Geçtiğimiz günlerde Gazeteduvar'dan İrfan Aktan'ın Zülfü Livaneli ile yaptığı söyleşi çok ses getirdi.[1] Livaneli'den artık duymaya çok alıştığımız 1994 İstanbul yerel seçimlerini neden kaybettiğine dair bahanelerin ötesinde söyleşide iki önemli nokta vardı. Bunlardan ilki, Deniz Baykal'ın AKP karşısında yaptığı bazı siyasi hamleler ile Korkmaz Karaca ile olan mahrem ilişkisinin arasında bağ olduğu noktasıydı. Sedat Peker’in gündeme getirdiği iddialara Baykal'ın cevap vermesi gerektiğine ben de katılıyorum. Dolayısıyla, yazımda Livaneli'nin gündeme getirdiği ikinci nokta olan, CHP, SHP ve DSP gibi partilerin aslında sol olmadığı ve devlet tarafından solun önünü kesmek için kullanıldığı iddiasının eleştirel bir değerlendirmesini yapmak istiyorum. Özetle, söyleşide Livaneli emekçi kesimlerden ziyade devletin çıkarlarını savundukları için sol olduğunu iddia eden CHP-DSP-SHP gibi partilerin kadro ve programlarının sol değerlerden çok uzak olduğunu söylüyor. Bu durum Türkiye’deki sol hareketi Avrupa’dan farklılaştırıyor çünkü “Avrupa’daki sosyal demokrat partilerin temelinde işçi sınıfı hareketi var”. Livaneli’nin bu iddiası, İdris Küçükömer'in 1960'lı yılların sonunda gündeme getirdiği Türkiye'de sol partilerin aslında sağ olduğunu tezinin güncel siyasi duruma uyarlanmasına benziyor. Ecevit'in liderliğinde ortanın solu hareketinin 1973 ve 1977 seçimlerinde CHP'yi birinci parti olarak iktidara taşımasında sonra Küçükömer'in bu iddiası unutulmaya yüz tutmuştu. Fakat, sağ hareketlere sempatiyle bakan liberal sol çevreler aracılığıyla Küçükömer'in bu tezi son 20 senede yeniden gündeme gelmeye başladı. AKP iktidarı altında Deniz Baykal'ın liderliğindeki CHP'nin ulusalcı çizgiye savrulması ve tabanının büyük oranda seküler orta sınıf seçmenlerden oluşması da bu çürütülmüş tezi kamuoyunda popüler hale getirdi. ORTANIN SOLU HAREKETİNİ DEVLET Mİ YARATTI? Avrupa'daki sol partilerin işçi hareketlerine dayandığı şüphe götürmeyen bir nokta. Öte yandan, küresel işbölümünde tarımsal üretime ağırlık verdikleri için Türkiye gibi geç sanayileşen ülkelerde işçi sınıfı tarihsel olarak Batılı muadillerine göre daha zayıf oluyor.  Hatta, bu ülkelerin emperyalist ülkeler karşısında sadece ekonomik değil, siyasi bağımsızlıkları bile tehlike altına girebiliyor. O nedenle, Türkiye, Hindistan, Meksika gibi küresel güney ülkelerindeki sol partilerin programları güçlü milliyetçi ögeler taşıyabiliyor. Ayrıca, bu ülkelerde sol partiler tek başına işçi sınıfından aldıkları destekle iktidara gelemeyecekleri için köylü ve orta sınıf seçmenlerden de destek arayabiliyorlar. Dolayısıyla, bu partilerin kökeninde işçi sendikalarından ziyade milliyetçi hareketler olması doğal karşılanmalıdır. Örneğin, Hindistan'da merkez solda yer alan Kongre Partisi, İngilizlere karşı yürütülen anti-sömürgeci ulusal kurtuluş mücadeleden doğmuştur. Latin Amerika’daki en güçlü sendikal hareketin siyasi arenada liderliğini yapan Juan Peron cuntacı bir subaydı. Mısır’da sendikaların örgütlenmesinin önünü açan ve çok kapsamlı bir toprak reformu yapan Nasır karizmatik bir albaydı. Tabii ki, Türkiye'de sol partilerin sendikalarla hiçbir bağı olmadığını söylemek abartılı olacaktır. Mesela, Türkiye İşçi Partisi 1961 yılında sendikalar tarafından kurulmuş ve desteklenmişti. Fakat, bu desteğe rağmen TİP, ne 1965, ne de 1969 seçimlerinde yüzde 3'ten fazla oy alamadı. Aynı yıllarda, CHP de kendini ortanın solunda konumlamaya başlamıştı. Nitekim, Bülent Ecevit'in Çalışma Bakanlığı sırasında işçilere ilk defa grev hakkının verilmesi bu değişimin ilk işaretiydi. Ortanın solu hareketi sayesinde CHP ile DİSK arasında ilişkiler 1970’li yıllarda hayli güçlendi ve bu dönem CHP üç defa iktidara geldi. Acaba Livaneli’ye göre sendikal kökenden gelmediği için CHP bu yıllarda sola açılmamalı mıydı? Livaneli, CHP'nin işçi hareketleriyle olan yakın ilişkisinin aslında devlet operasyonun sonucu olduğunu iddia etmiştir.  İlginçtir, bu iddia ortanın solu hareketi karşısında başarısız olmuş uç sol gruplar tarafından da sıklıkla gündeme getirilmiştir. Fakat, Livaneli söyleşisinde, Ecevit'in o dönem nasıl milyonlarca seçmenden oy almayı başardığını, neden sol sendikaların Livaneli'nin gördüğü bu büyük oyunu göremediklerini ve hakiki sol partilerin CHP karşısında mütemadiyen kaybettiğini açıklamıyor. Bu başarısızlık öylesine bariz ki, "Marksist kökenden" geldiğini söyleyen Livaneli bile sosyalist bir parti yerine SHP ve CHP gibi kendi ifadesiyle “sol olmayan” partilerden aday olma gereği duymuştur. Cumhuriyet döneminde Ecevit CHP’sinin toprak reformu, kooperatiflerin ve sendikaların güçlendirilmesi, köykent projesi ve bağımsız dış politika başta olmak üzere önerdiği ve kimisini iktidarda uyguladığı politikaların ötesinde sol program öneren kitlesel başka bir parti olmadı. Bu eksikliği sanırım CHP'den ziyade, onun solunda konumlanan partilerin başarısızlığı üzerinden açıklamak daha doğru olacaktır. Livaneli, ortanın solunun bir devlet operasyonu olduğu görüşünü Ecevit'in aslında solcu olmaması üzerinden desteklemeye çalışıyor. Örneğin, bu mülakat sayesinde "Ecevit gibi politikaya meraklı, hırslı, Robert Kolejli genç bir siyasetçinin önündeki bütün engelleri kaldırarak CHP’nin başına" getirildiğini öğreniyoruz. Bu orijinal tarih tezinin biraz üstünde durmak gerekiyor. Bir devlet operasyonu olmasına karşın, Ecevit nedense, Turhan Feyzioğlu, Ferit Melen, Nihat Erim gibi CHP'nin sağ kanadından isimler tarafından komünist olmakla suçlanmış ve 1966-1972 yılları arasında parti içinde büyük bir mücadele yürütme ihtiyacı hissetmişti. Keşke Ecevit bir devlet operasyonu olarak Robert Kolej'in başından adeta paraşütle CHP'nin başına geçirileceğini o dönem öğrenseymiş! Ortanın solu hareketinin başında İsmet Paşa karşısında liderlik mücadelesine girmesine gerek kalmazmış. Acaba, Ecevit’in önündeki bütün engelleri kaldıran Livaneli’nin iddia ettiği gibi devlet miydi, yoksa 12 Mart döneminin o sıkıyönetimi altında, Ecevit ile birlikte Anadolu'yu kongre kongre dolaşan ortanın solcuları mıydı? Keşke Livaneli, Ecevit'in devlet operasyonu olduğunu o dönem Kenan Evren'e de haber verseydi! Böylece, Ecevit'in 12 Eylül darbesine karşı açıktan mücadele eden tek lider olmasına ve hapse atılmasına gerek kalmazdı. Siyasi partilerin programları ve kadroları zaman içinde değişiyor. CHP gibi tarihi 100 seneye varan bir partiyi hiç değişmemiş ve homojen bir yapı olarak görmek yanlış olacaktır. Emperyalist güçlere karşı Kurtuluş Savaşı sırasında halk kitlelerini harekete geçiren CHP, siyasi ve hukuk alanında büyük bir dönüşüm sağlamak için tek parti döneminde otoriter bir yönetim inşa etti.  Ama 1945-50 yılları arasında bu rejimi yine kendi elleriyle bitirdi. 1950'li yılların sonunda Demokrat Parti'nin otoriter uygulamalarına karşı bayrak açan CHP, 1965 sonrasında ortanın soluna kayarak anti-komünist Milliyetçi Cephe karşısında ülke genelinde sol seçmenlerin ana temsilcisi oldu. SOSYALİST SOL TÜRKİYE’DE NASIL GÜÇLENİR? 12 Eylül darbesinin ardından sol sendikaların ve CHP'nin kapatıldığı, sağ hareketlerin 24 Ocak kararlarını desteklediği yıllarda emekçi kesimlerin, memurların, şehirli orta sınıfların haklarını da Livaneli'nin "solla ne ilgisi vardı" diye sorduğu Erdal İnönü'nün SODEP'i ve SHP'si savundu. 1983-1993 yılları arasında SODEP ve SHP Genel Başkanlığı yapan Erdal İnönü, çok zor bir dönemde, Türkiye'deki sosyal demokrat hareketi ayakta tuttu. Türkiye'de merkez sol geleneğin 1990'li yılların ortasından başlayarak İslamcı ve Kürt hareketin yükselişi karşısında ulusalcı bir çizgiye yönelmesi ve Deniz Baykal'ın liderliği altına girmesi gerçekten de hesaplaşılması gereken bir konudur. Ama, bu hesaplaşma CHP-SHP'nin sol geleneği reddedilerek, tarihi olaylar çarpıtılarak ve Ecevit ve İnönü gibi öldükleri için artık kendilerini savunamayacak siyasetçilere yaşarken gündeme getirilmeyen yakıştırmalarda bulunarak yapılamaz. Tabii ki, sosyalist veya Marksist kökenden gelen bir seçmen CHP-SHP geleneğini yeterince sol bulmayabilir. CHP-SHP geleneği merkezin solunda yer aldığı ve kapitalist ekonomiyle uyum sağladığı oranda uç sol kesimleri temsil etmekte yetersiz kalacaktır. Fakat, 1950 yılından beri ekseriyetle sağ iktidarlar tarafından yönetilen bir ülkede sosyalist hareket, sürekli CHP ile kavga ederek başarı kazanamaz. Farklı programlara sahip sol partilerin aynı anda başarı kazanmaları, sağ partiler karşısında tabanlarını büyütmeleri ve seçim kazanmaları da mümkündür. Umarım yakın zamanda tekrar açılan TİP, 1960'lar ve 1970'lerde sosyalist solun içine düştüğü hatalara düşmez ve otoriter bir iktidar karşısında muhalefetle kavga etmek yerine toplumsal muhalefeti büyütüp sandığa taşımaya odaklanır. [1] https://www.gazeteduvar.com.tr/zulfu-livaneli-chpnin-baykal-gercegiyle-hesaplasmasi-sart-makale-1527348