Türkiye’nin altı yıldır uyguladığı “güvenlik ve beka siyaseti” siyasi intikam davalarının gerekçesi olarak sunuluyor. Mesele bu siyasete topyekûn alternatif politika ortaya koymamakta düğümleniyor.  Cumhurbaşkanı Hükümet Sistemi ile simgeleşen çok sayıda siyasi dava oldu. Bunların başında Osman Kavala (Gezi ) davası, Selahattin Demirtaş ve Kürt demokratik siyasetçilerinin (Kobani) davası,  Anayasa Mahkemesinde görülen HDP’nin kapatılması istemli dava, darbe girişimi davaları ve Ekrem İmamoğlu davası geliyor. Hiç kuşkusuz, bu dönemin hukuksuzluğunu yargı kararlarıyla karakterize eden, bunlar gibi yüzlerce dava var. Bunlar ise birer siyasi intikam davaları ve daha çok bilinen ve uluslararası kamuoyunun yakından izlediği davalar. Bu türden siyasi intikam davaları, aynı zamanda uluslararası kurumlarla ve Batı’yla bir dizi soruna yol açtı. Özellikle Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin ve Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’nin Osman Kavala ve Selahattin Demirtaş kararlarının, uygulanmaması gerilimi tırmandıran ve  Ankara’yı zorlayan bir mahiyet kazandı.  Türkiye, Batı karşıtlığını körüklemenin ağır toplumsal bedeliyle karşı karşıya gelecek. Yargının içinde bulunduğu aşırı siyasallaşmış hukuksuzluk durumunun, ülkenin çözülmesi gereken öncelikli ve acil sorunlarının ilk sıralarında yer aldığı çok açık. Bu nedenle yargı, hukuk ve siyasal yargılamalar konusu; hem Cumhurbaşkanı Hükümet Sistemi’ne son verme konusunda, hem de cumhuriyetin ikinci yüzyılının gerçek ve tam demokrasiyle ve adaletle taçlandırılması konularında turnusol kâğıdı işlevi görecek bir sorun. AK Parti, MHP ikilisinin icadı olan Cumhurbaşkanı Hükümet Sistemi yerine yeni sistem öneren bütün siyasal kesimler bunun farkındalar. Altılı Masa’nın 9 başlıkta 84 maddeden oluşan Parlamenter Sistem Anayasa Değişikliği önerileri, 28 Kasım 2022 tarihinde kamuoyuna açıklandı. Önerilen değişiklikler içinde yargı konusu da ele alınmaktadır. Ancak önerilerin, derece sorununa panzehir olacağı oldukça tartışmalı. Yeterli görülmüyor. İnsana bunlar ‘mezarlıktan geçerken ıslık çalmak’ gibi geliyor. İşin ciddiyetinin idrak edilmiş olduğunu söylemek oldukça zor. Gezi davasında; Osman Kavala’ya ağırlaştırılmış müebbet, Ayşe Mücella Yapıcı, Çiğdem Mater Utku, Ali Hakan Altınay, Mine Özerden, Can Atalay, Tayfun Kahraman ve Yiğit Ali Ekmekçi'ye 18'er yıl hapis veren ve onaylayan yargı sorunuyla karşı karşıya olduğumuz gerçeği ile yüzleşmeyenler, kendi önerilerini dahi hayata geçiremezler. Artık mezarlıktan geçerken ıslık çalma faslı geride kaldı. Bu gibi kararlar sonrasında, ‘Kadı’nın kestiği parmağın acıdığını’ hala fark edemeyenlerin adaletten söz etmesi, yersiz ve anlamsız. Bunun önemli bir nedeni, yargı ve hukuk konusundaki günlük gelişmeler karşısında, altı partinin her birinin çok farklı yaklaşımları, yer yer mevcut uygulamayı onaylayan tutumları gelmektedir. TÜRKİYE’NİN KÜRT SORUNU ARTIK HDP MESELESİ Türkiye’nin altı yıldır uyguladığı “güvenlik ve beka siyaseti” siyasi intikam davalarının gerekçesi olarak sunuluyor. Mesele bu siyasete topyekûn alternatif politika ortaya koymamakta düğümleniyor. Bu politikanın sonucu olarak Kürt meselesindeki gelinen nokta ortadadır. Günümüz Türkiye’sinde Kürt sorunu, iktidar ve yargı eliyle HDP meselesine dönüştürüldü. Kürt milletvekilleri, seçilmiş yerel yöneticiler, belediye başkanları, Kürt sivil toplum örgütleri, ezcümle Kürt demokratik siyaseti bu davalar yoluyla etkisizleştirilmeye ve teslim alınmaya çalışılıyor.
Yargının ne hâlde olduğunu hâlâ kavrayamamış olanlara Ankara Sincan yerleşkesinde devam eden Kobani duruşmalarını incelemelerini öneriyorum. Yargılananın Saray ve yargı kurumu olduğu görülecektir.
Bunlar tek adam rejiminin sıradan anti demokratik ve hukuksuz uygulamaları değil. Aynı zamanda Kürt karşıtlığının, Kürt uyanışından korkmanın bir sonucu olarak demokratik muhalefetin ana damarlarından birinin kesilmesi girişimleri. Türkiye Cumhuriyeti’nin, ikinci yüzyılında restore edilmesi politikasının omurgasını oluşturuyor. Bu davaların akıbeti, Cumhur İttifakı’nın ve AK Parti iktidarının 2023 yılında yapılacak Cumhurbaşkanı ve milletvekilleri seçimlerinin gereksinmelerine endekslenmiş görünüyor. Anayasa Mahkemesi’nde görülmekte olan davanın kararının, MHP ve AK Parti’nin ihtiyaç ve istemlerine göre 2023 Şubat ayı içinde verilmesi bekleniyor. Kürt demokratik siyaseti üzerinde “padişah kılıcı” gibi sallandırılan Kobani davasının ise ne zaman ve nasıl sonuçlandırılacağı belli değil. Belli olan, Cumhur İttifakı’nın bu davayı da tıpkı kapatma ve Kürt siyasetçilere yönelik diğer davalar gibi, Kürtlerin temel haklarından feragat ederek yaşamaya rıza göstermeleri amacının siyasal aracına dönüştürülmüş hâlde yürütülmesidir. Demokratik Kürt siyasetine yönelik operasyon dalgasının düğmesine, 2 Ekim 2020 tarihinde çok sayıda HDP’linin tutuklanmasıyla basıldı. Öncesindeki davaların da bu dosyayla birleşmesi sonucunda 108 kişinin yargılanmasına başlandı. Davada, 2021 yılı ocak ayından bugüne kadar 20 oturum yapıldı. Duruşmalar iki hafta üst üste haftanın dört günü yapılıyor ve her defasında iki hafta ara veriliyor. 29 tutuklu ile başlayan davada bugün 17 tutuklu bulunuyor. Mahkeme heyeti bugüne kadar Kürt siyasetçilerin hiçbirinin, tek bir talebini dahi kabul etmedi. Yargılamanın usul şartları dahi yerine getirilmiyor, toplumda yargılama yapılıyor algısı yaratılıyor. Birçok itirafçı, duruşmalarda önceki ifadelerini yalanladı. Sekiz yüz kişi hakkında beyanda bulunmuş olan bir tek gizli itirafçının bilgisine, gördüğüne ve duyduğuna dayalı iddianameyle yapılan bir yargılamadan, duruşmadan ve dosyadan söz ediliyor. Yargının ne hâlde olduğunu hâlâ kavrayamamış olanlara ve yargının köklü sorunlarına kalıcı çözüm arayanlara, Ankara Sincan yerleşkesinde devam eden Kobani duruşmalarını incelemelerini öneriyorum. Yargılananın Saray ve yargı kurumu olduğu görülecektir.