Türkiye son yıllarda mevcut yöneteme krizine bağlı şiddetli kutuplaşma ve bunun yarattığı sorunlar nedeniyle, demokratik gerilemeyi durdurma, demokrasi standartlarını yükseltme odaklı, yurttaşları karar alma sürecine daha aktif biçimde katacak modelleri fazla tartışamıyor. Bugün seçmeni egemenleştirecek kurumsal düzenlemeler özellikle muhalefet partileri aracılığıyla yeniden tartışma sahasına sürülmeye başlandı. Bunlardan biri güçlendirilmiş parlamenter sistem iken, bununla ilintili bir diğer konu; şimdilik öne çıkarılmasa da seçmeni yasama organının belirlenmesi sürecine daha yoğun olarak katacak, bir başka anlatımla seçmeni egemenleştirecek seçim sistemidir.
Seçim sistemleri bir ülkenin demokrasi standartlarını yükseltici veya düşürücü işleve sahiptir. Temsilde adaleti ne ölçüde yansıtırsa, çoğulculuk ve demokratiklik temelinde seçmeni siyasette temsil etme anlamında egemenleştirici olur. Türkiye’de 6 Kasım 1983 seçiminden günümüze farklı seçim sistemiyle seçimlere gidiliyor. Hiç değişmeyen ise; yüzde 10’luk ulusal baraj nedeniyle, barajı aşamayan partilerin yasama organında temsil edilme haklarının ellerinden alınması.
Seçim Sistemlerinde Temsilde Adalet ve Orantısızlık Sorunu
Seçim sistemleri temsilde adaleti tesis etmekten ne kadar uzaklaşırsa, seçmenin yasama organını belirleme odaklı egemenlik sorunu ortaya çıkar, sonuçta sistem yasallık boyutuyla olmasa da meşruluk boyutuyla tartışılır hale gelir. Seçimlerde kullanılan oylarla seçim sonucunda oluşan sandalye dağılımı birbirinden oldukça farklı sonuçlar üretiyorsa temsilde adaletsizlikten söz edilir. Buna yol açan temel unsurlar; temsil edilmeyen oylar ile seçim sistemindeki orantısızlıktır. Bir parti veya siyasi görüşü destekleyenlerin oyları seçim sisteminin çeşitli özelliklerinden dolayı parlamento dışı kalırsa, burada temsil edilmeyen oylar mevcuttur. Söz konusu oyların oranının artması bir noktadan sonra temsil sorununa dönüşür
[1].Çoğunluk sistemlerinde oyların çoğunluğunu alan parti sandalyelerin de tamamını elde ettiği için, bu sistemde temsil edilmeyen oy sorunu daha belirgindir. Seçim barajının olup olmaması ya da yüksekliği, ulusal ya da bölgesel oluşu, seçim çevresi büyüklüğü, sandalye formülü de temsilde adaletsizliğe nispi temsil sistemlerinde yol açar. Asıl belirleyici olan ise orantısızlıktır. Orantısızlık ne kadar yüksekse, partilerin aldığı oyların parlamentoda temsil edilmesinden o ölçüde uzaklaşılmış olur.
Seçim barajının yüzde 1 dolayında olduğu Hollanda en düşük orantısızlık derecesine sahipken, barajın yüzde 5 olduğu Polonya’da parti sisteminde orantısızlık ciddi bir sorundur. Seçim barajı ile seçim çevresi büyüklüğü birlikte temsil adaletsizliğine daha fazla yol açmaktadır. Seçim çevresi küçüldükçe orantısızlık artar, ikisinin bir arada bulunmasıyla ise ortaya çıkan Taagepera’nın “etkin seçim barajı” olarak ifade ettiği durum temsilde adaletsizliğin belirginleşmesidir
[2].
Arend Lijphart’ın 36 demokraside 1945-1996 dönemi yasama organı seçimlerinde hesapladığı ortalama orantısızlık derecelerinin benimsenen seçim sistemlerine göre önemli ölçüde farklılaştığını göstermektedir. Nispi temsilin uygulandığı ülkelerde orantısızlık kimi istisnalara rağmen daha düşük düzeyde seyretmektedir. Bu dönemde en düşüğü Hollanda’da (% 1.30), en yükseği Venezuella’da % 14,41’di. Nispi çoğunluğun uygulandığı Yeni Zelanda’da % 11,11, mutlak çoğunluğun uygulandığı Fransa’da ise % 21,08’di
[3].
Temsilde Adalet Sorunu
Türkiye’de uygulanan seçim sistemlerinin parti sistemine yansımaları 1983’ten 2015’e nasıl olmuştur sorusuna aşağıdaki tablolar yardımıyla yanıt bulabiliriz. 24 Haziran 2018 bulguları bir sonraki yazıda değerlendirilecektir.
1983-2015 döneminde yapılan seçimlere 3-20 arasında siyasi parti ve bağımsız aday katılırken, bu partilerden ancak 3-5’i ve bağımsızlar parlamentoya temsilci sokabildiler. Seçime katılan parti sayısı en fazla 1999 ve 2015 seçimlerinde (20 parti+bağımsız adaylar) iken, parlamentoya en fazla parti (5 parti) 1991 ve 1995 seçimlerinde girmiştir. 7 Haziran seçimlerine 20 parti ve bağımsızların katılmasına rağmen, parlamentoya giren parti sayısı 4’tür. 7 Haziran’da parlamento dışında kalan partilerin oy oranları % 2 ile % 0.01 arasında değiştiği için, yüzde 10’luk barajın bu partilerin parlamentoya girememesinde doğrudan etkisi olmamıştır. Fakat, yüksek barajın seçmen tercihleri üzerinde psikolojik bir etki yaptığı, istemedikleri partinin seçimde yüksek oy almaması için kendi partisi dışında bir başka partiye oy verdikleri, stratejik oy kullandıkları, seçim sonrası yapılan kamuoyu araştırmalarıyla teyit edilmiştir.
Tablo 2: 1983-2015 Döneminde Orantısızlık Dereceleri*
* Orantısızlık dereceleri 2007 öncesi için şu eserden alınmıştır: Ergun Özbudun;
Türkiye’de Parti ve Seçim Sistemi, İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, N0:366, İstanbul, 2011, s.101. 2007 sonrası değerler Yüksek Seçim Kurulu ve TÜİK verilerinden yararlanılarak tarafımızdan hesaplanmıştır.
Seçim sistemlerinin orantısızlık değerlerine bakıldığında, 1983’ten itibaren yapılan seçimlerde en yüksek orantısızlık 22.4 ile 2002 seçiminde, en düşüğü 1999’dadır. 2015 7 Haziran’da 5.2’dir.
1999-2015 arasında yapılan 5 seçimde en güçlü 2 partinin oy oranının en düşük olduğu (% 40.2) seçim 1999 seçimidir. Bundan sonra kademeli olarak bu partilerin toplam oy oranları 2011’de % 75.8’e kadar yükselmiş, ardından 7 Haziran seçiminde yeniden gerileyerek % 65.7’ye düşmüştür. En güçlü 2 partinin sandalye oranları itibarıyla bakıldığında, 1999’da % 48.1 olan sandalye oranı 2002’de AKP’nin parlamentodaki hakimiyeti nedeniyle %98.3 gibi çok yüksek bir orana ulaşmıştır. Bunun ardından kademeli olarak gerileyerek, 7 Haziran’da % 70.9’a düşmüştür. 2002 seçimleri nispi temsil sistemindeki yüksek barajın bir ülkede ne ölçüde temsil adaletsizliğini yol açtığını göstermesi bakımından tipik bir örnek şeklinde değerlendirilebilir. 2007’de parti sayısında azalmanın (% 35.3) artmasına rağmen, özellikle kürt siyasi hareketinin temsilcilerinin bağımsız aday olarak seçime katılmaları, orantısızlık derecesinin % 8’e gerilemesine yol açmıştır. 2011 seçimlerinde parti sayısında azalma % 20.7’ye, son seçimde % 13.9’a gerilerken, orantısızlık da benzer biçimde % 5-5.2 düzeyinde seyretmektedir. Orantısızlık derecesinin 2011’den itibaren azalma trendine girmesi özellikle kürt siyasi hareketinin bağımsız adaylarla parlamentoya temsilci sokup, ulusal barajın etkisini bertaraf etmeleriyle yakından ilişkilidir.
Partilerin 1 Milletvekili Kaç Oyla Seçildi?
1983-2015 dönemindeki seçimlerde uygulanan sistemin temsil adaleti temelinde partilerin seçim performanslarını parlamentoya yansıtma bakımından ne ölçüde sorunlu olduğunu görmek için, parlamentoya giren partilerin oy ve milletvekili oranları ile 1 milletvekili çıkarmak için aldıkları oylara bakılabilir.
Tablo: 3 1983-2015 Döneminde Partilerin Oy ve Milletvekilliği Oranları ile 1 Milletvekili Çıkarmak İçin Aldıkları Oy Miktarı
Tablo’da ilk dikkati çeken; 12 Eylül rejiminin siyasal istikrarın tesis edilmesi adına nispi temsile monte ettirdiği baraj uygulamasının, 1983,1987, 2002 ve 2007 seçimlerinde sistemin adeta imal edilmiş çoğunluklar tesis etmesidir. 2011 seçimlerinde AKP’nin % 49.8 oy ile parlamentoda % 59.3 sandalyeye ulaşması Özbudun’a göre kazanılmış çoğunluğa (earned majority) çok yaklaşması olarak değerlendirilmekte
[4]. Böyle bir sonucun ortaya çıkmasında temel neden baraj uygulamasıdır. Örneğin; 2002, 2007 ve 2011’de % 34,3, % 46.6, % 49.8 oy elde eden AKP’nin % 66, % 62 ve % 59.3 oranında temsilciye sahip olması, özellikle ulusal barajın büyük partiler lehine ne ölçüde aşırı temsile yol açtığını açıklayıcı niteliktedir. Bu eğilimi 1 milletvekili çıkarmak için partilerin aldıkları oy sayısına göz atmak suretiyle de gözlemek mümkün. Nitekim 7 Haziran seçiminde AKP 73 129, MHP 94 000, CHP 87 258 oyla 1 milletvekili çıkarırken, HDP’lilerin parlamentoya girebilmeleri için gereken minimum oy 75 731’di. Bu tablo nispi temsilin ulusal barajla yol açtığı temsil adaletsizliğini yansıtmaktadır.
Yaşanan tüm tecrübelere rağmen, seçim sisteminin demokratikleştirilmesi ve temsili bir öze kavuşturulması bakımından partiler arasında asgari düzeyde de olsa bir uzlaşma ne dün vardı ne de bugün görülüyor. Oysa, seçim yasalarına temsil değeri kazandırılmadığı, salt barajlarla sistem, ittifaklarla oy istikrarı arandığı sürece, demokrasiyi istikrara feda etmiş oluyoruz. Haftaya 2018 seçim sonuçları ışığında hazırladığımız Türkiye için alternatif seçim sistemini simülasyonla ele alacağız.
[1]
Karşılaştırmalı Siyaset, (der.) Sabri Sayarı, Hasret Dikici Bilgin, İstanbul Üniversitesi Yayınları, s.161-162.
[2]
A.g.e., s.163-164. Ayrıca bkz. M. Gallagher ve P.Mitchell, der.,
The Politics of Electoral Systems, Oxford University Systems, Press, New York, 2008, s.12, R.Taagepera; “Effective Magnitude and Effective Threshold”,
Electoral Studies 17(4), 1998, s.393-404.
[3] Veriler için bkz. http://www.tcd.ie/Political_ Science/staff/michael_gallagher/ElSystems/Docts/ElectionIndices.pdf
[4] Özbudun, “Türkiye’de Parti ve…”,
a.g.e., s.102.