Cumhur ittifakı, Hüda-Par ve Yeniden Refah gibi kadın hakları karşısında açık tavır alan partilerle müttefik olurken, bu konuda muhalefetin politikasının ne olacağı uzun süredir tartışılıyor. Millet İttifakı içerisinde kadın hakları konusunda ciddi bir ses varken, yine de stratejik bir planlama ve kadın adaylar konusunda açıklık yok. Prof. Dr. Serpil Sancar yorumladı. Seçim sürecinde netleşen siyasal ittifaklar ve ittifakların topluma sundukları vaatler bazı temel konuları aydınlatacağına daha da bulanıklaştırıyor. Bunlardan biri de kadın haklarının gelecekte ne kadar korunacağı meselesi. Cumhur İttifakının HÜDA-Par ve Yeniden Refah Partisi ile yaptığı seçim ittifakı, çoktandır varlığını bildiğimiz kadın hakları karşıtı siyasal güç birliğini görünür hâle getirdi. Aslında AKP’nin 2010’dan bu yana siyasal İslamcı çevrelerle başlayan yakınlığı, bu çevrelerin kendi kadın hakları karşıtı gündemine çoktan yeşil ışık yakmıştı. Bu gündemde sadece İstanbul Sözleşmesinden çekilmek ve 6284 sayılı kadınlara karşı şiddetin önlenmesi için kapsamlı tedbirler öngören yasanın etkisizleştirilmesi yok. Erken yaşta evliliklerin suç olmaması, evlenme yaşından küçüklere dini nikah kıyan imamların cezasızlığı, müftülere nikah kıyma yetkisi verilmesi, nafaka hakkının sınırlandırılması, kürtajın yasaklanması, kadın zinasının tekrar suç olması, eğitimde cinslerin ayrı okullaştırılması, Diyanet’in Müftülükler eliyle, Medeni Yasa hükümleriyle çelişen dini yorumlarla kadınlara danışmanlık yapması gibi önemli uygulamalar da var. Öte yandan Millet İttifakı’nın uygulamayı vaat ettiği programlar ve anayasa önerileri içinde kadınların eşit hakları için bir güvence, kadın erkek eşitliğini sağlamaktan sorumlu bir kurumsal yapı önerisi de yok. Hatta temel sorunların tanımı ve çözüm önerilerine dair sistematik ve evrensel normlar çerçevesinde çözümleri bildikleri de belirsiz. Millet İttifakı’nın kadınların eşit haklar talebi üzerinde anlaşılamadığı ve bu nedenle siyasi vaatleri içinde konu dağınık, tutarsız ve stratejik meseleleri dışarda tutar biçimde geçiştirilmiş görünüyor. Satır arasında bu konuda ortak bir görüşe varılamaması nedeninin Saadet Partisinin karşı çıkışı olduğu fısıldanıyor. Sorun sadece Saadet Partisi mi? Bu soruya somut bir yanıt verebilmek için ana-akım siyasal partilerde hâlâ varlığını sürdüren erkek egemen yapıları masaya yatırıp öyle konuşmak gerekiyor. Her şeyden önce, mevcut otoriter iktidarı değiştirmeye soyunacakların kendi partilerinde ataerkillikle nasıl baş edeceklerini ve kadın haklarını nasıl koruyacaklarını açıklamaları gerekiyor. Bunu hangi hukuki düzenlemelerle, parti içinde hangi özgün birimlerin sorumluluğunda, hangi deneyimli ve bilgili kadrolarla yapacaklarını açıklamalılar. Muhalefetteki partiler ekonomik refah, barışçıl dış politika, yoksullukla mücadele gibi konularda sahip oldukları deneyimli ve bilgili kadroları seçim vitrinine çıkartıyorlar ve seçmenlerin bu kadrolara bakıp ona göre oy vermelerini istiyorlar. Ama konu kadın erkek eşitliğine gelince vitrine çıkarılacak bir politika ve kadro göremiyoruz. Parti liderlerinin eline verilmiş, kadınların sorularını çözmeye yönelik birkaç vaat dışında tutarlı bir politika önerisi de ortada yok. Muhalefetteki ana-akım siyasal parti liderlerinden duyulan bu vaatlerin önü ve arkası boş; gerekli deneyim ve bilgiye sahip kişilere danışılmadan söylenmiş sözlerden öte anlam ifade etmiyor. Çünkü bu vaatleri inandırıcı kılacak politik, hukuki ve tarihsel bilgi ve bilinci bu ifadelerde bulamıyoruz. Dolayısıyla bu sözlerde, seçim nedeniyle seçmeni oy vermeye yöneltecek laflardan öte, tartışılacak bir gündem önerisi de yok. Muhalefet partilerinin seçim aday listelerinin açıklanması ve bu listelerde seçilebilecek yerlerdeki kadın aday sayısının düşüklüğü de bu sürece eklenince, bu boşluk daha da belirgin hâle geldi. Cumhur İttifakının kadın hakları karşıtı siyasi tutumu karşısında kadın haklarının korunmasını sağlayacak bir siyasi gücün ve politika paketinin yokluğu daha da belirginleşti. Durum kadınlarda ciddi endişe ve geleceğe yönelik belirsizlik duygularıyla karşılandı. Ama seçime kadar da Millet İttifakı’na zarar gelmesin diye de sessiz bir bekleyiş var. Muhalefetteki ana-akım partilerin seçim aday listelerinde sadece kadın aday sayısı az değil, aynı zamanda bunların içinde kadın hakları savunucularının sayısı da birkaçı geçmiyor. Görünen o ki, seçilecek yeni TBMM’de kadın vekil oranı en fazla bir önceki dönem kadar olacak; hatta daha az olma olasılığı da var. Seçim öncesi vaatler ile bu durum karşılaştırılınca bunun siyasi sorumluluğunu nerde görmek ya da kimden hesap sormak gerekiyor. Her şeyden önce elbette muhalefet parti liderlerinden ve aday belirlemeden sorumlu kişilerden,  yaptıkları tercihlerin gerekçeleri sorulmalı. Ama ülkede böyle bir konuda bu tür sorulara yanıt verme etiği olmadığını da biliyoruz. Ama öte yanda bu partilerin kadın kolları örgütleri ve yöneticileri de var. Hepsinin tüzüğünde temel görevlerinin kadınları siyasete katmak ve partinin kadın haklarını korumasını sağlamak yazılı ve buna yönelik tanımlanmış görevleri ve yetkileri de var.
Her partinin kadın kolları yöneticilerine “sizin partiniz bu kadar az kadın aday gösterirken siz bu sürece nasıl itiraz ettiniz, ne önerdiniz ve nasıl eleştirdiniz?” diye sormak gerekiyor. Ama kamuoyunda ve kadın hakları hareketinin aktörlerinde de böyle bir sorgulama iradesi görünmüyor.
Her partinin kadın kolları yöneticilerine “sizin partiniz bu kadar az kadın aday gösterirken siz bu sürece nasıl itiraz ettiniz, ne önerdiniz ve nasıl eleştirdiniz?” diye sormak gerekiyor. Ama kamuoyunda ve kadın hakları hareketinin aktörlerinde de böyle bir sorgulama iradesi görünmüyor. Kadın adayların azlığı ve partinin kadınların eşit temsilini sağlamaya yönelik bir iradesinin olmayışının hesabı, erkek liderlerden soruluyor da, bunun yanı sıra, kadın kolları yöneticilerinden niye sorulmuyor ve bu durumda onların da bu başarısızlığı sessizce neden ve nasıl kabullendikleri sorgulanmıyor. Bunun nedenine baktığımızda herhâlde “kadın kollarının yetkisi, söz hakkı ve gücü yok, bu nedenle onlar sorumlu tutulamaz”  ya da “onlar zaten mağdurlar ve mağdurlardan başarısızlık hesabı sorulamaz” diye düşünülüyor. O zaman şu soruyu sormamız gerekiyor: Peki şimdiye kadar hangi parti kadın kolu yöneticisinin kamuoyunda mevcut kadın kolları örgütlerini yetkisiz ve güçsüz bırakan ataerkil parti hukukunu ve politikalarını eleştirdi ve önerdiğimiz şu kadınları listelere koymadınız diye karşı çıktı. Hangi ana-akım siyasal parti kadın kolları örgütü, kadın hakları savunucularından seçtikleri adayları kamuoyuna tanıtıp, bunları aday gösteriyoruz ve destekliyoruz dedi ve duymadık. Parti kadın kolları yöneticilerinden şimdiye kadar böyle bir siyasi hamle ya da mevcut duruma eleştiri de duyamadık. Öyleyse ana-akım muhalefet partilerinin kadın kolları siyasete girmeye çalışan kadınları vesayet altına alıp siyasetten uzak tutma işlevini mi yerine getiriyor? Bu süreçte ana-akım muhalefet partilerin kadın kolları yöneticilerinin, sadece kendilerinin seçim listelerinin seçilebilecek sıralarında aday olduklarını gördük. Bu yöneticiler kendilerini listeye aldırıyorlar ama listelerde hem kadın kollarında deneyim kazanmış siyasete önerilen kadınlar yok, hem de deneyimli ve bilgili kadın hakları savunucuları yok. Öte yandan kadın hakları hareketi de, bir araya gelip kadınların eşit siyasal temsili için bir mücadele örgütlemiş değil. Kendini bu alanda tanımlayan kadın örgütleri sosyal medya paylaşımlarıyla erkek egemen partilerin değişeceğini umuyor. Yani kısacası kadın hakları için bu yıl da bahar gelmiyor.