Bu yazıda kendi alanım doğrultusunda yabancı sermayenin Erdoğan’ın kısıtlı yetkilerle kalacağı veya görevi kendi doğrultusunda birine bırakmasından neden tatmin olabileceğine değineceğim. Geçtiğimiz haftaki ‘Ya Erdoğan Aday Olmazsa’ isimli yazım hedeflediğim tartışmayı bir nebze de olsa başlattı. Erdoğan’ın liderliğindeki Cumhur İttifakı’na karşı adayı belirsiz ama bazı isimlerin konuşulduğu ve parlamenter sistem ortak paydasında buluşan Millet İttifakı ve onun dostlarının rekabeti hala herkesin ana senaryosu. Fakat daha önceki yazılarımda öne sürdüğüm, önümüzdeki 6 aylık dönemin AKP’nin soğuk kışı olacağına dair görüşüm, yapılan son akaryakıt ve doğalgaz zamlarıyla genel kabul görünce, farklı senaryoların konuşulması daha makul hale geldi. Foreign Policy isimli derginin Erdoğan’ın sağlığını bahane ederek çekilebileceğini iddia etmesi de bu tartışmaya ivme kattı. Dahası yalnızca Erdoğan’ın yerine başkasını işaret ederek aday olmamasını değil; yetkilerini kısmen veya bütünüyle devrederek görevde kalacağı yeni bir sistemi kabul etmesi; MHP’yi bırakarak merkezde yeni ittifaklar araması da hesaplara dahil edilmeli. Bu senaryoların her birinin ihtimali var, fakat anlaşılabilir nedenlerle en ön sırada değiller. Çünkü Millet İttifakı güçlendikçe sıkı duruş sergiliyor ve Erdoğan’ın toplumsal desteği azalsa da işleri yoluna koyacağına dair mutlak inancı bulunuyor. Bu tip senaryoların siyasi sonuçlarını yine siyaset bilimi uzmanlarına bırakacağım. Bu yazıda kendi alanım doğrultusunda yabancı sermayenin Erdoğan’ın kısıtlı yetkilerle kalacağı veya görevi kendi doğrultusunda birine bırakmasından neden tatmin olabileceğine değineceğim. ULUSLARARASI SERMAYE AKP İÇİNDEN BAŞKA BİRİYLE ANLAŞMAYA HAZIR Berat Albayrak’ın esrarengiz bir biçimde Hazine ve Maliye Bakanlığı’nı bırakması ve 4 ay 15 gün sonra TCMB Başkanlığı’ndan Naci Ağbal’ın azledilmesi iki önemli mesaj verdi. İlki enflasyonla mücadeleye odaklanma, geleneksel para politikalarını uygulama ve bu doğrultuda yüksek faiz verip kur istikrarı sağlandığı hallerde sıcak paranın içeriye akmakta tereddüt göstermemesi. İkincisiyse Erdoğan’ın elinde ekonomi yönetimine müdahale edeceği yetkilerin bulunması halinde, eninde sonunda alışılageldik olmayan para politikalarının deneneceği ve bu doğrultuda piyasa mekanizmasının bozulacağı ve kur istikrarının yitirileceği. Birleştirerek özetleyelim; sıcak paranın derdi Erdoğan’ın varlığı ve Türkiye’nin zayıf demokrasiyle yoksullaşması değil; Erdoğan’ın ekonomiye ilişkin doğrudan ve dolaylı yetkilerinin olmaması. Kısa vadede cari açık ve dış borç problemine çözüm olmadığı için Türkiye’nin yüksek faizi kabullenmesi ve buna karşılık kur istikrarı sağlayacak öngörülebilirlik sunması ana beklentiler. Bir de bunun soğuk para tarafı var, malum Erdoğan yönetimi doğrudan yabancı yatırımlara oldukça taraftar. Bu yatırımların önemli bir kısmı Türkiye’deki işler vaziyetteki şirketlerin satın alınması, yani yeni üretim ve dağıtım tesislerinin kurulması değil. Hem kamuya hem de özel sektöre ait işletmeler, önceki yıllarda epey yabancı yatırımcı ilgisini çekmişti. Yerli ve milli söylemini kullanan AKP iktidarının işletmelerin yabancı mülkiyetine geçmesine dair bir çekincesi yok. Yeni gelen yatırımların içeride yarı tekel haline gelmesi ve yüksek gelirlerini sürekli yurt dışına aktarmaları da AKP için bir sorun teşkil etmiyor. Dolar kurunda sürekli kırılan rekorlardan sonra özel veya kamuya ait birçok şirket yurt dışındaki benzerlerine kıyasla çok ucuzladı. Yani ‘batan geminin malları bunlar’ sözlerinin ifade ettiği tam da bu. Yalnız bu ucuzlukla birlikte, ekonomi yönetiminde belirsizlik had safhada olunca ve devletin düzenleme/denetleme yetkisinin politik amaçlarla kullanılması normalleşince Milletlerarası Tahkim yolu açık olmasına rağmen uluslararası sermaye çekingen. Demokrasi veya insan hakları gibi bir talepleri yok; ekonomide istikrar ile sermaye hukukunun korunması kâfi. Bunu sağlayabilecek ve mevcut iktidar içerisinden çıkacak her isimle çalışmaya hazırlar. Özetle, sıcak paranın yüksek faiz talebiyle soğuk paranın ucuzluk beklentisi ekonomide istikrar ve sermaye hukukunun sağlanması ortak noktasında buluşuyorlar. Bu noktada insan hakları, demokrasi ve sosyal adaletin bir önemi bulunmuyor; tüm bunlar biz vatandaşlar için gerekli. YETER Kİ ERDOĞAN EKONOMİYE DOKUNMASIN! Toparlayalım; yurt dışındaki sıcak ve soğuk paranın beklentilerini karşılayabilecek tek alternatifi muhalefet değil. Sandık desteğini alabilecek, ekonomide istikrar ve sermaye hukuku beklentilerini karşılayabilecek ara formüllerde de onlar kazançlı çıkacaklar. Kasım 2020 ile Mart 2021 arasındaki kısa dönem bunun bir provasıydı. Erdoğan’ın ekonomiye dair yetkilerinin bulunmaması ön şartları olacaktır. Sermayenin ana kaynağı Batı ülkeleri; haliyle ABD, Britanya, AB ve Körfez ülkelerine yakın ticari ilişki ve uyumlu dış politika da istenecek. Türkiye son 20 yılda bu iktidardan çok çekti. Yaşanan acılardan geriye kalacak tek teselli bir daha böyle bir dönemi yaşamamamız olmalı. Bunun yolu da yalnızca mevcut iktidarı değil; onun içerisinden türeyebilecek veya onun başkalaşım geçirerek devamını sağlayabilecek tüm alternatifleri ekarte etmek. Bize uyarmak, Demokrasi İttifakı’na da hazırlıklı olmak düşüyor.