Özellikle ABD, Kanada, Almanya ve Fransa’da Yahudi düşmanlığı sebebiyle işlenen suçlarda neredeyse yüzde 100 artış var. Doğu Avrupa’da da Yahudi nefreti hala capcanlı yaşıyor. Batı ülkeleri arasında yer alıp, Yahudi düşmanlığının yüzde 65 ile en yüksek olduğu ülke ise Yunanistan. Bir süredir Covid-19 salgını yüzünden sinema salonlarından uzaktaydık ama artık yeniden sinemalara dönüş başladı. Ülkemizde gösterime henüz girmeyen ve girip girmeyeceğini epey merak ettiğim “Plan A” filmini merak edip araştırdım. Benim gibi İkinci Dünya Savaşı ve Holokost’a meraklı biriyseniz kaçırmamanız gereken bir film. Fakat bu yazı bir film eleştirisi değil; asıl bahsetmek istediğim nokta fragmana yapılan yorumlar... Yine de merak edenler için filmin konusundan kısaca bahsedeyim. Holokost’un hemen ardından sağ kalan bir grup Yahudi, Nakam isimli bir intikam grubu oluşturur ve Almanlardan intikam almak için Berlin şehrinin su sistemine zehir katarak soykırımın intikamını almaya karar verirler. İlginç bir konusu var ve herkesin Inglourious Basterds (Soysuzlar Çetesi) filminden hatırlayacağı Alman aktör August Diehl’i bu kez bir Yahudi rolünde izleyeceğiz. ETİK TARTIŞMASI Konuya dönersem, filmin fragmanına yapılan yorumlarda olayın etik yönü ve tarihi gerçekliği gibi konular tartışılmış. Bir grup Yahudilerin intikam almalarını haklı görürken, bir diğer grup tam da bu sebepten Holokost’un haklı olduğunu demeye getirmiş. Soykırımı haklı görebilen insanlara buradan verilebileceğim bir cevap yok çünkü psikiyatrist değilim. Ancak Yahudiler açısından baktığımda, etik olarak insanların intikam almak istemelerini doğal buluyorum. Her ne kadar Tevrat’ta Tanrı intikamın O’na ait olduğunu belirtse de insanlar şahsi intikam alma dürtülerini kontrol edemeyebiliyorlar. Benim ailem de böyle bir soykırımda yok edilmiş olsaydı, metanetimi koruyup o kadar “yücegönüllü” davranabilir miydim, şüpheliyim. Yine de Yahudi halkının sağduyulu davranıp işi uluslararası hukuka taşımış olması hayranlık uyandırıcı bir durum. Nitekim bunu hukukla çözmenin uzun vadede daha doğru olduğu ortaya çıktı. Çünkü eğer Holokost’un intikamı Alman sivillerine yapılacak bazı intikam amaçlı faaliyetlerle alınsaydı, bugün Almanlar büyük ihtimalle vicdanlarını temize çekerken Yahudilerin “intikam eylemlerini” kullanacaklardı. Suyu bulandırmaktan öteye gidemeyecek yeni bir durum oluşmuş olacaktı. Ayrıca gerçekten suçlu olan insanlara ulaşıp ceza vermek gerekirken, bunun yerine sıradan Almanlar bedel ödeyecekti. AMAÇ BAĞCIYI DÖVMEKSE… Ancak kullanıcıların az bir kısmı etik tartışması yapanlardan oluşuyordu. Maalesef büyük çoğunluğu soykırımın nedenlerini, Alman toplumunun tarihi ve sosyolojik durumunu tartışmaktan çok uzakta, daha çok Yahudilere duydukları nefreti dile getirmişlerdi. Çünkü amaç bağcıyı dövmek olunca ne olursa olsun konu ille oraya geliyor. Okurken o kadar şoke oldum ki acaba Yahudi olsaydım ne hissederdim diye düşündüm doğrusu. Bunca nefret, üstelik de bir film üzerinden bu kadar kin ve düşmanlık duymak gerçekten inanılır gibi değil. Sosyal medyada gün geçtikçe artan Yahudi düşmanlığı yaptırımların yetersizliği sebebiyle önlenemiyor. Diyelim böyle bir yorumu herhangi bir sosyal medya platformunda şikâyet edince en fazla ne oluyor? Ben denedim, en fazla siliyorlar. Kişinin hesabını askıya aldırmak belki mümkün ama o insan yaptığının bedelini ödememiş oluyor. Ayrıca fikrini de değiştirmiş olmuyor. Üstelik “düşüncemi kısıtladılar” hezeyanına kapılıp ırkçılığın bir düşünce olduğunu savunmaya devam ediyor. Sosyal medyadaki nefret suçlarına dair daha farklı ve kapsamlı yaptırımlar olmalı diye düşünüyorum, özellikle gençlere yazdıkları yorum ve paylaşımlarıyla ilgili somut bedel ödetmektense, onları –mümkünse- eğitmek gerekiyor. YAHUDİYİM SOKAĞA ÇIKAMAM Sosyal medyadaki Yahudi düşmanlığı, aslında pratikteki Yahudi düşmanlığının bir yansıması… Holokost’tan sonra bu tehdidin azaldığını düşünen iyimser insanların bir değil birkaç kere daha düşünmesi gerekiyor. Son dönemde özellikle ABD, Kanada, Almanya ve Fransa’da Yahudi düşmanlığı sebebiyle işlenen suçlarda neredeyse yüzde 100 artış var. Örneğin sadece bu sene içinde ABD’de de özellikle Yahudi olduğu kıyafetlerinden anlaşılan Ultra Ortodoks gruplardan birçok kişi sokakta yürürken feci şekilde dayak yedi. Böyle sayısız vaka var. İş dayakla bitmiyor, bıçaklananlar, linç edilenler… Bu olaylar sadece ABD’de olmuyor, Kanada’da da yaşanıyor. Dünyanın bu bölgesinde ise  (özellikle Doğu Avrupa’da) Yahudi nefreti hala capcanlı yaşıyor. Mezarlıklara ve anıtlara yapılan saldırılar artmış durumda. Sinagogların duvarlarına gamalı haç çizenlerden tutun, Yahudilerin dükkanlarının camlarını çerçevelerini indirenlere kadar her tür Yahudi düşmanlığı mevcut. Bu olaylar 1930’larda yaşanmıyor. Günümüzde yaşanıyor. İnanılması güç ama maalesef ki gerçek. BALKANLARDA YAHUDİ DÜŞMANLIĞININ ŞAMPİYONU: YUNANİSTAN ABD’de Yahudi düşmanlığı ile mücadele eden en önemli sivil toplum kuruluşlarından birisi olan ADL (Antidefamation League)nin güncel istatistiklerine göre, Batı ülkeleri arasında yer alıp, Yahudi düşmanlığının %65 ile en yüksek olduğu ülke Yunanistan. Bu noktada Yunanistan’da epeyce zaman geçirmiş birisi olarak küçük bir anımı anlatmak istiyorum. Bir gün Atina’da bir markete gittim. Birçoğunuz mutlaka biliyordur; Yunanlar kıymada bile domuz eti kullanıyorlar. Ben şahsen domuz etini dini bir gerekçe dışında, kolesterol açısından da sağlıksız bulduğum için yemiyorum. Tercihler sonuçta kişiyi bağlar, sevmiyorum ve yemiyorum. Herkesin dilediğini dilediği sebepten yememe hakkı var. Domuz içeren ürünler kolayca bulunabilen bir yerde duruyordu ama diğerlerini bulamadığım için market çalışanı kadına domuz içermeyen sosislerin nerede olduğunu sormak mecburiyetinde kaldım. O an kadının bana bakışını görmeliydiniz. Tesettürlü olmadığım için benim Müslüman olduğumu düşünmediğini biliyorum. Çünkü genelde Yunanistan’daki Müslüman kadınlar tesettürlü oluyor. Ve bu sebeple orada hala “Müslümansa tesettürlü olmalı” fikri hâkim. Hala alışamadılar tesettürsüz Müslüman kadınlara. Market çalışanı kadın bana bir tür böcekmişim gibi tiksinerek baktıktan sonra, elinin tersiyle marketin uzak bir köşesini işaret etti. Sesini yükselterek “Ötede, orada” dedi, arkasını döndü. Herhalde Yahudi olmadığı halde Yahudi düşmanlığına maruz kalan nadir insanlardan biriyim. İnanın bana günlerce kadının bana neden böyle davrandığını düşündüm. Sonra Yahudi olduğumu düşündüğü için böyle davranmış olduğunu fark ettiğimde, yaşadığım aydınlanmayı ve öfkeyi tahmin edemezsiniz. Düşünün ki bunu bir millet yüzlerce yıldır yaşıyor. Belki “Bu senin yaşadığın münferit bir olay” diyebilirsiniz ama Yunanistan’ın bir yüzyıl önce çok ciddi bir Yahudi nüfusa sahip olduğunu ama şimdi neredeyse geride bir avuç insanın kaldığını söylesem ve bunların çoğunun Auschwitz’de öldürüldüklerini anlatsam? O esnada Yunan halkı neredeydi? Peki ya günümüzde televizyonlara çıkıp umursamaz bir şekilde Yunanistan’ın başına gelen her felaketten Yahudilerin sorumlu olduğu minvalinde saçmalıkları özgürce paylaşan din adamları? Bunun üstüne Yunan solunun kapitalizm karşıtlığıyla sentezlenmiş asırlık Yahudi nefretini ekleyin. Bu yüzden ADL’nin verdiği istatistik şaşırtıcı değil. YAHUDİ YOK AMA YİNE DE DÜŞMANIZ Ortadoğu ülkelerinde çok ciddi bir Yahudi düşmanlığı var ama ellerinin altında artık Yahudi kalmadığı için eyleme dökemiyorlar. Oysa Batı’da halen Yahudi gruplar yaşıyor ve bu düşmanlıktan nasiplerini alıyorlar. Son dönemde İsrail’in bazı Orta Doğu ülkeleri ile yakınlaşmasının ardından bazı trajikomik uygulamaların beceriksizce yapılmaya çalışıldığını görüyoruz. Kalan beş tane Yahudiye sinagog açmak gibi. Yüzbinlerce Yahudi nasıl beş kişiye düştü diye sorgulamadan sinagog açmak yıkılması gereken binaya boya yapmak gibi bir şey oluyor. ÖZET: AVRUPA’NIN İKİYÜZLÜLÜĞÜ Plan A filmine getirilen yorumlar Yahudi düşmanlığının aslında ne kadar küresel bir nefret suçu olduğunu gösteriyor. “Kara Kıta” isimli artık bir klasik olan kitabında tarihçi Mark Mazower diğer Avrupalıların da Yahudi düşmanlığı konusunda Almanlardan aşağı kalır yönleri olmadığını ve aslında Holokost’un bir nevi bir “Avrupa projesi” olduğunu ifade ediyor. “Avrupa projesi” ifadesini kullanmasa da sözün özünde bunu söylüyor. Bunun çok haklı bir argüman olduğunu günümüzden bir örnekle dahi anlamak mümkün. Avrupa’nın demokrasi ve eşitlik şampiyonu Fransa’dan bir olay! 2017 yılında Müslüman bir genç Yahudi olduğu için 65 yaşındaki Sarah Halimi’yi dövdü ve balkondan attı. Fakat gencin olay esnasında uyuşturucu etkisi altında olmasından dolayı mahkemece gencin tedavi görmesine karar verildi. Ölen kadın bir Fransız olsaydı, olay böyle mi sonuçlanırdı? Demek ki Fransız Yahudileri hala Fransız sayılmıyor. Az evvel sıradan Almanlar derken, İkinci Dünya Savaşı sonrası sıradan Almanlarla yapılan röportajları okuma fırsatınız olursa mutlaka okuyun derim. Çünkü ezici bir çoğunluğu soykırımı da Nazileri de haklı bulduklarını ifade ediyor. Çok kişisel bir not ama Kıta Avrupası felsefesi konusunda doktora yapmış birisi olarak, soykırımın Alman felsefesinin bir sonucu olduğuna inandığımı belirtmem gerekiyor.  Dolayısıyla olayı basitçe Nazi rejimine yıkarak, “Böyle bir grup nasıl oldu da Almanların arasından çıktı?” diye sormak saflık oluyor. Nitekim tarih de diğer Avrupa halklarının bunu yapabilecek bir kafa yapısı olmadığını gösteriyor; onlar ancak böyle bir toplumsal hezeyanda takipçi olabilirlerdi, bu da maalesef gerçekleşmiş oldu. Belki bana “Herkesi yerden yere vurdun kendi ülkenle ilgili tek kelime etmedin” diyebilirsiniz. Türkiye’yle ilgili meseleyi başka yazıya sakladım. Arada geçiştirmeyi doğru bulmuyorum. Tek diyebildiğim, soykırım bir daha gerçekleşmesin diye niyet belirtmekle olmuyor. Avrupa bu kafa yapısını sürdürüp, gelen Müslüman mültecilerin oylarından olmamak adına popülist yaklaşımlarla Yahudi düşmanlığını hasıraltı etmeye devam ettikçe, yeni pogromların yaşanmaması için bir sebep yok. Belki Holokost’un birebir benzeri bir süreç olmayabilir ama son dönemde yaşanan bu hadiseler durumun son derece ciddi olduğunu gösteriyor. Eğer Müslüman göçmenlerin görece yeni Yahudi düşmanlığı ve Avrupalıların ezeli ebedi Yahudi düşmanlığı siyaseten bir işbirliği yaparsa, yeni kıyımlar olabileceğini öngörmek için Nostradamus olmaya gerek yok. Umarım tarih beni haksız çıkartır.