Cumhurbaşkanı Erdoğan yine bir TV programında faizlerin indirilmesi için “gerekli yerlere” mesajını verdiğinden beri huzur bulamayan Türk Lirası, bu hafta yapılacak Para Politikası Kurulu toplantısından çıkacak kararlara göre yön belirleyecek. Erdoğan’ın mesajlarının iki önemli muhatabı var elbette.  Biri Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK), diğeri de Merkez Bankası (TCMB). Açıkladığı temmuz enflasyonunu % 18,95 ile zaten % 19,0 TCMB politika faizinin altında kalan TÜİK, daha kendisine Cumhurbaşkanı’ndan alenen mesaj bile gelmeden algılarının ne kadar açık olduğunu göstermişti.  Şimdi, normal şartlarda daha yükselmesi gereken ağustos enflasyonu açıklamasında da manşet tüketici enflasyonu % 19’un altında kalırsa, son TÜİK Başkanı öncekilerin aksine koltuğunda daha uzun süre oturacağa benziyor. Cumhurbaşkanı’nın mesajlarının diğer muhatabı TCMB tarafında ise sinirler biraz daha gergin olmalı. Keza enflasyon dinamikleri düşüşe değil, yükselişe işaret ediyor. Fakat, TCMB Başkanı Kavcıoğlu’nun yaz başında Erdoğan ile yaptığı bir telefon görüşmesinde Cumhurbaşkanı’na ağustostan itibaren enflasyonun düşeceği ve dolayısıyla faiz indirimlerine başlanabileceği sözü verdiği öğrenilmişti. Kavcıoğlu açısından söz ağızdan çıkmış bir kere; şimdi ya faizi indirecek, ya koltuğu kaybedecek. Bir ekonominin yönetimi açısından ürkütücü basitlikte olan gerçek bu. Bu haftaki PPK açıklamasında bu indirimin mesajlarını arayacak olan yatırımcılar, sene sonu enflasyon beklentisini % 12,2’den ancak % 14,1 gibi gerçekçi olmayan iyimserlikte yukarı güncelleyen bankanın sene bitmeden yapmak zorunda bırakıldığı faiz indiriminin işaretlerini arayacak. FAİZ İNİNCE ENFLASYON İNECEK Mİ?  Faiz indirmek enflasyonu düşürmeyecek; bunun saplantılı bir fikir olduğunu ve beklenen sonucu yaratmadığını yeterince kez deneyimledik.  Fakat bu sefer faiz indirimi Erdoğan’ın inancının aksine tam da seçim geri sayımında ekonomiye yeni bir hareket bile getirmeyecek. Ufukta beliren faiz indirimleri, dev bir Kredi Garanti Fonu (KGF) ve paralel ilerleyecek kredi yeniden yapılandırma dalgası ile desteklenebilecek olsa da, bu sefer ters tepecek. Çok kısa vadede TL üzerinde önemli olumsuzluklar yaratacak. Bu beklentilerin iç ve dış nedenleri var. İçerideki dinamikler; Erdoğan’ın diretmesiyle gelecek faiz indiriminin enflasyon düşmeden, dolarizasyon yeniden ivmelenmişken, COVID-19 açılmaları ile ertelenen talep kendini gösterirken ve üretim maliyetlerindeki artış (% 45) tüketici fiyatlarına yansımaya devam ederken geleceğinden TL üzerine son derece olumsuz yansıyacak. TÜİK’in açıkladığı enflasyon verisinin de TCMB’nin para politikasının inandırıcı olmayışı yanında faiz indiğinde kısa vadede dahi TL’yi “kollayacak” bir döviz rezervinin olmayışı Erdoğan’ın anlaşıldığı üzere belki bir erken seçi geri sayımında faiz indirerek kısa vadede elde etmeyi beklediği ekonomik canlanmanın önünde engeller. Yabancı yatırımcının son güvenilir merkez bankası başkanı Ağbal’ın dahi görevden alınmasının ardından ülkeden kaçışından sonra piyasa ağırlığının tarihi diplere inmesi belki Erdoğan’ı bu sonu belli macera konusunda heveslendiren bir faktör. Nasıl olsa kaçacak ve TL’nin değerini düşürecek yabancı yatırımcı ülkede kalmadı diye hesaplar yapılıyor olabilir. Fakat daha öncekilere benzemeyen bir ortam var Türkiye dışı piyasalarda.  Büyük ekonomilerde enflasyon var ve Fed öncü olmak üzere büyük merkez bankaları işlerinin gereğini yapmak üzereler. Bunun TL için anlamı da net.  Eylül ayından itibaren Fed parasal sıkılaştırmaya yönünde ilerledikçe, Dolar Endeksi dünya piyasalarında yükselecek, sanki hiç yükselmeyecek gibi görünen ABD tahvil faizleri yükselecek. Özellikle tahvil ve borsa rallilerine can veren miktarsal genişleme adımları geri sarıldıkça, finans piyasalarında seyir kademeli olarak ekonominin gerçeklerine yakınsayacak. Özellikle ABD’de enflasyon şimdilerde tırmandığı, 2022’de düşeceği platoda son 10 yılda olmadığı kadar yüksek bir seviyeye oturacak.  Ve Türkiye piyasalarında ölümcül yönetim hatalarına rağmen kaçacak yabancı yatırımcı kalmamış olsa da, Türk Lirası Fed’in dümen değiştirmesi ile düşük işlem hacimlerine rağmen hızlı ve keskin bir değer kaybı yaşayacak. ERDOĞAN FAİZ İNDİRİMLERİNDEN ARADIĞI YATIRIM ARTIŞINI BULAMAYACAK Cumhurbaşkanı Erdoğan, faiz indirimlerinin ekonomide yatırım iştahını yeniden tetikleyeceği; bunun getireceği üretim artışının da enflasyonu bir vadede aşağı çekeceği beklentisi içinde olabilir. Hâlbuki hem ekonomi yönetimine hem de ülkenin genel gidişatına güvenilmeyen ülkeler kaliteli yatırım çekerek üretim artışı elde etmeyi başaramıyor. Arz sorunları eninde sonunda enflasyonda yükseliş ile sonuçlanıyor. Özellikle son 10 yılda Türkiye ekonomisinde geniş kaynakların inşaat sektörü ve bireysel tüketim için yönlendirilmesi, özendirilmesi faiz indirimlerinden beklenen sonucu Erdoğan’a sağlamayacak. Aynen 2018 kur krizi ve 2020 pandemi krizinden çıkışta olduğu gibi ekonomik büyüme tüketim üzerinden sağlanırken sonuç hane halkının da şirketlerinde artan borç sorunu; artan sorunlu kredi sonucu olarak gri dönecek.  Üstelik yurtdışında havanın tamamen başka yöne doğru döndüğü gerçeği, bu sefer erken/aşırı faiz indirimlerinin bir gecikme ile bile değil; TL’nin çöken değeri üzerinden hızla enflasyonist ortamın güçlenmesi ile sonuçlanacak. Geçekçi olmak gerekirse, seçim geri sayımı döneminde Cumhurbaşkanı’nın oy devşirmek için elinde kalan tek atışı bütçeden yapacağı harcamalar.  Pandemi döneminde vatandaşını yalnız bırakan Erdoğan, güçlenen kamu kaynakları ile enflasyona paralel maaş ayarlamaları yapabilir, kamu harcamaları ile geniş bir tabanın işlerini hareketlendirmeyi deneyebilir. MUHALEFET HAZIRLANMALI Ancak Cumhurbaşkanı yüksek enflasyon ve onu besleyen zayıf TL ortamında neden faiz indiremeyeceğini kavrayamadığı sürece; bu adımı atmaya yöneldiği anda TL’deki değer kaybı artacak bütçe harcamalarının da beklenen ekonomik getiriyi sağlamadığını gösterecek kendisine. Türk Lirası değer kaybettiği sürece -ki erken faiz indirimi ve eş zamanlı olarak Fed’in parasal sıkılaştırması TL’yi dolar karşısında da çift haneye taşıyacak- mali genişleme sadece daha fazla enflasyon ile sonuçlanacak. Cumhurbaşkanı ekonomide yaptığı hataların insanların hayatlarına olumsuz yansımaları nedeniyle son yerel seçimlerde İstanbul ve Ankara’yı kaybetti. Görünen, önümüzdeki kritik cumhurbaşkanlığı ve genel seçimlerinde taşlarını kendi dizdiği yenilgi yolunda aynı şekilde ilerlemekte olduğu. Sonucun farklı olmayacağını görmek kendisi, partisi AKP ve ortağı MHP açısından da şaşırtıcı olmamalı şu durumda. Muhalefetin de kurdukları ittifak çatısını genişleterek şimdiden bir sonraki Türkiye Cumhuriyeti Hükümetini bekleyen çok sorunlu toplumsal, ekonomik yapının nasıl yönetileceği, aşılacağı ve tekrarlanmaması için nasıl kurumsal düzenlemeler yapılacağı konusunu netleştirmesi gerekiyor.  Bu işi yapmaya somut önerilerle talip olması gerekiyor.  Çünkü Türkiye ekonomisi tüm sorunlu yapısına rağmen doğru adımlar atıldığında büyüme, gelişme göstermeye çok müsait kaynaklara sahip.