Anayasal takvime göre 24 Mart 2019’da yerel seçimler, 3 Kasım2019’da da Cumhurbaşkanlığı ve Milletvekili genel seçimi yapılacak. Bu süreçle ilgili olarak bugünden görülmesi gereken iki gerçek var. 1. 24 Mart yerel seçim sonuçları 3 Kasım seçimlerinin sonuçlarını da belirleyecek. 2. 2019 yılında Türkiye Cumhuriyetinin yönetim şekli ve geleceği hakkında karar verilecek. Göz ardı edilen gerçek ise sürecin RTE-AKP tarafından planlanmış olması. 3 Kasım 2002 seçimleri ile iktidara gelen RTE-AKP, hedefinde demokratik laik cumhuriyet olduğunu açıkça dile getirmişti. 17 yılın sonunda hedefine ne kadar ulaştı, sorgulayalım. Bugün Türkiye Cumhuriyeti Devleti; • Demokratik bir devlet mi? • Laik bir devlet mi? • Sosyal bir devlet mi? • Hukuk devleti mi? Bu dört sorunun da yanıtı HAYIR’dır. RTE-AKP, fiili olarak Türkiye Cumhuriyetinin temel niteliklerini yok etmiş ve yönetim şeklini değiştirmiştir. 3 Kasım 2019 Cumhurbaşkanı seçimi ile de bu fiili durumu yasalaştıracak, meşrulaştıracaktır. ***** RTE-AKP, bu hedefine ulaşmasına tek engel olarak 2019 yerel seçimlerini görüyor ve şimdiden önlem alıyor. Uygulamaları ile tartışılan, halkın sempatisini ve güvenini yitiren belediye başkanlarını istifa ettirerek yeni bir vitrin yaratıyor. Öte yandan da “ben yanlış yapanı yaşatmam” mesajı ile de kendini “ak”lamaya çalışıyor. 2018 yılı, RTE-AKP’nin genel ve yerel hizmet bedellerini ucuzlatacağı, esnafa ceza kesmeyeceği, imar affı getireceği, kömür ve gıda paket dağıtımını çoğaltacağı gibi seçim rüşvetleriyle dolu bir yıl olacaktır. Yerel seçimin sonucunu Ankara ve İstanbul’un belirlediğini gören RTE-AKP en önemli değişimi bu iki kentte yaptı ve tüm gücünü bu iki kente vereceği de açıktır. Kazanmak adına MHP ile seçim ortaklığını yerel seçimlerde de yapacağını görmek gerekir. ***** Gelelim madalyonun öbür yüzüne. Bu planı kim-ler durduracak ya da bozacak? Süreç siyasaldır ve aktörleri siyasi partilerdir. Siyasi partiler içinde birinci derecede sorumluluk Türkiye Cumhuriyetinin kurucu siyasi iradesinin sahibi Cumhuriyet Halk Partisine (CHP) aittir. CHP’nin bu gerçekleri görmesi ve süreci iki boyutuyla bugünden planlaması ve uygulamaya sokması gerekmektedir. 1. Parti örgütünün 2019 yılına odaklanmasının sağlanması, 2. Gelecek endişesi duyan toplumda kazanma algısının yaratılması. Kendi içinde bütünleşen ve seçimleri kazanmaya odaklanan parti yapısı toplumda da kazanma algısının oluşmasındaki en önemli etkendir. CHP örgütünün her kademedeki yöneticisinden sade üyesine kadar 2019 Mart ayında yapılacak yerel seçimlerde mutlak başarı elde edilmesi gerçeğini iyi bilmesi gerekmektedir. Yerel seçimlerde başarıya ulaşan parti, Cumhurbaşkanlığı seçimine ve genel seçime iki adım önde girecektir. Yapılmakta olan kongreler ve kurultay süreci CHP örgütünün seçimlere odaklanması doğrultusunda değerlendirilmelidir. Kongrelerde ve kurultayda parti içi demokrasi adına parti içi iktidar kavgalarının yaşanması toplumda güven algısının oluşmasını engelleyen en önemli faktördür. Kişisel beklentilerini toplumsal ve siyasal mücadelenin önünde koyanlarla toplumda güven algısı yaratılamaz, seçim kazanılamaz, iktidar da olunamaz. Demokratik Laik Cumhuriyetin geleceğinin oylanacağı 2019’a 1 kala bu gerçekleri gören ve sadece yerel, genel ve Cumhurbaşkanlığı seçimlerini kazanmaya odaklanmış kadroların oluşturulması ve CHP’nin sendikalarla, meslek odalarıyla, derneklerle ve halkla buluşulması temel koşuldur. Sürecin en önemli ortak paydası, 25 günlük yürüyüş döneminde toplumun tamamını saran Adalet kavramıdır. Adalet isteği önümüzdeki süreçte ülkemizin temel gündemi olmalıdır. Yaşamın her alanında (fabrikada, tarlada, iş yerinde, ekonomide, çalışma yaşamında, yargıda…) Adalet isteği ülkemizin her bir köşesine taşınmalıdır. Yurttaşlarımızda Adalet isteği ve beklentisini yükseltmek ve yeniden Adalet ortak paydasında buluşmalarını sağlamak önümüzdeki seçimlerin anahtarı olacaktır. Anayasa referandumunda ve Adalet Yürüyüşünde olduğu gibi…