Toplumsal, ekonomik ve kültürel sıkıntılar/bunalımlarda insan manzaraları, kapitalist sistemin hiç olmadığı kadar çelişkili duruma düşmesine neden olmuyor mu sizce? Direnmenin estetiği, yeni alanların yeşereceğinin izleridir. Ülkemiz çok sayıda, uzun-kısa süreli dönemlerde olmak üzere çok sayıda kriz yaşadı. Bazıları derin izler bıraktı; toplumsal-kültürel sıkıntılarla birlikte makro-mikro alanda değişimlerin yaşanmasına şahit olduk. Yapısal değişimler, tarihsel dönüşümlerle birlikte yerel ve küresel konjonktürde değişimler yaratabilmekteydi. Şimdiki zaman diliminde de aynı süreci gözlemlemek hiç olmadığı kadar çarpıcı bir gerçeklik olarak durmaktadır. Türkiye’nin yaşadığı etkili krizleri sıralamak gerekirse:
  • 1929 Ekonomik Buhran: Dünya tarihinin özgün bir sayfasını oluşturmaktadır. Dünya genelinde sermaye piyasaları çökmüş, kimi ülkelerde otoriter, kimilerinde ise sosyal devletin oluştuğu köklü değişimler yaşanmıştır.
  • 1958 krizi: Kapitalizmin daha yeni bir evresi ve I. ve II. Petrol krizleri
  • 1978 ekonomik sistemdeki yapısal değişiklik ve yapısal uyarlama programları
  • 1999-2001 krizi: Aşırı Borçlanma ve iç talepte daralmalar
  • 2008 küresel kriz: Neo-liberal ekonomi eksenli sınırsız bir genişleme
  • 2011 sonrası dalgalanmalar: Suriye İç Savaşı ve ekonomik sıkıntılar
  • 2021 ve 2022 küresel pandemi dönemi
2011 krizi, önemli bir dalgalanmalar yılı olarak görülmektedir. Batı toplumlarında kriz yoğunlaşmış, büyüyen bir iç tüketim ve dış borçlanmaya dayalı modeli sürdürebilme gibi bir yöntem sınırlı bir anlatı olarak kalmıştır. Buradaki vurgu, finansal krizler sonrası toplumların nasıl dönüştüğü, değiştiği ve önemli sayılabilecek derede dünya genelinde “olayların” yaşanabilme olasılığıdır.
Gelir dağılımındaki dengesizliklerle birlikte artan uçurum, “konteynır” denilen yeni yaşamların sade-ce manşetini atmamıza yardımcı oluyor.
Finansal krizlerde odak noktasının ya da bu krizlere hazırlıksız yakalanılmasının ardındaki en önemli neden, Noam Chomsky’ın belirttiği üzere, “yaklaşık 35 yıldan bu yana, her seferinde daha da derinleşen krizleri düzenlemeye yönelik eğilimin artarak kurumsallaştırılmış olmasıdır (Ckomsky, 2010:45).” Yukarıdaki fotoğraf, İzmir’de yolculuk ederken rastladığım artan yoksulluğun fotoğrafıdır. Krizi önlemek için çeşitli imkânlar yaratılıyor. Örneğin, pandemi döneminde yaygınlaşan, “dayanışma” söylemi “politikanın anlam inşasında” ne derece yanıtlandı ya da anlaşıldı? Sosyal haklarımızın sosyal devlet çerçevesinde ne kadar farkındayız? Yoksa sosyal haklarımız, mali liberalizasyon denilen özelleştirmelerle başka bir aşamaya mı geçti?  Gelir dağılımındaki dengesizliklerle birlikte artan uçurum, “konteynır” denilen yeni yaşamların sade-ce manşetini atmamıza yardımcı oluyor. Evsizlik deyince “homeless”, ABD’de yaşayanların en bilinen örneklerini anlatıyorduk, duyuyorduk.  Şimdilerde ise, yanı başımızda bu görüntüleri görüyoruz, izliyoruz. 1.Alaçatı Öykü Günleri 12 Şubat 2022 tarihinde, sanatçı Orhan Aydın,Sanat ve Direnmenin Estetiği” adlı konuşmasında, yaşanan krizler çağında, sanatın şüpheye yer bırakmayacak şekilde “dayanışmada, emekte, özgürlükte, barışta” “olanaklar” yaratabileceğinden bahsederek, tarihin anlam inşasını dönüştürebilmede “yaşam” var diyerek, “inat etmeyi, hep beraber” diyerek yürümeyi bilmeyi öngörüyor. Ancak, ilgimi çeken bir husus daha vardı: “Neden hâlâ konuşmuyoruz, neden hâlâ çözüm yerine “kapitalist sistemin çıkmazlarında “sanatta, gündelik hayatta, iş hayatında…vb” tüketmeye ve çayımızı yudumlarken, her şeyde olduğu gibi “hikâyeyi anlatmak  ve bir bütün olarak görmek yerine” unutmayı tercih ediyoruz? İşte, öyküler, aslında hem monografi hem de bir dönemin tasviri açısından önem taşımaktadır. Dostoyevski’nin Raskolnikov karakteri, Victor Hugo’nun Sefilleri, Oblomov…19. Yy sanayileşmesinden sonra yaşanan ekonomik ve toplumsal manzaralar…
Orhan Aydın’ı dinlerken, “emekte, dayanışmada, özgürlükte, üretimde “bir sistemin çıkmazlarının fotoğrafını gördüm. Çayını yudumlayıp, unutanları ise, okumaya davet etmekten başka bir çare yok gibi görünüyor.
Tembelliği bırakıp, Gündüz Vassaf’ın dediği gibi “Ne Yapabiliriz?” sorusunu sorma zamanıdır. Orhan Aydın’ı dinlerken, “emekte, dayanışmada, özgürlükte, üretimde “bir sistemin çıkmazlarının fotoğrafını gördüm. Çayını yudumlayıp, unutanları ise, okumaya davet etmekten başka bir çare yok gibi görünüyor. Az ötede küçük çalışan çocuk işçilerin dinlemek için gelip oturması ve o çalışma anındaki çaresizlik ise, çayını yudumlayanlarla- karnı açken dinlemek isteyenler arasında haklı olarak karşılaştırma yapmama neden oldu. Toplumsal, ekonomik ve kültürel sıkıntılar/bunalımlarda insan manzaraları, kapitalist sistemin hiç olmadığı kadar çelişkili duruma düşmesine neden olmuyor mu sizce? Direnmenin estetiği, yeni alanların yeşereceğinin izleridir. Şekil 2 Orhan Aydın: Direnmenin Estetiği Konuşması