıkarması gereken dersler vardır. Bu çerçevede, kendisinin geçmişteki tercihlerini de sorgulamak ve bugünleri bu gözle değerlendirmek zorundadır. Anlık çıkarlara dayalı oy veren hiçbir toplumun gelişmesi mümkün değildir. Siyasette prensiplerin önemli olduğunu toplumun da siyasetçinin de bu Türkiye koşullarında artık çok iyi anlaması, bilmesi, içselleştirmesi gerekiyor. Kutuplaşmadan bıktınız mı? Çocuklarınızın sınavlarda haklarının gasp edildiğini düşünüyor musunuz? Vergilerinizin nereye gittiğini bilmek istiyor musunuz? Devlet yönetiminin belli çıkar gruplarına terk edilmesine karşı duruşunuz nedir? Siyasetin etrafına çöreklenen sermayenin soluduğunuz havayı, içtiğiniz suyu, üzerinde yürüdüğünüz toprağı kirletmesine razı olabiliyor musunuz? Ülkeden kaçan eğitimli gençlerin neden kaçtığını düşünüyor musunuz? Düşününüz. Soru listesini uzatınız.
İktidar, 2015’te genel seçimleri yeniletti. 2019’da ise, İstanbul için yerel seçimi yeniletti. Siyasetin anlık değişimleri bir başka sonuç doğurmazsa, iktidar cumhurbaşkanlığını muhalefete eliyle teslim etti.
Muhalefet, bugün yaşananların aksini vaat ediyor. Yol ayrımının nedeni bu! 2023 seçimleri, birkaç tane vergi oranının değişeceğini vaat eden ya da etmeyen siyasi partiler için yapılacak tercihleri kapsamıyor. Türkiye Cumhuriyeti’nin kaderini değiştiren bir yol ayrımı var. 14 Aralık 2022 tarihi bunu bir kez daha ama her zamankinden çok daha güçlü olarak anlatmadı mı? Bu kader anından, yani seçimden sonra, iktidarda kim olursa olsun, siyasetin de toplumun da siyasete ilkeler ve prensipler cephesinden bakmak zorunluluğu var. Eğer ki toplum muhalefeti iktidara getirirse, vaat edilenleri gözetlemek ve gerektiğinde o günün iktidarını protesto etmek durumundadır. Kendisi için, çocukları için, ailesi için, beraber yaşadığı insanlar için, ülkesi için. Ayrım yapmadan, ötekileştirmeden, saygıyla, demokrasi ile konuşarak ve dinleyerek. Nasıl bir Türkiye görmeyi hayal ediyoruz? Türkiye’de yaşam 1970’lerde, 80’lerde ve 90’larda da iyi değildi. Ama, yargı böyle bir karar ya alamazdı ya da en azından bu kadar rahat alamazdı. Üniversite sınavlarının soruları birilerine önceden verilmiyordu. Üzerimizden 12 Eylül 1980 geçmişti. Çocukların yaşı büyütülüp idam ediliyorlardı. İşkencelerde ölenlerin haberleri okunuyordu gazetelerde. Bu satırları yazan kişi, üniversitede öğretim üyesi olan babasının kampüste vurulan öğrencilerinden de haberdardı, İstiklal Caddesi’nin Tünel girişinde patlayan bombadan kaçarken yanından koşan tüfekli, tabancalı teröristleri de daha 9 yaşında görmüştü. Yani, o yılların fazlasıyla farkındadır kendisi. Ancak, oradan çıkabileceğini düşünen ve buna inanan bir toplum yine de vardı. 6 yaşındaki çocuklar cinsel istismara maruz kalınca, bunu savunacak yüzsüzlükte insanlar arka arkaya dökülmüyordu ortalığa. Her şey çok kötü ve karanlıkken dahi umut edilecek kırıntılar bulunabiliyordu. Bugün, yok. Bugün, bu karanlığı tersine çevireceğini iddia eden bir muhalefet var. Başarılı olur mu, olamaz mı? Bunu bilemeyiz. Ancak, bu siyasal düzenin bize bugün için sunabildiği bir başka alternatif de yok. İlkelere ve prensiplere tutunmaktan, hukuk, adalet, ifade özgürlüğü, toplumsal barış, eğitim talep etmekten başka çaremiz kalmadı. Partileri ve/veya kişileri değil, değerleri iktidara getirmek isteyen bir topluma ve siyasete çok ama çok büyük bir ihtiyaç var. Her zamankinden çok ama çok daha fazla ihtiyaç var. Bunları yerine getirelim, gerisini hep beraber getiririz.