Çatışmalı gördüğüm total ideolojiler, bizleri “kötücül” dediğimiz “siyasalarla” keskin bir sınıra hapseder, “yeknesak” ve “itaatkâr” olan yaşamda nefeslerin boğulmasına neden olur. Şekil 1 Cansu IŞIK'a aittir. "Pencerede Sardunyalardan:Kalabalık ve Uzak”   Bütüncül yani total ideolojileri tanımlayarak, melez sayfalarda bulduğum bir hikâyeyi netleştirerek ne kadar sakıncalı geçişler yaratabileceğini resmetmeye çalışacağım. Öncelikle, kültür alanında çalışmalar yapanlar, tanıdık bir kavram olan melezliği, daha çok “çokkültürlülük ve kimlik” alanlarında karşılaştırmalı ülke çalışmalarıyla ele almıştır. Bu alanı problemli buluyorum. Teori kapsamlı uygulamalar, perspektif aracı olarak bir görme biçimidir aynı zamanda. Ancak, “hikayeleri(niz)in” birleştirici gücüne ve yaşam deneyimlerinin” kesişime dair uğrakları, insan doğasının “çatışma” gerçekleştiren gerçekliğini başka bir dünyaya da çevirebilir. Tolerans, empati, vicdan…vb her zaman unutulmuş insan doğasının olumlayıcı hikayelerine katkı sağlar. Öncelikle, melezlik nedir sorusunu yanıtlamayı bırakıp, total ideolojilerin “yaşam deneyimlerimizi” nasıl yaşamdan ve tek tek bireylerden yalıtmaya çalıştığını aktarmaya çalışacağım. Pandemi ile birlikte, yer yer keskinleşen bariyerler ve duvarlar inşa etmek yerine “geçişlerin” yaşam deneyimlerimizdeki yerini yani “başkalığı” görerek, duyarak, okuyarak, gezerek ve tanışarak anlayabilmek, hayatların “yeknesak” olmadığını da haykırır. Tekdüzelik ya da yeknesaklık dediğimiz gerçeklik, bizleri işte “total ideolojilerin” yaratmış olduğu “evde, işyerinde, okulda, sokakta,” farkında olmadığımız uysallaştırılmış baskılar alanında “rutinliğe” sevk eder. Yaşam denilen hikâyeler de, melez ideolojiler, melez yaşamlar, melez geçişlerle total ideolojileri etkisizleştirmeye yardımcı olur. Çatışmalı gördüğüm bu total ideolojiler, bizleri “kötücül” dediğimiz “siyasalarla” keskin bir sınıra hapseder, “yeknesak” ve “itaatkâr” olan yaşamda nefeslerin boğulmasına neden olur. Bu geçişler 2000’li yıllardan sonra daha hızlı ve şaşırtıcı bir gerçeklikle daha yavaş gerçekleşti.
Melez insan, melez kültür, melez dil gibi söylemler diyemeyeceğimiz kadar çoğul ve total ideolojilere karşı duruş gibi.
Melezlik, kavramı, literatüre, “ırk” kavramının kullanılmamasını vurgulayan sosyologların çağrısıydı. Sonucunda ise, “Kültür” alanına odaklanmasını neticelendirmiştir. Özellikle de II. Dünya Savaşı’ndan sonra yaşanılan travmalar, çağın “ırk” kavramı gibi problemli görülen odak anlamını kültüre çevirmiştir. Melez insan, melez kültür, melez dil gibi söylemler diyemeyeceğimiz kadar çoğul ve total ideolojilere karşı duruş gibi. Melezlik, en basit anlamıyla, hatta ilk anlam olabilecek şekilde, “iç içe geçmeler ve başkalıkla etkileşim” anlamına gelir. Kavram, farklı kültürlerle diyalog ve geçiş anlamında kullanılmıştır. Biyolojik olarak da “ırk” tanımının sakıncalı yanını süpürmek için, sesleniş olmuştur. Ancak, önyargılarımız, stereotipler gibi olumsuzlayıcı bağlamları da çağrıştırmıştır. Gerçekliğin toplumsal alanını da bir kez daha hatırlatması açısından, karşı duruş olarak yorumlanabilir. Peki Total ideolojiler nedir? Statüko, istikrar düzen… vb. bu anlamlar, tanıdık hepimize. Tarihin en karanlık dönemlerine işaret etmesi açısından önemli duruyor. Yeknesak, tekdüze, monoton ve rutin… Uysallaştırılmış ve itaatkâr yaşam(lar)! Hatta, bu total ideolojilerin birbirlerine eklenerek, yeni yapay ideolojiler yarattığı da biliniyor. Popülizm işte böyle bir zihniyetin parçasıdır.21. Yüzyılın ideolojileri eklediği ve çatıştırdığı çok sorunlu bir alanda kalmıştır. “Mahalle” denilen, hepimizin bahçede rahatlıkla yüzünün güldüğü, oynadığı, komşusunun bahçesinden korkmadan meyveler kopardığı eski dünyanın insanları olarak, yerini tedirginliğe bıraktığı yeni insanlarla başka kompleks bir alanda kalıyor. Siyasa alanları “mahallede” de yaşam deneyimlerinde de izlerini gösteriyordu. Örneğin; 2020 yılında yayınlanan, Leila Slimani’nin “Başkalarının Ülkesi” adlı eseri, II. Dünya Savaşı sırasında Alsacelı bir genç kızın, Fransa için savaşan  Faslı bir  askere aşık olmasıyla başlar. Taşrada Meknes yakınlarına gelirler, evlenip, taşınırlar. Siyasi çalkantılar, doğanın zor koşulları ve azınlık olmanın halleri, “erkekliklerin doğasını ve maruz kaldıkları baskıyı, kadınlıkların ki her zaman zarifliğe aç bir kuğu gibi duran dişiliği, analığı nazikçe aralıyor pencereden. Çocuklar, tatlı limon yemek istiyordu. Limon yemek istemiyorlardı.  Her olumsuzluktan çıkarılacak yepyeni bir alan vardı. “Adım atmak”. Olumlayıcı anlamlar yaratmak, perdeyi aralamak, korkmadan bakmak mahalleye. Eser, mahalle dediğimiz bu yapıda, “tüttürülen sigaralar, yapamazsın sen orada yavrucağım” derken yeni yuvayı, çarpıcı bir gerçeklikle aktaran bir eserde, “şansa inanmayı, adım atmayı, tutunmayı ve her zamanki gibi aşkın hayalini kurmayı” yaşamda gezinerek aktarıyor. Avrupai bir kimlik ve Faslı bir genç duruyor pencerede, azınlık olmak gibi kavramların ve toplumsal siyasaların artık tanımlanamayacağının yeni gerçekliğini sunuyor. Total ideolojilerin yeni mahallesi: Yaşam deneyimlerimizdeki siyasalar.
Birkaç gün önce, mahallede Türkiye’nin sanatçısı Sezen Aksu’ya yönelen bu “öfke”, suskunluğumuzun ve “olağan toplumsal şiddet hâlinin” yeni bir parçası olarak yorumlanabilir.
İlerleyebileceğimiz, adım atacağımız bu kompleks alanda, “vicdan” ve “güven” arıyoruz. Yakın Tarihten kısa örneklerle, mahallenin içindeki öfkelileri hatırlatmaya çalışacağım. Yakın zamanda, azınlık kavramının değişeceğini de umuyorum. Toplumsal siyasalarımız, ancak ve ancak iç içe geçmeler, empati, vicdan duyguları ile ilerleyebilir. Öfkeyi besleyen anlatıyı, tarihten örneklerle sıralayacağım. Birkaç gün önce, mahallede Türkiye’nin sanatçısı Sezen Aksu’ya yönelen bu “öfke”, suskunluğumuzun ve “olağan toplumsal şiddet hâlinin” yeni bir parçası olarak yorumlanabilir.  Parçalı yapıdaki bu öfke hali, tanımladığım üzere, total ideolojinin mahalledeki izdüşümüdür. Yani toplumsal siyasanın, kapınıza kadar gelmesi.  Maslow’un ihtiyaçlar hiyerarşisinde piramitte yerini alan o şey, “güvenlik” ihtiyacıdır. Eğer, bu sağlanamazsa, yapacağımız her tanım gereksiz ve anlamsız kalacaktır.
Görüşlerimiz ne olursa olsun, “tolerans” gösterebilmek ve keskin kutuplaşmış bir Türkiye hayalinden vazgeçmektir. İşte tam da bu açıdan: Melezlik her zaman toplumsal duvarlarımızı ve yaşadığımızı çağı aydınlatır.
Yakından Örneklerle Mahallemizdeki Öfkeliler:
  • Kadın Lider, sayın Meral Akşener’in Beylerbeyi’ndeki evinin önünde Yaklaşık 50 kişilik bir grup sloganlar attı. Tarih: 05 Ekim 2018
  • Sayın Kemal Kılıçdaroğlu'nu öfkeli kalabalıktan uzak tutmak, Tarih: 21 Nisan 2019, Çubuk
  • Gelecek Partisi Genel Başkan Yardımcısı sayın Selçuk Özdağ'a yönelik saldırıya ilişkin 4 kişi daha gözaltına alındı. Tarih:27.01.2021
  • Gazeteci sayın Levent Gültekin, İstanbul’da saldırıya uğradı ve parmaklarının kırıldığını dile getirdi. Tarih: 09.03.2021
Sezen Aksu’nun kapısına gelen öfkeliler, tanıdık bir hikâyeyi resmediyor. Görüşlerimiz ne olursa olsun, “tolerans” gösterebilmek ve keskin kutuplaşmış bir Türkiye hayalinden vazgeçmektir. İşte tam da bu açıdan: Melezlik her zaman toplumsal duvarlarımızı ve yaşadığımızı çağı aydınlatır. Total (bütüncül) ideolojilerden sıyrılıp, yeni bir aydınlanmaya doğru yol alınmalıdır. “Komşunu kendin gibi sev” felsefesi, bir çağın nostaljisi değildir!