Klasik Star Wars tabirimizle “karanlık taraf”a geçmesi işten bile olmayan bu büyük teknolojik gücün bazı kişi, kurum ve ülkelerin tekeline bırakılmaması, bunun için de satha yayılmasının sağlanması gerekiyor.
Son zamanlarda dört bir yandan üzerimize geldiğini hissettiğimiz sorunlarla boğuşurken, bu sorunların psikolojik durumumuz içinde gerçekte kaplamaları gerekenden çok daha büyük ve derin bir alanı kaplamaya başladıklarını hissediyorum. Düşünürken ve çevremdeki insanlara sorarken bulduğum hızlı yanıt, bu sorunların çözümüne dair umutlarımızın büyük bir süratle azalmış olmasından dolayı bize daha ağır geldikleri yönünde... İcat edilebilecek hiçbir araç ya da inşa edilebilecek hiçbir sistem, zaman zaman düşünmemeyi seçsek de bizi çocuklarımız adına büyük endişelere sürükleyen bu sorunları tek başına çözebilecek güçte değil.
Ancak internet sonrası çağda bilimsel gelişmelerin kazandığı ivme artık öyle bir noktada ki, ara sıra kendimi “Boşuna dert ediyoruz, 20 yıl sonra böyle bir sorunumuz kalmayacak.” derken buluyorum. Teknolojiyle bu kadar yakından ilgilenmemin bir sebebinin de bu olduğunu anladım: umuda ihtiyacım(ız) var.
Teknolojik inovasyonun hızlı temposu ve bizim gibi nispeten geriden takip eden ülkelerde dahi teknoloji şirketlerinin yaygınlaşması, pazarların ve küresel koşulların dönüşümünü sağlıyor. Ekonomi-politik koşullar ve küresel güç dengeleri değişiyor; 20 sene önce oyunun tamamen dışında kaldığını düşündüğümüz ülkeler, süper güç haline geliyor. Bu küresel koşullar, bugün karşı karşıya olduğumuz sosyal ve çevresel sorunlarla da yakından bağlantılı ve bu bağlantının etkilerini, mülteci sorunundan iklim felaketlerine kadar çok geniş bir skalada görmeye başladık.
Şiddet eğiliminde artış, sosyal eşitsizlik ve cinsiyet eşitsizliği, yoksulluk ve açlık, sağlık sistemlerinin çöküşü, anti-demokratik liderlerin yükselişi, yükselen adaletsizlikler… Bu koşullar bir yandan bireyler ve toplumlar için en temel varoluş sorunlarını tetiklerken, diğer yandan da kurumlar ve şirketler için yüksek belirsizlik ve hayati tehditler içeriyor. Ancak farklı bir bakış açısıyla, yeni dünya düzeninde rolleri giderek artan bazı aktörlerin, bu hayati tehlikelerin panzehiri olabilmeleri ihtimali de var.
Bu aktörlerin en önemlilerinden biri olan teknolojiyle ilgili olarak, belki de teknoloji geliştirme kapasitemizden dahi önce ele alınması gereken soru, onu nasıl yöneteceğimiz.
Zira klasik Star Wars tabirimizle “karanlık taraf”a geçmesi işten bile olmayan bu büyük gücün bazı kişi, kurum ve ülkelerin tekeline bırakılmaması, bunun için de satha yayılmasının sağlanması gerekiyor. Aksi durumda dünyanın sorunlarını çözmeye namzet bu güç, birdenbire büyük bir sorun tetikleyici haline de dönüşebiliyor. Peki bunu engelleyebilmek mümkün mü?
Dünyanın ve dolayısıyla insanların karşı karşıya oldukları sorunlar çok büyük ve bu büyük sorunlar artık birbirlerini de tetikler hale gelmiş durumdalar.
Örneğin, Dünya Bankası tahminlerine göre iklim felaketleri nedeniyle 2050 yılına kadar 216 milyon insan ülkelerinden göç etmek zorunda kalacak. Bunca insanın hangi ülke ya da ülkelerce ağırlanacağı(?), bu sorunun tetikleyeceği mülteci krizi, artan eşitsizlikler ve muhtemel uluslar arası ilişkiler krizleri ise başımıza gelene kadar yokmuş gibi davranmayı seçtiğimiz çok ağır sorunlar. Bu büyüklükteki sorunların çözümünü devletler sağlamayacak, kuvvetle muhtemeldir ki kurtarıcı yeni bir aktör de ortaya çıkmayacak. Dolayısıyla çözüm için en mantıklı alternatif, bugüne kadar inşa edilmiş olan ekonomik ve politik güç sisteminin en önemli aktörü olan özel sektör... Bu alternatifi beğenmediğinizi ya da mantıklı bulmadığınızı sezer gibiyim. Öyleyse gerekli soruyu soralım:
İyi ama şirketler, insanların, toplumların ve kurumların hayatlarını tehdit eden sorunların çözümüne ilişkin adımlar atmaya neden ikna olsunlar? Bu sorunun da hepimizin malumu olan bir cevabı var: bu adımlar şirkete kâr getirecekse…
İlk bakışta böyle bir ihtimal yokmuş gibi görünse de durum tam tersi. İş ve Sürdürülebilir Kalkınma Komisyonu raporuna göre, karşı karşıya olduğumuz majör sorunları ortadan kaldırmak için şirketler tarafından geliştirilecek olan teknolojik çözümlerin tahmini pazar değeri tam 12 trilyon dolar!
Dolayısıyla çözüm için en mantıklı alternatif, bugüne kadar inşa edilmiş olan ekonomik ve politik güç sisteminin en önemli aktörü olan özel sektör... Bu alternatifi beğenmediğinizi ya da mantıklı bulmadığınızı sezer gibiyim.
Küçük bir örnekle bu işlerin neye benzediğini de açıklayalım: ABD merkezli bir şirket olan Hack Reactor, kendisi ve ortakları için gelecekte kodlama, web geliştirme, kullanıcı ara yüzü ve deneyimi geliştirme gibi alanlarda giderek daralan bir yetenek havuzundan istihdam yapmakta olmalarını hayati bir sorun olarak görüyor.
Bu konularda yetkin kişi sayısı az olduğu gibi, bu kişileri istihdam etmek de giderek daha maliyetli hale geliyor. Bu durum, şirketler için önemli bir darboğaz. Bu sorunu ortadan kaldırabilmek için genel geçer uygulamalarla ilerlemek de ancak kısa vadeli bir çözüm sunabiliyor.
Bu nedenle şirket, güçlü bir teknoloji potansiyeline sahip çocukları belirlemek ve onlara birinci sınıf web geliştirme eğitimi vermek için Kenya’da bir uzaktan eğitim okulu kuruyor. Bu eğitim için kullanılan platformda yeni yeni tartışmaya başladığımız Metaverse üzerinden gerçekleştirilen eğitimlerden, farklı simülasyon uygulamalarına kadar pek çok farklı çözüm geliştiriyorlar.
İhtiyaç duyulan ancak çok kısıtlı olan yetenek havuzunu geliştirebilmek, teknolojik bir çözümle ve henüz hiç denenmemiş formüllerle tahmin edilenden çok daha kısa sürede ve yüksek bir verimlilikle gerçekleştirilebiliyor. Şirket, son derece kârlı bir iş modeli üzerinden, büyük bir istihdam problemine de çözüm bulmuş oluyor ve bir yandan ortaklarının sorunlarını çözerken, diğer yandan Kenyalı gençlerin hayatını değiştiriyor. Bu çok basit, çok düşük maliyetli ancak çok derin bir etki yaratan bir örnek. Son yıllarda, burada eğitim teknolojileri üzerinden sağlanan çözüme benzer pek çok kazan-kazan çözümün, pek çok farklı sektörde, farklı boyutlar, bütçeler ve teknolojilerle uygulanabildiğine tanık oluyoruz. Birkaç örnek daha vermek gerekirse:
- Nesnelerin İnterneti, kamu altyapısı ve çevre yönetim sistemleri, enerji yönetimi, sağlık hizmetleri, operasyon optimizasyonu gibi entegre sistemlerin kontrolü ve optimizasyonunda,
- Robotik, sağlık başta olmak üzere nesnelerin interneti teknolojisi ile yakından ilgili birçok sektörde,
- Yapay zekâ tıbbi teşhis dahil karmaşık problemleri çözme ve örüntü tanımlamada,
- Büyük verilerin teknolojileri, eğitim, çevre yönetimi, gıda güvenliği ve sürdürülebilirlik, salgın hastalıkların teşhisi gibi alanlarda,
- Akıllı şebeke teknolojileri çevre yönetimi, karbon emisyonu azaltmada,
- Açık veri ve bulut teknolojileri eğitim, sağlık, kriz ve afet yönetimi ve erken uyarı sistemleri gibi izleme sistemlerinde kullanılıyor.
Bu çözümlerin tamamı şirketler açısından karlı, insanlar ve dünya açısından da yararlı çözümler. İşin mucizevi tarafı da zaten tam olarak bu. İş dünyası belki de ilk defa kendisi dahil olmak üzere gezegendeki herkes ve her şey için “iyi” bir şeyler yapabiliyor.