Yangınların gösterdiği “Yeni Türkiye’nin” bitişi
Politikyol
Son bir haftadır Türkiye’nin Doğusu’ndan Batısı’na, Kuzeyi’nden Güneyi’ne yaşanan doğa felaketleri, bu felaketlerin son yıllarda artan sıklığı küresel iklim krizinin elle tutulur hale gelen yüzü.
Seller söz konusu olduğunda doğadan öteye suçlu pek aranmazken, iş seri yangınlarla mücadeleye geldiğinde akla ilk gelen terör saldırısı oluyor. Hâlbuki bilim insanlarının on yıllardır uyarmakta olduğu, bundan 10 sene önce bilim kurgu olarak nitelendireceğimiz gerçekliğin içindeyiz artık. İklim değişiyor, sıcaklıklar her mevsim için artışta ve beraberinde kuraklık getiriyor. Uzayan sıcak dönemler, artan kuru hava orman yangını riskini artırmakta. Bazı orman yangınlarına yıldırım düşmeleri gibi doğal nedenler yol açsa da, istatistiklere göre büyük çoğunluğunun kaynağı insanlar. Ya yerleşim yerlerine yakın ormanlık alana atılan bir şişenin sıcak havada başlattığı yangın, ya tarla/konut/turizm inşaatı alanı açmak için kasıt, ya da kötü niyet. Bu dünyanın her yerinde aynı, Türkiye’ye özel değil.
Dolayısıyla insana bağlı nedenler yanında iklim krizine bağlı faktörlerle orman yangınları da dâhil olmak üzere doğal felaketlerle daha sık karşılaşacağımız eldeki net somut veri.
Buraya kadar herkes aynı gemide, aynı sorunla mücadele içinde. İş, devletleri yöneten hükümetlerin tercihlerinde değişmeye başlıyor.
Doğa katliamını sonlandırmak, plastik atık kullanımını azaltmak, küresel ısınmanın ana nedeni karbon salınımını sınırlandırmak, elektrikli araç kullanımını teşvik etmekten toplu taşımayı özendirmeye kadar alt yapı çalışmalarını hızlandırmak devletlerin hedefi. Türkiye’nin de dâhil olduğu G20 ülkeleri içinde devletler bu amaçlara önemli kamu kaynakları ayırıyorlar. Özellikle COVID-19 sonrası “yeşil odaklı büyüme” yeni gerçek. Hükümetler değişse de bu yaşamsal konuda devlet politikalarında değişiklik olmuyor.
Türkiye’de ise durum farklı. Fıtrat deyip geçilmeyecek kadar artan doğa felaketlerinin korkunç sonuçları ile mücadelede yol kat edebilmek için devletin çeşitli senaryoları içeren planları ve buna göre değişen hazırlıkları yok. Bugün yaşadığımız ise; plansızlık, öngörüsüzlük, cahillik ve dünyayı anlamayan bir yönetimin elinde savruluyor oluşumuzun da çok ötesinde. 301 madencinin bir maden “kazasında” katledilişinden bu yana bu gerçeğin şekillenişini izliyoruz.
Son bir hata içinde Van’dan Rize’ye yaşanan sel felaketlerinin arkasında küresel ısınma kadar Metin Lokumcu’nun hayatı pahasına bizi uyarmaya çalıştığı HES gerçeği de var.
Tunceli’den Akdeniz şeridindeki canım ormanların içindeki canlılarla neredeyse tamamen yanışına tanık oluşumuzun nedenleri aşırı sıcakların insan faktörüyle birleşmesi. Tanık olduğumuz korkunç sonucun kökünde ise devlet mekanizmasının bilinen risklere karşı hazırlıksızlığı, elinde olan kaynakları alenen kullanmayışı ve tabi yöneticilerin rant odaklı yönetim biçimi var.
Yangınların kontrol altına alınamayışının ve hatta alınmayışının temellerinde iki önemli uzmanlık alanı tarım ve ormancılığın iki ayrı bakanlıktan “Türk tipi başkanlık sisteminde” tek bir bakanlıkta birleştirilmesi bulunuyor.
Tıpkı Hazine ve Maliye Bakanlığı’nın birleştirildiği günden bu yana ekonomik krizlerden kurtulamayışımız gibi; Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı adı altında çalışma hayatı sahipsiz kalırken, kadın cinayetlerinin, çocuk tecavüzlerinin artması gibi.
Şimdi hem tarımı batıran hem de ormanların yanışını sadece seyredebilen Bakan Pakdemirli’nin işin sorumluluğunu “mühalif” gördüğü belediyelere atma çabasını izlemek üzüntü ve öfke verici.
Hâlbuki Türkiye’ye hiç uygun olmayan tek elden yönetim modelinin devreye sokuluşunu takiben, 10 Temmuz 2018/30474 Sayılı Resmi Gazetede yayımlanan “Cumhurbaşkanlığı Teşkilatı Hakkında Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi” içinde sorumluluk sahibi net: Tarım ve Orman Bakanlığı, “Ormanların korunması, geliştirilmesi, işletilmesi, ıslahı ve bakımı, çölleşme ve erozyonla mücadele, ağaçlandırma ve ormanla ilgili mera ıslahı konularında politikalar oluşturulması amacıyla çalışmalar yapmak” ile görevli. Kararnameye göre, “Ormanların geliştirilmesini, usulsüz ve kanunsuz müdahalelere, tabii afetlere, yangınlara, muhtelif zararlılara karşı korunmasını ve gerekli kontrolleri sağlamak” görevi Bakanlık’ta ve Orman Genel Müdürlüğü’nde.
Doğanın gücüne karşı bireysel insan çabasını aşan bir krizin içinde, bugün itfaiye ve halk Akdeniz’i saran yangınlarla mücadelede yol alamıyor. Devlet aygıtının devreye girerek özel yangın uçaklarının devreye girmesi şart. Kuzey kürede hemen her yerde eş zamanlı başlayan yangınlarla mücadele bu şekilde yapılıyor. Hatta Erdoğan’ın elinde her alanda can çekişen Türkiye’de AKP’nin yönetime gelişinden önce de yangınla mücadele bu şekilde yapılageliyor.
Fakat Türkiye’nin ormanlarını korumakla görevli olan Türk Hava Kurumu (THK) ideolojik saplantılarında nefret besleyen, kendi çevresinde bir zümreyi halk kalabalıklarının ötesinde zenginleştirmeyi hedefleyen inşaata dayalı yönetimin kurbanları arasında.
THK’nın yangınla zamanlı ve etkili mücadele edebilen “Ateş Kuşu” uçaklarının “olmadığını” bizzat Erdoğan’dan duyuyoruz. Ardından Bakan Pakdemirli’nin ne söylediği anlaşılmayan açıklamaları geliyor. Gerçekleri çarptırarak örtmeyi adet edinen AKP yönetimi, uçakların var olduğu saklayamayınca Saray’ın sıradan bir ayında yaptığı harcama kadar bir tutar kadar bakım yapılması halinde bu uçakların çık hızla kullanılır hale gelerek bu kadar büyük kaybın engellenebileceğini anlıyoruz.
Bir tercih sonucu engellenmediği gerçeğini ise, zor da olsa kavrıyoruz.
““2019 yılına kadar Orman Genel Müdürlüğü, 9 uçağı olan THK ile çalışmıştır. THK; 1929 yılında Uluslararası Havacılık Federeasyonu (FAI)’ye tam üye olmuştur. Aynı zamanda Türkiye'deki Havacılık Federasyonu Yetkilerini de taşımaktadır. 5 Ağustos 1925 tarihinden itibaren 'kamu yararına çalışan dernek' statüsündedir. Merkezi Ankara’dadır. Cumhurbaşkanı ve Bakanlar Kurulu THK’nın manevi koruyucularındandır. Cumhurbaşkanı onursal başkanıdır, Kuvvet Komutanları, Ankara Valisi doğal üyeleri arasında bulunmaktadır.”
“2019 yılında yangın söndürme ihalesini, yönetimine kayyum atanmış THK ile CMC Savunma Sanayi A.Ş isimli şirketin aldığı görülmektedir. THK’nın sadece işletme ruhsatı ve uçakların bakımına destek olup küçük bir komisyon alacağı ama asıl gelirin, CMC Savunma Sanayi A.Ş. tarafından tahsil edileceği bilgisi bulunmaktadır.”
“İsmi geçen şirket 15.01.2019 tarihinde kuruluşu tescil ve ilan edilmiştir. Tek ortaklı şirketin sermayesi 100 bin TL’dir. 25 bin TL si ödenmiş, geri kalan kısmın ödenmesi taahhüt edilmiştir. Havacılık ve yangın söndürme iştigal konusuna ait tecrübe ve birikimine, olumlu referanslarına dair bir bilgiye ulaşılamamaktadır.”
“THK uçakları ve pilotları saf dışı bırakılan ve CMC Savunma Sanayi A.Ş iş ortaklığında kurulan sistemde Rusya’dan 3 uçak kiralanmıştır. THK'nın bakımı yapılmış uçuşa hazır 5 uçağı ihaleye sokulmamış, ihale koşullarına göre, üç Rus uçağına günlük 1,3 milyon lira, 153 gün için toplam 203 milyon lira ödenmesine kararlaştırılmıştır. Bu gün dolar kuru karşılığı ödenecek rakam 23 milyon 882 bin 352 USD'dir. THK kayyum başkanı ise THK uçaklarını kaldırmak için 4 milyon dolarlık bir yatırma ihtiyaç olduğunu bildirmiştir.”
“THK’nın devreden çıkarılmasıyla yangınların tahrip gücünün arttığı görülmektedir. Altısı uçabilir dokuz uçağı olan THK’nın en son görev yaptığı 2018 yılında 5,3 bin hektar orman yanarken 2019’da 11,3 bin hektar, 2020’de ise 20,9 bin hektar ormanlık alan zarar gördüğü bilgisi verilmektedir.”
Bu bilgileri Türkiye’de yönetime gelen en basiretsiz Tarım ve Orman Bakanı Bekir Pakdemirli ile onun bakan yardımcıları, Orman Genel Müdürü ve yardımcıları ile 2019 tarihli yangın söndürme ihale şartlarını hazırlayan, onay veren kamu görevlileri hakkında suç duyurusunda bulunan Avukat Figen Albuga Çalıkuşu’nun savcılığa yaptığı suç duyurusundan öğreniyoruz. Çalıkuşu yaptığı suç duyurusunda, THK gibi Mustafa Kemal’in damgasını taşıyan yılların köklü ve tecrübeli kurumunu devre dışı bırakacak bir AKP manevrası ihale sonucunda, Başkanlık sisteminde Türkiye’de sadece kiralık uçaklara dayalı orman yangını ile mücadelenin en basitinden görevi kötüye kullanmak olduğunu vurguluyor.
Matematik ortada. THK’nın elinde ormanla yangında mücadele edecek özelliklere sahip 9 uçak var ve Pakdemirli ekibinin açıklamalarına göre bu uçaklar “4 milyon dolarlık yatırımla” etkili hale gelebilecek.
Türkiye Cumhuriyeti’nin 4 milyon doları elbette var, keza “ihale” ile 3 kiralık uçağa 23 milyon dolar harcanmış zaten. 1925 yılından bu yana görev yapan THK ise Cumhurbaşkanlığı ve Bakanlar Kuruluna bağlı bir dernek. Atatürk Cumhuriyeti’nin önemli köşe taşlarından.
Bugün “yeni türkiye” yaratma peşinde olan Cumhur İttifakı bileşenleri Mustafa Kemal’in temellerini attığı Türkiye Cumhuriyeti’nin izlerini kendi ihale düzenleri çerçevesinde parçalamakla meşgul. Parçalarken de cep doldurma çabası doğal olarak devrede.
Temmuz sonunda çıkan turizmi destekleme kanunu ile orman vasfına sahip alanların dahi turizm bakanlığının inisiyatifi ile turizm alanına döndürebileceği adımından, daha yangın devam ederken TOKİ’nin ilan ettiği “örnek” köy evi projelerinden, bizzat Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın köylüye kendi toprağında yapılacak evleri kira öder gibi satma açıklamasından ve zincirin son halkası AKP’li Gündoğmuş Belediye Başkanı’nın “evleri görünce keşke benim de evim yansaydı” diyeceksiniz açıklamasından bu çok net görünüyor.
Yanan ormanları izlerken vicdanın kabul edemediği gerçek, işte bu kadar basit ve dehşetli. Sıra sıra dizilen bakanların yangın devam ederken yaptıkları anlamı olmayan açıklamalar ise laf kalabalığı...
Sistemsizliğin, ideolojik saplantılı, rant odaklı tek adam rejimin Türkiye’yi getirdiği ve içine çoktan düştüğümüz uçurum işte bu.
Yorumlar
Popüler Haberler
Atatürk Havalimanı Katliamı: Ağırlaştırılmış müebbet alan IŞİD'liler tahliye edildi
'Ölünce beni kim yıkayacak?': TRT'nin reklam panoları tepki topladı
Komisyonda mikrofonlar açık unutuldu: 'Çok yanlış yaptı Bakan Hanım'
AK Partili Belediye Başkanı, AK Parti ilçe başkanını Ülkü Ocakları üyelerine dövdürdü
Bakan Fidan: HTŞ, yıllardır bizimle işbirliği içinde oldu
İstanbul'da deprem meydana geldi