Geçen hafta üzerinde duramadığım ve yorumlamalarını bu haftaya bıraktığım iki koşul kalmıştı. Bunlardan birisi dışa açıklık derecesi diğeri ise kamu harcamalarının etkisidir.  Geçen haftaki yazımda büyüme-etkin talep ilişkisi üzerine ve talep rejiminin hangi koşullarda emek çekişli hangi koşullarda kar çekişli olabileceği konusunda literatürdeki tartışmayı gündeme getirmeye çalışmıştım. Tekrar hatırlamak gerekirse, geçen haftaki yazımın motivasyonu olan Cem Oyvat, Oğuz Öztunalı ve Ceyhun Elgin tarafından kaleme alınan makaleye göre büyümenin ücret ya da kar çekişli olma koşulları şu biçimdeydi; Ücret eşitsizliğinin artması kar çekişli büyümeyi Ülkenin dışa açıklık durumu arttıkça kar çekişli büyümeyi Hane halkı ve özel sektör borçluluğun artması kar çekişli büyümeyi Kamu harcamalarının artması ücret çekişli Kişi başına düşen gelirin artması ücret çekişli büyümeyi ön plana çıkartmaktadır Geçen hafta üzerinde duramadığım ve yorumlamalarını bu haftaya bıraktığım iki koşul kalmıştı. Bunlardan birisi dışa açıklık derecesi diğeri ise kamu harcamalarının etkisidir. Ayrıca geçen hafta okuma fırsatı bulamadığım için literatüre ekleyemediğim Ensar Yılmaz hoca tarafından kaleme alınan  “Wage or Profit-led Growth? The Case of Turkey” (Türkiye Örneğinde Ücret ya da Kar Çekişli Büyüme) isimli çalışmadır. Konuya ilgi duyanlar için Ensar Yılmaz hocanın bu çalışması önemli bir referans olacaktır. DIŞA AÇIK BÜYÜME İSTEĞİNİN SONUÇLARI Yukarıda bahsedildiği üzere, dışa açıklık derecesi ile talep rejimi arasındaki ilişkinin kısa dönemde kar çekişli olduğu bulgusu orta uzun dönem değişebileceğini belirtmek isterim. Özellikle bizim gibi düşük ve orta düşük teknoloji yoğun mal ihracatçısı ülkeler için böyle bir dönüşümün elzem olduğunu düşünüyorum. Beni bu düşünceye iten pek çok sebep var. Elbette bu düşüncelerim bu konuya ilgi duyan araştırmacılar için merak konusu olabilir. Öncelikle kâr çekişli büyümenin motivasyonu ücret baskısına dayanmaktadır. Böylece dış ticarette rekabet avantajı elde edilebilecektir. Artan karlar yeni yatırımların yapılmasına neden olacak ve ekonomi ihracat sektörünün (aşırı) genişlemesine dayalı olarak büyüyebilecektir. Kanımca bizim gibi ülkeler için veya herhangi bir gelişen piyasa ekonomisi için burada iki önemli sorun bulunmaktadır; Birincisi daha önce yazdığım yoksullaştıran büyüme konusudur. Burada ücret ve/veya kur baskısı ile (değersiz ulusal para) ile elde edilecek fiyat avantajının dış ticaret hadlerini tersine dönmesine yani karşı ülkelerin lehine bir durum olduğundan bahsetmiştim. Dolayısıyla ihracat sektörünün bu biçimde büyümesinin tüm avantajı ya da refah etkisi karşı ülkelere geçecektir ki bu yoksullaştıran büyüme olarak tanımlanabilir. Bu konuda bir diğer önemli faktör de siz kar çekişli büyürken ihraç mallarınıza talep artışı olması için karşı ülkelerin ücret çekişli büyümesi gerektiğidir. Çünkü ihracatı artıran en önemli faktör fiyat değil dış talebin yüksek olmasıdır. Yani ihracat üzerinde gelir etkisinin fiyat etkisine göre yüksek olmasıdır. Diğer bir faktör ise gelir dağılımındaki bozulmanın büyümenin sürdürülebilirliği üzerine kısıt oluşturmasıdır. Daha açık olarak ücret baskına dayalı büyümenin rekabetçiliği önlemesi ve aksak piyasa ya da tekelleşme eğiliminin artmasına neden olabilmesidir. Bu durum verimlilikte azalma ve/veya teknolojik gelişme önünde bir engel oluşturabilir. Bunun yanında artan yoksullaşma iç talebi olumsuz etkileyeceğinden gelecek dönemler için talep beklentilerin ve dolayısıyla da yatırımların azalmasına yol açabilir. 
Milli gelirin dolar birim olarak azalması da göstermektedir ki dışa açıklık derecesinin artması refahı arttırmamış aksine kişi başına düşen gelirin azalmasına neden olmuştur. 2017’den beri ekonomi büyürken emekçiler yoksullaşmıştır.
Türkiye özelinde konuyu ele aldığımızda, Grafik 1 den de görülebileceği gibi 2017 yılından itibaren dışa açıklık derecesinin artma eğiliminde olduğunu görmekteyiz. Bunun bir önemli nedeni kur artışı olarak görülebilir. TL’nin giderek değer kaybetmesi iç talebi baskılarken ihracat ve ithalatın milli gelir içindeki payının artmasına neden olmuştur. Ancak buradaki artışı salt ihracat artışı olarak düşünmemek gerekmektedir. Üretimin ithal girdi bağımlılığı yüksektir ve daha fazla ihracat aynı zamanda ithalatı artırmaktadır. Ayrıca milli gelirin Dolar birim olarak azalması da göstermektedir ki dışa açıklık derecesinin artması refahı arttırmamış aksine refah kaybına ve kişi başına düşen gelirin azalmasına neden olmuştur diyebiliriz. Bu durumda ekonomi büyürken emekçi kesim yoksullaşırken kapitalistler daha fazla zenginleşmişlerdir. Bu elbette ülke ekonomisinin sürdürülebilir ve kalkınmaya yönelik büyümesi önündeki en önemli sorundur. KAMU HARCAMALARININ ETKİSİ Cem, Özgür ve Ceyhun hocaların çalışmasında yer alan kamu harcamalarının ücret çekişli büyümeyi artırdığı yönündeki bulguları önem kazanmaktadır. Kamunun istihdam artırıcı ve üretim yapısını değiştirici biçimde yatırım harcamalarını artırmasına bağlı olarak hem özel sektör karlılığı pozitif etkilenmekte hem de buna bağlı olarak özel sektör yatırımları da canlanabilmektedir. Öte yandan hane halkı borçlandırıcı, kredi genişlemesine biçimde talep artışı sağlamak yerine kamunun gelir ve istihdam yaratıcı politikaları ile bunu sağlamak büyümenin sürdürülebilir ve kalkınmaya odaklı olmasını sağlayabilir. Buna ilave olarak vergi politikasının vergi yükünü ücretli kesimin üzerinden alıp zenginlere yükleyecek biçimde uygulanması da benzer etkiyi gösterebilecektir. Ayrıca ücretli kesimin örgütlü bir güç olarak desteklenmesi ve bu yönde gerekli yasal düzenlemeler ile sendika gücünün artırılması ücret çekişli büyümeyi destekleyici olurken yukarıda bahsettiğim tekelleşme eğiliminin önündeki en güçlü engel de olabilecektir. Grafik 1. Türkiyenin Dışa Açıklık Oranı (2010-2021) Kaynak: TCMB EVDS verilerinden hesaplanmıştır. Özetle Türkiye’nin kalkınmaya odaklı ve sürdürülebilir büyüme sağlamasının koşulu ücret çekişli büyümenin desteklenmesidir diyebilirim. Bunun sağlanmasının ve makroekonomik sorunlara kalıcı çözümün yolu maliye politikasından geçmektedir. Para politikası elbette işlevsiz değildir ve bu hedeflere ulaşmak için maliye politikasını destekleyici biçimde uygulanmalıdır.