Türkiye gibi orta büyüklükte bir gücün müttefiklerinin sayısını çeşitlendirmesi elzem. İsrail ile ilişkilerin onarılması ise yalnızca bölgedeki güç dengelerini lehimize değiştirmek açısından değil, ABD ile ilişkilerimizi rayına oturmak açısından önemli.O günden bugüne pek çok şey değişti. Siyasi kadrolar da, dünyayı okurken kullandıkları ideolojik gözlüklerin dış politika hedeflerimize ulaşmamız bakımından işlevsel olmadığının bilincinde. Dünya düzeni bir dönüşüm sürecinde. ABD’nin Çin ve Rusya ile güç mücadelesi arka planında, Türkiye’nin yakın çevresinde değişen güç dinamikleri hem fırsatlar sunuyor hem de aşılması gereken güçlükleri beraberinde getiriyor. Türkiye gibi orta büyüklükte bir gücün müttefiklerinin sayısını çeşitlendirmesi elzem. İsrail ile ilişkilerin onarılması ise yalnızca bölgedeki güç dengelerini lehimize değiştirmek açısından değil, ABD ile ilişkilerimizi rayına oturmak açısından önemli. Tüm bunlara ülkenin içinde bulunduğu ekonomik kırılganlığı ve dış yatırım ihtiyacını da eklersek, çıkarların ideolojiye galip geldiği bir noktaya vardığımız görülüyor. Biden yönetimi gibi İsrail de Ankara’nın normalleşme girişimlerinde samimi olup olmadığını tartmaya çalışıyor. 2016 normalleşme anlaşması öncesinde Türkiye, Hamas’ın üst düzey yetkililerinden Salih Al-Arouri’yi ülkeden göndermiş ancak Hamas’ın ofislerini-İsrail aleyhine herhangi bir faaliyette bulunmayacağı taahhüdüyle- kapatmayı reddetmişti. Ancak pratikte bu taahhütlerin yerine getirilmemesi, İsrail tarafında sürekli eleştiri konusu oldu. BU KEZ FARKLI OLABİLİR Mİ? Açılımlar sürerken, Ankara’nın diplomatik deneyime sahip olmayan ve İsrail karşıtı görüşleriyle tanınan bir kişiyi İsrail’e büyükelçi adayı olarak değerlendirmesi İsrail tarafında pek güven verici bir adım olarak karşılanmadı. Cumhurbaşkanı Herzog’un Ankara’da değil de, Antalya’da düzenlenecek Diplomasi Forumu’nda ağırlanacağına ilişkin haberler de tepki çekmişti. Ancak geçtiğimiz gün, korona teşhisi konulan Cumhurbaşkanı Erdoğan’a geçmiş olsun telefonu açan Herzog’un görüşmede Türkiye ziyaretini konuşmuş olması, ziyarete ilişkin pürüzlerin giderildiğini ve daha da önemlisi tüm çekincelere rağmen İsrail’in beklemektense, ilişkilere bir şans daha vermeye hazır olduğunu düşündürüyor. Anlaşılan o tarafta da çıkarlar, duygulara ağır basıyor. Not: Bu yazının İngilizcesi “Can we any closer now to Turkish-Israeli reconciliation than in 2013?” başlığıyla Anka Review tarafından yayınlanmıştır.
Türkiye-İsrail ilişkilerinde normalleşmeye 2013’ten daha mı yakınız?
Politikyol
Türkiye-İsrail ilişkilerinde normalleşme için görüşler muhtelif. Washington süreci destekliyor ancak Biden, başkan yardımcılığı yaptığı Obama’nın 2013’deki arabuluculuk girişimlerinden aldığı dersle, göz önünde olmamaya gayret ediyor.
Sıradan bir gündü. Twitter’da sabah haberlerine göz gezdiriyordum. Ta ki, muhafazakar gazetelerin birinde karda mahsur kalan İsrailli bir hahamın camiye sığındığı haberi gözüme ilişinceye dek. Türk Yahudi Cemaati’nin sevilen ve sayılan ismi, aynı zamanda yıllardır Kaşerut denetimine de danışmanlık yapan Haham Mendy Chitrick, Haham Israel Elbaum’un camide nasıl misafirperverçe karşılandığını, rahatça ibadetini yapabildiğini anlatıyordu.
Haber ilginçti. Zira, Türkiye’de Yahudiler hakkında pek haber yapılmazdı. Yapıldığı zamansa içerik genelde pek pozitif olmazdı. Zaten sokaktan geçen 10 kişiyi çevirip sorsanız, Yahudilerin varlıklı aileler ve lobiler aracılığıyla finans dünyasını ve hatta dünyayı yönettiğini söyler. ABD zaten onların himayesinde, değil mi? Bazılarının kulağına ego okşayıcı gelebilir ancak bu yöndeki önyargılar tam da antisemitizmin basit örneğini teşkil ediyor.
Türkiye maalesef gerek geleneksel medyada gerekse sosyal medyada platformlarında Yahudilere yönelik nefret söylemine sıkça rastladığımız ülkelerden. Bu tarz haber içerikleri ve yorumlar genelde İsrail ile Filistin arasında çatışmaların tırmandığı dönemlerde tavan yapıyor. İsrail karşıtlığıyla Yahudi düşmanlığını ayırt etmek oldukça güç. Hükümetin çoğu zaman bu tarz kışkırtıcı mesajları- “ifade özgürlüğü” adına- görmezden gelmesi ise başkalarını bu yönde teşvik ettiği gerekçesiyle eleştiriliyor. Bu açıdan, Haham Chitrick’in hikayesinin kısa sürede hükümet yanlısı pek çok medya kanalında paylaşılması dikkat çekiciydi.
Ankara’nın İsrail ile ilişkilerini onarmaya çalıştığı şu dönemde, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın belli başlı haber mecralarına İsrail karşıtı ve antisemit ifadeler kullanmamaları yönünde talimat verdiği iddia ediliyor. Bu konuda yapıcı bir adım ilişkilere olumlu yansırdı. Ancak ertesi gün bir başka hükümet yanlısı gazetede “Ermeni tehciri arkasında Yahudilerin olduğu” iddiasını irdeleyen bir komplo teorisi yayınlandığını görünce, işlerin bildiğimiz gibi aynen devam ettiği sonucunu çıkardım.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, İsrail Cumhurbaşkanı Yitzak Herzog’u ülkeye davet etmesi, Türkiye-İsrail ilişkilerini bir kez daha gündeme taşımış oldu. İki ülke arasında normalleşme için şartların olgunlaşıp olgunlaşmadığı konusunda görüşler muhtelif. Biden yönetimine yakın bir kaynağa göre, süreç Washington tarafından sıkıca destekleniyor ancak ABD Başkanı Joe Biden, başkan yardımcılığı yaptığı Barack Obama’nın 2013’deki arabuluculuk girişimlerinden aldığı dersle, göz önünde olmamaya gayret ediyor.
Türkiye-İsrail ilişkileri, 2012 sonu ile 2013’ün ilk çeyreği arasında, Suriye’de devam eden iç savaş arka planında, kısa süreli bir yumuşama dönemi geçirmişti. Olayların akışı, Obama yönetiminin, bölgedeki başlıca iki müttefiki arasında ilişkilerin düzelmesi için çaba sarf ettiğini ortaya koyuyor.
O dönem, Türkiye, hava sahasını ihlal eden uçaklar ve sınırı aşıp topraklarına düşen top mermileriyle mücadele etmekteydi. Sınır güvenliğini artırmak amacıyla NATO’dan Patriot füze savunma sistemi konuşlandırılmasını talep etmiş, bu talep Aralık 2012’de onaylanmıştı. Bu kararla neredeyse eşzamanlı şekilde, Türkiye, İsrail’in NATO faaliyetlerine katılımına ilişkin vetosunu kaldırdı.
Patriotların ülkeye gelişinden bir ay sonra ise Türkiye ve İsrail arasında 2010 yılındaki Mavi Marmara Olayı’ndan beri ilk silah alışverişi gerçekleşti. Aslında söz konusu satış, Türkiye’nin ABD’li Boeing firmasıyla 2002’de yaptığı anlaşma uyarınca, erken uyarı ve gözlem uçaklarının (AWACS) tedarikiyle ilgiliydi. Türkiye ile ilişkilerin gerilmesi üzerine, İsrailli savunma şirketi Elta AWACS’ların radar parçalarının teminini geciktirmiş, bu da Boeing firmasını zor durumda bırakmıştı.
22 Mart’ta ise daha beklenmedik bir gelişme yaşandı. ABD Başkanı Obama, ziyaret için geldiği İsrail’den ayrılmadan önce, Ben Gurion havaalanından Erdoğan’ı arayarak, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ile görüşmelerine aracılık etti. Bu telefon görüşmesinde Netanyahu Erdoğan’dan, İsrail güvenlik güçlerinin Mavi Marmara baskınına ilişkin hataları için özür diledi ve kurbanların ailelerine tazminat vermeyi kabul ettiklerini iletti.
Ne var ki, Obama’nın kişisel prestijini ortaya koyduğu arabuluculuk girişimleri Türkiye ve İsrail arasında kalıcı bir normalleşmenin tesis edilmesini sağlayamadı. Zira, tarafların dış politika öncelikleri ve tehdit algıları farklıydı. Türkiye açısından, içeride ve dışarıda gücünü konsolide etmiş olan hükümetin daha büyük planları vardı. Müslüman dünyaya liderlik edilecek, “12 yıla kalmaz cihan devleti” olunacaktı. Bir zamanlar bölgede gücünü pekiştirmek için gerekli gördüğü ittifak bağları, özelde İsrail ile ilişkiler önemini yitirmiş, hatta ayak bağı olarak görülmekteydi.
Yorumlar
Popüler Haberler
Yasadışı bahis operasyonu: Serdar Ortaç ve Mehmet Ali Erbil'e tutuklama talebi
Mahkeme tespit etti: Boğaziçi Üniversitesi, mülakatta usulsüzlük yapmış!
MSB kaynakları, Bosna'da görev yapan Türk askerinin pedofili suçunu doğruladı
Adaylık kulisi: 'İktidarı en mutsuz edecek' İmamoğlu-Yavaş formülü
Ahmak davası: AYM’nin İmamoğlu kararı 9 ay sonra Resmi Gazete'de
Otopsi raporu ortaya çıktı: Rojin'in ölüm nedeni belli oldu