Tam da bu ortamda Erdoğan’ın Millet İttifakı’nı erken doğuma zorlayan “adayınız kim kardeşim?” yönündeki açıklamaları tesadüf mü? Elbette değil. Erdoğan da parti içindeki bu güç mücadelesini gördü ve hâliyle bundan faydalanmak istedi.İşte tam da bu noktada Erdoğan’ın bu hamlesini yine gören Akşener oldu. Hem de CHP’lilerin Kılıçdaroğlu’ndan başka bir adayın adını bile duymak istemeyerek ilkesel ve iktisadi tartışmaları bir kenara koydukları bir anda. Kendisine “Siz Cumhurbaşkanı olun” diye çağrı yapan partililerine meselenin kendisinden büyük, makam sevdasının ise Türkiye’den küçük olduğunu vurgulayarak “Mesele memleket meselesi” diyen Akşener, uzun süre sonra ittifakın bir söylem birliği içine girmesine de vesile oldu. Kılıçdaroğlu da bu çağrıya olumlu karşılık verip, uzunca bir süredir partililerinin ısrarla yaptığı “Erdoğan mı Kılıçdaroğlu mu?” mealindeki açıklamaları doğru bulmadığını zımnen de olsa ifade ederek, meselenin memleket meselesi olduğunu belirtti. İşte bu noktada ne yapmak gerekli? Bir kere tarihin en derin ekonomik krizlerinden birini yaşadığımız şu günlerde muhalefet partileri sosyolojik dönüşüme kör olmadan halka umut vadeden ve asgari müştereklerde uzlaştıkları bir ekonomik program ortaya koymalılar. Böyle bir program ortaya konmadıkça Parlamenter Sistem tartışmaları halkın ekseriyeti için teknik bir tartışma olmanın ötesine geçmeyecektir. Yapılacak bu tartışmada, mevcut ekonomik tabloda Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sisteminin negatif payı da halka anlatılarak Parlamenter demokrasinin iş demek olduğu, aş demek olduğu teorik boyutundan soyutlanarak, son derece somut biçimde örneklendirilebilmeli. Bunun ardındansa tüm ittifak liderleri ortak şekilde "erken seçim, zengin Türkiye, zengin Millet" anlamına gelen mitingler organize etmek zorunda. Meselenin basit bir siyaset kavgası değil, memleket meselesi olduğu böylece vurgulanmalı. Mesele Kılıçdaroğlu’nun adaylığı için basit bir siyaset kavgasına dönüşür ve halk bunu böyle algılarsa kazanan Erdoğan olma ihtimali yeniden doğar ve son anketlerde görüldüğü gibi de böyle bir risk hâlâ var. Siyasi elitlerin siyaset mühendisliğine soyunup “ya Kılıçdaroğlu ya da yıkım” noktasından kendi siyasi bekaları için tüm Türkiye’yi riske atacakları değil, siyasi fedakarlıklar yapacakları bir noktadayız. Aksi takdirde yapılan iradi kötülüğü tarih önünde üstlenebilmek kolay bir iş değildir. Yukarıda bahsettiğim şeyler yapılmadan tüm tartışmayı Kılıçdaroğlu’nun adaylığı çerçevesinde değerlendirmek, tüm Türkiye’nin siyasi intiharına sebep olabilir. Önce dört başı mamur bir iktisadi uzlaşı, sonra iktidarı seçime zorlayacak ortaklaşa ve kitlesel mitingler ve son olarak da anketlere bakılarak ortaya çıkacak olan aday. Sıralamayı tersine çevirmek, halkı ortadaki kavganın basit bir iktidar kavgası olduğunu düşünmeye sevk eder. Böyle bir kavganın kazananıysa çoğunlukla müesses nizamdan başkası olmaz.
“Ya Kılıçdaroğlu başa ya kuzgun leşe” mi?
Politikyol
Kılıçdaroğlu’nun “biz” yerine “ben” dilini kullanmaya başlaması onun 2017’den beri oynadığı “oyun kurucu” rolü geri plana itti ve ittifakı “abi”siz bıraktı.
Türkiye, 20 yıllık Ak Parti iktidarı sonrasına hazırlanırken CHP’nin parti elitleri de CHP’yi mutlaka Kılıçdaroğlu sonrasına hazırlamanın derdine düşmüş durumda. Özellikle İYİP lideri Akşener’in “Ben Başbakanlığa adayım!” çıkışı sonrasında bu durum iyice gözle görünür bir hâl aldı. CHP’li yöneticiler, Akşener’in aday olmadığı durumda Kılıçdaroğlu’nun doğal aday olduğu ön kabulü etrafında tüm söylem ve eylemlerini ortaya koymaya başladılar. Bunu parti içindeki güç ve iktidar mücadelesinden bağımsız değerlendirmek elbette mümkün değil. Ayrıca siyaseten vadesini çoktan doldurmuş birtakım eski parti yöneticileri ve milletvekilleri de sonraki seçimlerde kendilerine milletvekili listelerinde yer bulabilmek için “kraldan çok kralcı” bir söylemle Kılıçdaroğlu’ndan başka bir ismin adaylığını duymak dahi istemiyorlar.
Ancak gerçekte hâl böyle mi? Akşener’in bu çıkışıyla beraber, kıymetli meslektaşım Seren Selvin Korkmaz’ın ifade ettiği gibi İYİP kendisine siyaset üretmek için alan açıp projeler üzerinden söylemini şekillendirirken, CHP tam da iktidar partisinin istediği gibi bütün tartışmayı adaylık üzerinden yürütmeye odaklandı. Aslında Akşener’in bu çıkışıyla beraber CHP’nin yükü daha da ağırlaştı çünkü bu çıkışla beraber İYİP, seçimlerde yakalanacak başarının ortağı olmayı sürdürürken her türlü başarısızlık ihtimalini de CHP’nin üstüne yıkmış oldu. Kılıçdaroğlu’nun da kurmaylarının bu düşünceleri çerçevesinde adaylığa göz kırpmasıyla beraber “biz” yerine “ben” dilini kullanmaya başlaması onun 2017’den beri oynadığı “oyun kurucu” rolü geri plana itti ve ittifakı “abi”siz bıraktı. Bu da yine tam da iktidarın istediği gibi tartışmayı ilkeler ve programlar yarışından ziyade “Erdoğan mı Kılıçdaroğlu mu?” eksenine kaydırma gibi bir riski doğurdu.
İttifak arasında daha önce kullanılan ortak dil sayesinde aşılan iktidarın medya hegemonyası her partiden başka bir ses çıkmaya başlamasıyla ve söylem birliğinin aşınmasıyla beraber kaybedildi. Kılıçdaroğlu’nun daha önce son derece başarılı şekilde kullandığı ve “yozlaşmış elitler”in karşısına ezilen “halk”ı koyarak onun oyun kurucu rolünü ahlaki olarak da destekleyen popülizme meyyal söylemi ortadan kalktı. Bunun sonucu olarak Kılıçdaroğlu ve CHP’lilerin söylemi sonu birkaç “n” ile vurgulu şekilde biten “Ey Erdoğannn” gibi 20 yıldır denenen ve negatif sonuç doğuran eksene yeniden oturdu. Tam da bu ortamda Erdoğan’ın Millet İttifakı’nı erken doğuma zorlayan “adayınız kim kardeşim?” yönündeki açıklamaları sizce tesadüf mü? Elbette değil. Erdoğan da parti içindeki bu güç mücadelesini gördü ve hâliyle bundan faydalanmak istedi. Çünkü en son konuşulması gereken şeyi ilk olarak konuşturarak tartışmayı ilkeler, yoksulluk, ekonomi, ahlaki çöküntü ve yozlaşmışlık üzerinden değil de adaylar üzerinden yürütmek istedi. Erdoğan böylesi bir tartışmadan kazançlı çıkacağının farkında.
Yorumlar
Popüler Haberler
Deniz Zeyrek, Sözcü gazetesinden ayrıldı
MHP'li vekillerin istifa gerekçesine PolitikYol ulaştı: VIP altın kaçakçılığı
Yasadışı bahis soruşturmasında yeni dalga: 7 fenomene yakalama kararı
Sivas’ta dershane bulunan binada yangın: Bir öğretmen öldü
Selçuk Üniversitesi, mutluluğun formülünü aramayı bıraktı
AIDS’ten ölen 13 yaşındaki çocuğun babasının ifadesi ortaya çıktı