Türkiye ekonomi modelini anlamak için birkaç varsayımda bulunalım. Bunun için önce basit bir soruyla başlayalım: Bir yakınınızdan size 5 milyon TL’lik bir miras kalmış olsun. Acaba bu parayı nasıl değerlendirirsiniz?
Türkiye’de “Türkiye ekonomi modeli” adı altında yeni bir iktisat politikası izlendiği ifade ediliyor. Her ne kadar hükümet yetkilileri, kamu kurumları, yeni politikanın taraftarları veya hükümet yanlısı iktisatçılar bu yeni politikanın nasıl bir politika olduğuna dair net bir açıklama yapmamış olsa da bugüne kadar açıklanan kararlardan hareketle Türkiye’de nasıl bir iktisat politikasının izlendiğini incelemeye çalışalım.
TÜRKİYE EKONOMİ MODELİ
Türkiye ekonomi modelinin ana çatısını “faiz (artışı) sebep, enflasyon (artışı) sonuçtur” argümanı oluşturuyor. Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB) yönetimi bu argüman çerçevesinde ilk faiz indirimini 2021 yılının eylül ayında gerçekleştirdi. Bu faiz indirimini takiben döviz kuru hızlı bir artış trendine girdi. Takip eden aylarda faiz indirimlerinin devam etmesi, döviz kurundaki artışların da devam etmesine yol açtı. 2021 yılının aralık ayının ortasına gelindiğinde Hazine ve Maliye Bakanlığı (HMB), döviz kurunda yaşanan artışın aslında
bilinçli bir politika olduğunu ve
Çin modeli olarak ifade edilebilecek yeni bir modele geçildiğini duyurdu. Modelin adının
Türkiye ekonomi modeli (TEM) olduğu ifadesi ise 17 Aralık 2021 tarihindeki basın duyurusunda yer aldı.
[1]
MAKRO İHTİYATİ TEDBİRLER
17 Aralık tarihinden birkaç gün sonra, 21 Aralık 2021 tarihinde bu kez
kur korumalı mevduat (KKM) adı verilen yeni bir mevduat ürününün yürürlüğe girdiği bilgisi verildi. Bu ürünün açıklanmasının hemen ertesinde döviz kuru hızla düşüşe geçti ve birkaç haftalık dalgalanmanın ardından dolar kuru 13 lira civarında bir düzeye oturdu.
İlerleyen tarihlerde
bir dizi ilave makro ihtiyati tedbir de yürürlüğe girdi.
[2]
(i) İhracat bedelinin en az %25’inin, Nisan 2022’de yapılan düzenlemede ile en az %40’ının TCMB’ye satılması,
(ii) Esnaf, ihracat, KOBİ, yatırım kredileri ve tarımsal krediler gibi krediler hariç olmak üzere ticari nakdi kredilere önce %10, sonrasında ise %20 zorunlu karşılık getirilmesi; sonrasında ise nakdi kredilere konan %20 zorunluluğun kaldırılarak %30 Hazine kâğıdı tutma zorunluluğu getirilmesi,
(iii) Ticari bankaların TCMB’de tuttukları döviz cinsi zorunlu karşılıklardan ve iki gün ihbarlı hesaplardan komisyon alınması,
(iv) Bankalara sabit faizli Hazine tahvili tutma zorunluluğu getirilmesi,
(v) KKM dönüşümü düşük olan bankaların tahvil tutma yükümlülüğünün daha yüksek puanlı olması,
(vi) Döviz varlığı 15 milyon liranın üzerinde olan ve döviz nakit varlıkları %10’u geçen şirketlerin Türk lirası kredisi kullanmalarının yasaklanması,
(vii) Bankaların uyguladığı kredi faizinin belli bir bant içinde dalgalanmasına imkân verecek katsayıların belirlenmesi,
(viii) Kira artış oranının bir yıllığına %25 ile sınırlandırılması.
İZLENEN POLİTİKANIN AMACI NE?
Peki bu makro ihtiyati tedbirlerin hayata geçirilmesinin ana amacı ne olabilir? Bu tedbirler ile hangi iktisadi değişken veya değişkenler etkilenmeye çalışılıyor olabilir? Bu tedbirler ortaya çıkan sorunlara
anlık çözüm sunma amacıyla mı yürürlüğe sokuldu, yoksa bir bütün olarak değerlendirildiğinde bu tedbirler
bütüncül bir iktisat politikasının parçalarını mı temsil ediyor?
Bir an için bu tedbirlerin ortaya çıkan sorunlara anlık çözüm üretme amacıyla yürürlüğe sokulduğu hususunu görmezden gelelim. Bunun yerine bu araçları bir bütün olarak ele alıp Türkiye’de nasıl bir iktisat politikasının izlendiğini anlamaya çalışalım.
EKONOMİ MODELİNİ ANLAMAK
Türkiye ekonomi modelini anlamak için birkaç varsayımda bulunalım. Bunun için önce basit bir soruyla başlayalım: Bir yakınınızdan size 5 milyon TL’lik bir miras kalmış olsun. Acaba bu parayı nasıl değerlendirirsiniz?
Eğer TL mevduatta değerlendirirseniz, paranız reel anlamda bir yıl içerisinde %36 oranında değer kaybedecektir. Dolarda değerlendirsek dahi kaybımız yine reel anlamda %25 olur. Tahvilde ise %36’lık bir değer kaybı…
Şimdi sıra işlevsel varsayımlara geldi. İlk işlevsel varsayımınız haydan gelen huya gider felsefesine sahip olmadığınız olsun. Yani parayı harcamak yerine
değerlendirmek istiyorsunuz ki para size uzun yıllar yetsin. İkinci varsayımımız spekülatif hareketleri çok sevmediğiniz ve
riskten kaçınmayı tercih ettiğiniz şeklinde olsun. Yani kısa vadeli al-sat yatırımı yerine uzun vadeli
al-tut-sat stratejisine daha yatkın olduğunuzu kabul edelim. Üçüncü varsayımımız da fiyatı küresel piyasalarda belirlenen emtialar üzerine olsun. Altın, gümüş, petrol, buğday gibi ürünlerin küresel piyasada dolar ile ifade edilen fiyatlarının bir an için
sabit olduğunu varsayalım. Şimdi sorumuzu tekrar soralım. Bir yakınınızdan size miras kalan 5 milyon TL’nin değerini nasıl korursunuz? Yani elinizdeki parayı nasıl değerlendirirsiniz?
TL MEVDUAT
Eğer paranızı
Türk lirası mevduatta değerlendirirseniz, elde edeceğiniz faiz geliri paranızın aşağı yukarı %15’i kadar olur. %80 enflasyonun olduğu bir ülkede
paranız reel anlamda bir yıl içerisinde %36 oranında değer kaybedecektir.
[3] TCMB’nin faiz indirimleri devam ettiğine göre enflasyonun %80 düzeyinde sabit kaldığı bir senaryoda dahi paranızın değeri zaman içinde erimeye devam edecektir. Orta vadeli programda Aralık 2022 enflasyon tahmini bile %65 olarak açıklanmış. Bunun anlamı enflasyon düşüş trendine geçse bile paranızın reel değerinin erimeye devam edeceğidir.
KUR KORUMALI MEVDUAT
Eğer paranızı
KKM’de değerlendirmek isterseniz elde edeceğiniz faiz tutarı yine anaparanın %15’i kadar olacaktır. Eğer doların TL karşısındaki değer kazancı oranı bu oranı aşarsa, aşan oran kadar fark telafi edilecektir. Peki paramızı KKM’de değerlendirirsek kazancımız ne olur? Eğer doların TL karşısındaki değer kazancı %15’i aşmazsa,
kaybımız yukarıdaki gibi reel anlamda %36 civarı olur. Eğer aşarsa senaryo değişir. Peki nasıl?
Döviz kurunun 2022 yılının başından bu yana kadar geçirdiği seyir izlendiğinde ince bir husus gözümüze çarpıyor. Temmuz ortasından bu yana doların TL karşısındaki haftalık değer kazancı %0.58 civarında ve bu değer kazancı oldukça istikrarlı. Bu değeri 52 hafta üzerinden yıllıklandırdığımızda %35 gibi bir orana tekabül ediyor. Döviz kurunun
arka kapı politikası ile TCMB tarafından kontrol altında tutulmaya çalışıldığını artık hepimiz biliyoruz. Hesapladığımız bu orandan hareketle TCMB’nin yıllık olarak yaklaşık %35 gibi bir
örtük döviz kuru artış oranı hedefine çapalandığını söylemek mümkün. Böyle bir durumda
cebimizdeki para reel olarak %25 oranında değer kaybedecektir. Bu senaryoya göre KKM, TL mevduattan daha iyi bir yatırım aracı olarak görünüyor.
DOLAR
Peki paramızı doğrudan
dolarda değerlendirmek istersek ne olur? Yukarıda ifade ettiğimiz gibi döviz kuru, TCMB tarafından arka kapı politikası ile kontrol altında tutulmaya çalışılıyor ve TCMB’nin örtük döviz kuru artış oranı %35 olarak belirlenmiş. Bu durumda paramızı dolarda değerlendirsek dahi
kaybımız yine reel anlamda %25 olur.
KONUT
Acaba paramız ile
konut alsak, konutun fiyatı üzerinden paramızın değerini koruyabilir miyiz? 2022 yılının henüz başlarında iken yukarıdaki senaryoları görebilenler veya hissedebilenler paralarının değerini konutta koruyabileceklerini fark ettiler. Bu nedenle konuta talep hızlı bir şekilde arttı. Konut talep artışının arkasında Ukrayna-Rusya savaşının etkileri de var. Ancak bu etki yaşanan yüksek talebin, parasının reel değerini korumak isteyenlerin stratejik davranışından kaynaklandığı gerçeğini değiştirmez.
Artan konut talebi, konut fiyatlarını en hızlı artış gösteren iktisadi değişken haline getirdi. Öner Günçavdı’nın tweetinde yer alan
yatırım araçlarının reel getirilerini gösteren tablo aracılığıyla talep artışının etkisini görmek mümkün.
[4] Peki bugünden sonra konut fiyatları yüzde kaç artış gösterir ve paramızın reel değerini konut aracılığıyla koruyabilir miyiz? İçinde bulunduğumuz ay itibariyle konut fiyatlarının zaten yüksek bir düzeyde olması, gelecekteki artış oranının sınırlı kalacağını gösteriyor. Bu sınırlılığın iki nedeni mevcut. Birincisi
krediye erişim imkânlarının kısıtlanması, ikincisi ise
hükümetin kira artış oranına %25 gibi bir sınır getirmesi. Bu sınırlılıklar konut üzerinden paramızın reel değerini korumayı oldukça zorlaştırıyor.
TAHVİL
Paramızı
tahvilde değerlendirirsek ne olur? TCMB’nin bankacılık sistemine yönelik yaptığı düzenlemeler sebebiyle tahvile talep oldukça arttı ve bunun sonucunda tahvilin getirisi %15 düzeyine kadar düştü. Yani tahvil almak, neredeyse parayı Türk lirası cinsinden mevduata yatırmak ile aynı anlama geliyor:
yıllık bazda reel anlamda %36 değer kaybı.
EMTİALAR, ARABA, BORSA
Peki paramızı altın, gümüş, bakır, petrol gibi
emtialarda değerlendirmek istersek ne olur? Hatırlarsanız varsayımlarımızdan biri bu varlıkların dolar cinsinden ifade edilen küresel fiyatlarının sabit olduğuydu. Böyle bir durumda paramız doların kazandığı değer kadar (tahminimiz %35 civarı idi) değer kazanır. Yani
paramız reel anlamda %25 civarında değer kaybeder.
Paramızı
arabada da değerlendirebiliriz ancak arabanın fiyatı ile doların fiyatı arasında sıkı bir ilişki olduğu için bu yatırımdan da enflasyonun altında bir kazanç elde edeceğimiz aşikâr.
Geriye uzun vadeli borsa yatırımı seçenek olarak kalıyor. Ekonomi yönetiminin amacı da tüm tasarruf kanallarını baskılayıp hanehalkını borsaya çekmek olsa gerek. Ancak geçen haftalarda borsada yaşanan gelişmeler bu isteğe de zarar verdi.
Paramızı
borsada da değerlendirmek isteyebiliriz. Ancak varsayımlarımız arasında yer alan kısa dönemde riskten kaçınma varsayımı bu yöndeki talebimizi kısıtlıyor. Geriye uzun vadeli borsa yatırımı seçenek olarak kalıyor. Ekonomi yönetiminin amacı da tüm tasarruf kanallarını baskılayıp hanehalkını borsaya çekmek olsa gerek. Ancak geçen haftalarda borsada yaşanan gelişmelerin bu isteğe önemli ölçüde zarar verdiğini belirtmekte fayda var.
Dikkat ederseniz ekonomi yönetimi tarafından yürürlüğe konulan tüm araçlar aslında
hanehalkının sahip olduğu Türk lirasının reel getirisini eritme amacı güdüyor. Hanehalkı tam bir kıskaç içerisinde. Elinde fazla parası varsa ya bir an önce harcayacak ya da parasının değeri enflasyonla eriyip gidecek. Mevduat, KKM, tahvil gibi varlıklarda paranın değeri hızla eriyecek. Konuta erişmek ise mevcut koşullar altında neredeyse imkânsız.
ÜCRETLERE İLİŞKİN POLİTİKA
Politikaya ilişkin sacın diğer ayağında
ücretler var. Ücretler, yaşanan enflasyon sebebiyle reel olarak düşüyor. İnsanlar her geçen gün daha az sayıda ürün tüketiyor. İç talep enflasyon sebebiyle daralıyor. Tüketilmeyen ürünlerin ise ihracata yönlendirilmesi hedefleniyor. Daha önceden kur artışı üzerinden tanımlanan Çin modeli, mevcut durumda yüksek enflasyon üzerinden hayata geçirilmiş görülüyor. Ancak net olan şu ki
ihracat, verimlilik artışı yerine insanların yoksullaştırılması pahasına artırılmak isteniyor.
ÜRETİCİLER
Türkiye ekonomi modelini ayakta tutan sacın son ayağında
üreticiler var. Ekonomi yönetimi hanehalkının cebinden tasarrufun reel değerini eriterek aldığı parayı, üretim ve ihracat artışı sağlayacak
firmalara transfer etmeyi tercih ediyor. Ticari kredilerin faiz oranı enflasyonun oldukça altında; %20-30 civarında. Firmalar bu denli düşük bir orandan kredi çekebilir olmasına karşın mevcut durumdan şikayetçi. Bunların nedenleri yer darlığı sebebiyle bu yazının kapsamı dışında. Ancak mevcut ekonomi yönetiminin
emek-sermaye arasındaki tercihinin emekten yana olmadığı aşikâr. Orhan Karaca’nın yazısı bu durumu oldukça güzel özetliyor.
[5]
POLİTİKANIN BAŞARI ŞANSI
Türkiye ekonomi modelinin içerdiği iktisat politikası bir bütün olarak değerlendirildiğinde üç başlık altında özetlenebilir. (i) Tasarruf sahiplerinin tasarruflarının reel değerini eritiyor, (ii) reel ücretleri düşürerek insanları yoksullaştırıyor ve bu yolla ihracatı artırma amacı güdüyor ve (iii) sermaye sahiplerine para transferi yaparak gelir eşitsizliğini artırıyor. Peki bu politika büyüme, enflasyon ve istihdam konusunda başarıya ulaşır mı? Sanırım cevap az çok belli:
Belirsizliğin yüksek olduğu bir ekonomide başarı pamuk ipliğine bağlıdır.
---
[1] https://www.hmb.gov.tr/duyuru/kamuoyuna-saygiyla-duyurulur-i-16-12-2021
[2] Uğur Gürses’in yazısı, makro ihtiyati tedbirlerin gelişim seyrine ışık tutuyor:
https://t24.com.tr/yazarlar/ugur-gurses/makroihtiyati-tedbir-kiligindaki-caresizlik,36419
[3] Burada ve sonraki hesaplamalarda reel faiz formülünden faydalandık: (1+%15)/(1+%80)-1 = %36
[4] https://twitter.com/onerguncavdi/status/1571181398987243521
[5] https://drorhankaraca.blogspot.com/2022/09/turkiyede-gelir-daglmnn-40-yl.html?spref=tw