Bu da işe yaramayacak. Çünkü bir yerden sonra ilçe sınırlarını değiştirdiğiniz yerel seçimler, vekil sayılarını değiştirdiğiniz genel seçimler sizi kurtaramaz oluyor. Seçimi iptal etmek ve yenilemek dâhi kurtaramamıştı hatırlarsınız. Öncelikle lafı hiç dolandırmadan söylemek gerekli. Dün açıklanan Seçim Kanunu teklifinin iki çıkış noktası var. İlki AKP ve MHP’nin TBMM seçimlerinde alacakları oyun toplamının, Recep Tayyip Erdoğan’ın Cumhurbaşkanlığı Seçimi’nde alacağı oydan düşük olacağının tahmin edilmesi. İkincisi ise Recep Tayyip Erdoğan’ın Cumhurbaşkanlığı seçimini kaybedeceğinin farkına varılması ve bu sebeple belirli “düzenlemelerle” hiç olmaza TBMM’yi elde tutma çabası. Çıkış noktalarını ortaya koyduktan sonra teklifin ayrıntıları biraz daha anlam kazanıyor. Çünkü hedef sandığa giren oy ile çıkan oy arasında bir etki farkı yaratmak olduğunda siz isterseniz adına demokrasi, isterseniz şeffaflık, isterseniz temsilde adalet deyin. Sonuç değişmiyor. Bu teklifte de çok güzel sıfatlar kullanılmış ama değişmiyor. AKP ve MHP koalisyonu, iktidarın ayaklarının altından kaydığını hissediyor. Belli değişikliklerle bu kaymayı engellemeye çalışıyorlar ama seçim sistemlerinde yaptıkları hiçbir değişikliğin şimdiye kadar işe yaramaması gibi bu da işe yaramayacak. Çünkü bir yerden sonra ilçe sınırlarını değiştirerek girdiğiniz yerel yönetim seçimleri, milletvekili sayılarını değiştirerek girdiğiniz genel seçimler sizi kurtaramaz oluyor. Seçim iptal etmek ve seçimi yenilemek dâhi kurtaramamıştı hatırlarsınız. Buradan hareketle teklifin ayrıntılarına biraz bakalım. Öncelikle teklifin maddelerini, genel gerekçeyi ve sonra da madde madde gerekçeleri okuduğumda hissettiğim duygu şu oldu: Utanç! Metnin özüne sinmiş olan amaçlar o kadar acemice ve fakat tam tersi güzel sıfatlarla kapatılmaya çalışılmış ki. Bu küçük oyunlar işe yaramamış. Maddelerden önce “Genel Gerekçeye” bakalım. Şöyle başlıyor: “Siyasi partilere ilişkin kanunlar ile seçimlerle ilgili kanunlar, hem içerik ve hem de uygulama ile ülkenin demokrasi standardını gösteren önemli belgelerdir.” Evet, bu metin ülkemizin demokrasi standardını gösteren önemli bir belge. Demokrasinin ne olduğunu anlamayanlar tarafından yönetildiğimizi gösteren bir belge! Devam edelim: “Temsilde adalet yönetimde istikrar ilkelerinin, aynı anda gerçekleştirilmesi fevkalade zor, amaç farklılığı gösteren kavramlardır. (…) Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sisteminin yönetimde istikrar ilkesini güçlendirdiği göz önüne alındığında, değişiklikle ülke seçim barajında bir miktar indirim yapılarak daha fazla partinin, fikrin Meclis'te temsili, dolayısıyla temsilde adalet perspektifinin güçlendirilmesi hedeflenmiştir.” Bir miktar indirim mi? Madem yeni sistem yönetimde istikrar ilkesini güçlendiriyor ve hükümet kurmak ile TBMM arasındaki bağı kopartıyor neden “bir miktar”? Kaldırın barajı olsun bitsin. Ki zaten daha fazla partinin temsil edilmesinin değil, MHP’nin geçebileceği bir barajın hedeflendiği de diğer maddelerle birlikte ortaya çıkıyor. İşte o antidemokratik maddenin o güzel sıfatlarla gizlenemeyen gerekçesi: “Değişiklik teklifi ile ittifakı oluşturan siyasi partilerin her birinin çıkaracağı milletvekili sayısı, her seçim bölgesinde ittifak içinde elde ettiği oy sayısı esas alınarak genel D'Hondt uygulamasıyla belirlenecek. (…) ittifak oluşturmayı hedefleyen ortak amaç ve hedefler yanında, program ve ittifak dışı hedefler itibariyle ittifak içinde görünür olan her partinin, ittifak dışındaki görünürlüğü güçlendirilmiştir. (…) seçmen iradesinin kendi partisi dışında başka partilere yansımaması da gözetilmektedir. (…) Demokrasi bir yönüyle örgütlü toplum demektir. (…) Seçime katılmak için teşkilatlanma ve kongrelerini yapmış olma şartı yeter bir şart olarak öne çıkarılmış, vekillerin bu amaçla araçsallaştırılmaları siyasi etik bakımından doğru bulunmamıştır. Değişiklikle bu husus gözetilerek, salt grup kurmuş olmak seçime katılmak için yeterli görülmemiş, siyasi partilerin örgütlülüğü önemsenmiştir.” İLK DEĞİŞİKLİK: KÜÇÜK PARTİLERİN OYLARI BÜYÜK PARTİLERE YAZILACAK Bu gerekçeler teklifin en önemli üç değişiklik önerisinden ikisinin gerekçesi. İlk paragraf ittifaklarda bulunan ve diğer partilere göre düşük oy oranına sahip olan partilerin daha az sandalye çıkarmasını hedefliyor. Hani daha fazla siyasi partinin temsil edilmesini amaçlıyorduk? Ne oldu? Bu amaç ortadan kalkıverdi. Şu cümle de oldukça önemli: “Seçmen iradesinin kendi partisi dışında başka partilere yansımamasının gözetilmesi.” İşte bu teklifin utanç yaratan cümlelerinden biri bu. Kendi iradeleriyle ittifak yapan partilerin oylarının birbirine yansımasını seçmen iradesinin dışında görecek kadar demokrasi aşığı olan bu teklif, karşı ittifaklardaki partilerin oylarının AKP’ye yansımasına sebep olan bir düzenleme peşinde. Sandığa Millet ya da Demokrasi İttifakı olarak atılan oylar bu teklif sayesinde Cumhur İttifakı olarak sandıktan çıkartılmak isteniyor. Ne diyordu gerekçe en başta? “Ülkenin demokrasi standardını gösteren önemli belge!” Buradaki muradı çok basit şekilde şöyle açıklayabilirim: A ittifakında üç parti, B ittifakında altı parti C ittifakında beş parti olsun. Mevcut durumda vekil dağıtılırken önce üç ittifak, üç partiymiş gibi hesaplanıyordu ve vekiller öyle dağıtılıyordu. Sonra da her ittifak, sandalyeleri kendi içinde bölüşüyordu.Teklifse üç ittifakın barajı geçtiği bir durumda barajı üç partinin değil on dört partinin geçmiş olduğu hesaplanarak yazılmış. Bu da tabii, ittifak içindeki küçük partilerin aldığı az sayıdaki oyları boşa çıkartacak .D’Hondt’un hesabı onlara inmeyecek ve oyları büyük partilere yazılacak. İKİNCİ DEĞİŞİKLİK: İYİ PARTİ’YE GÖNDERME YAPIYORLAR İkinci paragraf da ayrı bir sorun bulunmakta. Bu paragraf temel olarak TBMM’de grubu olan partilerin otomatik olarak seçime girme haklarını ellerinden alıyor. Bunu en son İYİ Parti’nin seçime girme durumunda görmüştük. Zaten teklifi kaleme alanlar da buna gönderme yapıyorlar: “Vekillerin bu amaçla araçsallaştırılmaları siyasi etik bakımından doğru bulunmamıştır.” Peki, akıllara hemen şu soru geliyor. İYİ Parti’den önce bu hak ile seçime giren, örgütlenme yeterliliği olmamasına rağmen seçime giren parti hangisi olmuştu? Yanıt verelim: Adalet ve Kalkınma Partisi! O zamanlar demokrasinin tanımı farklıydı demek ki! Ya da aradan geçen 21 senede bu tanımda tam olarak uzlaşamadılar ki değişiklik ihtiyacı hissettiler. ÜÇÜNCÜ DEĞİŞİKLİK: SANDIKTA KAYBETTİĞİMİZİ MASADA KAZANMAK İSTİYORUZ Üçüncü büyük değişiklik ise İl ve ilçe Seçim Kurulları’nda yapılmak istenen değişiklik. Önceden olan neydi? İl ve İlçedeki en kıdemli hâkimler, bu kurullarda başkan, asıl ve yedek üyelerini oluşturuyorlardı. Getirilmek istenen değişiklik ile liyakat yerini kuraya bırakıyor. Evet. Kura! Teklif kabul edilirse, AKP’den önce hâkim olmuş, işini gereği ile yerine getiren hâkimler yerine AKP’nin atadığı birkaç yıllık hâkimler İl ve İlçe Seçim Kurulları’na başkan ya da asil üye olacak. Sizce bu maddenin gerekçesi ne olabilir? Elbette metinde “Kıdemli hâkimleri istediğimiz gibi yönlendiremiyoruz. Sandıkta kaybettiklerimizi masada kazanmaya çalışıyoruz vb.” gerekçeler açıkça yazılamamış. Onun yerine şöyle denmek zorunda kalınmış: “Seçimlerin adil ve şeffaf biçimde yapılmasında etkin bir rol oynayan il seçim kurulunun tartışmalara mahal vermeksizin kura ile oluşturulması öngörülmektedir.” Yıllardır uygulanan sistem ancak AKP kaybetmeye başladığında tartışmalara mahal verir olmuş. Kura gibi bir sistem de nasılsa adil ve şeffaf oluvermiş. Son bir değişikliğe değinerek bitirmek istiyorum. Madde 11! “298 sayılı Kanunun
  1. a) 65 inci maddesinin başlığı "Bakanlara ilişkin yasaklar:” şeklinde değiştirilmiş ve maddenin birinci ve ikinci fıkralarında yer alan "Başbakan ve” ibaresi madde metninden çıkarılmıştır.
  2. b) 66 ncı maddesinde yer alan "Başbakan, " ibaresi madde metninden çıkarılmıştır.”
Başbakan çıkartılmış. Güzel. Çünkü artık Başbakan yok ve Başbakan’a yönelik yasakların yasalarda olması gerekmiyor. Peki, Başbakan yerine kim var? Cumhurbaşkanı. Hem de AKP Genel Başkanı olan bir Cumhurbaşkanı. E hani ona yasaklar? Yirmi parti yarışacak, on dokuz partinin genel başkanı belli yasaklara tabii olacak. Fakat AKP Genel Başkanı olmayacak! Gerekçe nasıl başlamıştı? “Siyasi partilere ilişkin kanunlar ile seçimlerle ilgili kanunlar, hem içerik ve hem de uygulama ile ülkenin demokrasi standardını gösteren önemli belgelerdir.”
Özetle; hadi gerçeği çarpıtma çabalarını görmedik diyelim. Metnin her satırına yansıyan, iktidarın elden kayıp gidiyor olması karşısında duyulan korku görmezden gelinemiyor.
Özetle; hadi gerçeği çarpıtma çabalarını görmedik diyelim. Metnin her satırına yansıyan, iktidarın elden kayıp gidiyor olması karşısında duyulan korku görmezden gelinemiyor. AKP’nin, MHP’yi bile harcamayı göze alarak elindeki son kozlarıyla oynadığı bir teklif metni ortaya çıkmış. İçindeki süslü kelimeler ise antidemokratik amaçların birazını dahi gizleyememiş. Eğer bu teklif yasallaşırsa,elbette muhalefetin de belirli bir taktik değişikliğine gitmesi gerekecek. Fakat şunu unutmayalım: Cumhurbaşkanlığı seçimleri en yalın ve en azından TBMM’yi kaybetmeyelim hesaplarıyla yapılan bu oyunların karşılık bulamayacağı seçimlerdir. AKP ve MHP Koalisyonu ülkeyi bu kadar kötü yönetirken mevcut seçim sisteminde yapılacak hiçbir değişiklik veya hiçbir seçim sistemi de onları kurtaramaz. Bunu en iyi DSP-ANAP-MHP Koalisyonu’nun deneyimli bir üyesi olan Devlet Bahçeli bilecektir.