Sosyal medya paylaşımları nedeniyle Kaftancıoğlu’nu susturma girişimi, Türkiye’yi mevcuda mahkûm etme girişimidir ve geri tepeceği şu haliyle bile görülebilmektedir. CHP İstanbul İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu’nun cezası onanmış. Onaylanan cezalar, sosyal medya paylaşımları nedeniyle verilmiş. Hukuki gerekçelerinin tartışmalı olduğu görülüyor ve asıl gerekçelerinin politik olduğunu biliyoruz. Nereden mi biliyoruz? 2018’den… Gündemimiz hızlı değişiyor; biz balık hafızalı bir toplumuz ve daha da önemlisi, kapitalizmin doğası gereği her gelişme ve değişmeyi hızla tüketiyoruz. Kaftancıoğlu’nun bugün aldığı cezanın nedenini, Ocak 2018’de yazmıştım. İsteyen https://www.politikyol.com/yuksel-isik-yazdi-kaftancioglunun-yaktigi-coban-atesi/ linkinde bulabilir. ÇOBAN ATEŞİYLE ISINMAK… Gene de Kaftancıoğlu’nun, iktidar cephesinde yol açtığı travmanın anlaşılmasını kolaylaştıracağını düşündüğüm şu mesele dikkatini çekmek isterim. Rivayet edilir ki devrin ağasının “ay parçası” kadar güzel bir kızı varmış. Bütün gençlerin rüyasını süslermiş bu güzel kız ama ağanın korkusundan hiç kimse içinden geçeni açık edemezmiş. Sadece bir delikanlı, “ya bu kızla evlenirim ya da ölürüm” diyormuş; O da yoksul mu yoksul bir kadının oğluymuş. Bir gün köyün bütün kızları “subaşı”nda toplanmışken ağanın kızı da kendisine olan tutkusu, dağları, taşları saran delikanlıyı görmüş; O da “keşke olsa…” diye iç geçirmiş ama babasının korkusundan eriyen yüreğini kimseyle paylaşamamış. Delikanlı kararlı imiş; “ağanın kızına kavuşamayacaksam yaşamanın ne anlamı var ki?” diyerek, annesine açmış konuyu. YÜREĞİNDEN BAŞKA YÜKÜ OLMAMAK! Anneler, güzel insanlardır, çocuklarını her türlü melanetten korumak isterler ama öte yandan sadece anneler anlar, “yüreğinden başka yükü” olmamanın ne demek olduğunu. Önce olmaz demiş annesi ama yüreği kanayan oğlunu yüzüstü bırakmanın bir anneye yakışmayacağını düşünerek varmış ağanın kapısına. “Böyleyken böyle” demiş. Ağaları bilirsiniz; zalimlik hep diz boyudur onlarda. Öfkelenmiş önce; sonra da aşağılamak için aklına bir oyun yapmak gelmiş. “Bir şartım var” demiş; “eğer zemherinin en soğuk gününde sabaha kadar çırılçıplak kalabilmeyi başarırsa kızımı oğluna veririm.” Kadıncağız çaresiz, geri dönüp, ağanın isteğini anlatmış oğluna. Delikanlı için hayat, sevdiğine kavuşmakmış; hiçbir zorluk, sevdiğine ulaşmasına engel olamazmış. Ağanın isteğini hemen kabul etmiş. HEDEFE VARMAK İÇİN HAYAL ETMEK… Zemherinin kışı denince durup düşünmek gerek. O zamanlar henüz yazılmamış ama delikanlının ruh hali tıpkı Metin Altıok’un şiirleştirdiği gibiymiş: “Yine de ele güne karşı, Özenle saklıyorum yüreğimde Sana duyduğum aşkı, Dört yanım kar içinde.” Etrafta ağanın gözetleyicileri, orta yerde çırılçıplak halde delikanlı, hep beraber sabahın gelişini beklemişler.
Türkiye’nin ihtiyacı, yurttaşını korkutan değil, herkesi kucaklayabilecek, herkese eşit mesafede durabilecek, herkesin kendisini ifade etmesinin güvencesi olabilecek eşitlikçi, özgürlükçü, seküler bir yönetim modelidir.
Kimse şans vermemiş ama delikanlı, “hayal ile hedef arasındaki farkın eylem olduğu”nun bilinciyle direncine ve inancına sahip çıkmış. O sırada uzak dağların başında çobanların yaktığı ateşi görmüş ve o ateş, inancını da direncini de kat be kat artırmış; ateşin yandığı tarafa bir sağını bir solunu dönerek sanki o ateşin başında ısınıyormuş gibiymiş. O inançla “sabaha sağ çıkmaz” denilen delikanlı, gün ışıdığında, ağanın karşısına turp gibi sağlam çıkmış. “Kraldan çok kralcı” olan ağanın adamları, son bir hamle yapıp, delikanlının kurala uymadığını; uzak dağlarda yanan “çoban ateşi” ile ısındığını söylemişlerse de ağa çaresizlik içinde son bir kez kızına sormuş. Görmüş ki kızı da delikanlı için yanıp tutuşuyormuş; mecburen “varın erin muradınıza” demiş. Bu meseli, ilk kez, gene Kaftancıoğlu ile ilişkilendirerek, 2018’de anlatmışım. Üzerinden geçen dört yıldan fazla zaman, “çoban ateşi”nin İstanbul’u ısıttığını gördük. ÇOBAN ATEŞİ SÖNDÜRÜLEMEZ… “İstanbul’u alanın Türkiye’yi alacağı” iddiasının gerçekleşeceği ana doğru hızla ilerlediğimiz bir ortamda, tıpkı meseldeki gibi “ağanın adamları”, yaranmak için Kaftancıoğlu’nun ateşe atıp, kendileri için rahat nefes alacakları bir ortam yaratmak istiyorlar. Ne büyük yanılgı! Bir kez yandı mı “çoban ateşi”, artık onu durdurmak imkansızdır. Kaftancıoğlu’nun da dediği gibi, “umudu örgütlemek için isminin önünde bir sıfata, bir unvana” ihtiyaç yoktur. Türkiye’nin ihtiyacı, yurttaşını korkutan değil, herkesi kucaklayabilecek, herkese eşit mesafede durabilecek, herkesin kendisini ifade etmesinin güvencesi olabilecek eşitlikçi, özgürlükçü, seküler bir yönetim modelidir. İstanbul dahil Türkiye’nin 11 büyükşehrinde, 10 ilinde ve onlarca ilçesinde yanan “çoban ateşi”, Türkiye’nin ihtiyacı olan bu modelin ipuçlarını vermiş; geleceğe olan güven daha da güçlenmiş durumdadır. Sosyal medya paylaşımları nedeniyle Kaftancıoğlu’nu susturma girişimi, Türkiye’yi mevcuda mahkûm etme girişimidir ve geri tepeceği şu haliyle bile görülebilmektedir. Hatırlatalım, amacına varana dek “çoban ateşi” söndürülemez!