Ukrayna’nın işgali uluslararası ilişkiler sahnesinde yeni bir sayfa açtı. Mart ayından beridir ‘Başka ülkeler de Rusya’ya benzer davranışlarda bulunur mu’ diye değerlendirmeler yapılıyordu. Balkanlar hareketlenirken Tayvan gündeme yerleşti. 24 Şubat 2022 tarihinden itibaren uluslararası ilişkiler sahnesinde yeni bir sayfa açıldığı düşüncesi giderek yaygınlaştı. Rusya'nın Ukrayna'ya saldırısı sadece Avrupa güvenlik yapılanmasında çeşitli soru işaretleri oluşturmakla kalmadı. Egemen, bağımsız bir ülkenin, hele Avrupa'nın tam göbeğinde, böyle bir saldırıyla karşı karşıya bırakılması sistemin giderek zayıfladığına işaret ediyor. Bu durum mevcut düzenin ciddi şekilde gözden geçirilmesine, İkinci Dünya Savaşı ertesinde ortaya çıkan uluslararası kuruluşların ve çok taraflı diplomasinin yeniden kurgulanmasına ihtiyaç gösteriyor. Mart ayından itibaren, Ukrayna'daki durumdan vazife çıkararak dünyanın başka yerlerinde başka ülkeler de Rusya gibi benzer davranışlarda bulunabilirler mi diye değerlendirmeler yapılmaya başlanmıştı. O sıralarda akla hemen iki önemli coğrafya ve iki sorun gelmişti. Pasifik ve Balkanlar... Bir süredir, bir yandan Balkanlar'da Sırbistan-Kosova-Bosna ekseninde bir hareketlilik gözlenirken, bir yandan da Tayvan uluslararası ilişkiler gündemine yerleşti. NANCY PELOSİ'NİN TAYVAN'I ZİYARETİ ABD Temsilciler Meclisi Başkanı Nancy Pelosi'nin Tayvan'ı ziyareti Pasifik bölgesinde gerginlik yarattı. Hoş, Biden'ın ABD başkanı olmasından bu yana ABD-Çin ilişkilerinin uluslararası ilişkilerin gündeminin öncelikli başlıklarından biri olacağı belliydi. Pelosi'nin aslında Tayvan’ı bu yılın Nisan ayında ziyaret etmesi planlanıyordu, fakat Covid'e yakalandığı için ziyaret ertelendi. Cumhuriyetçi Parti'den Newt Gingrich'in 25 yıl önce Meclis Başkanı olduğu dönemdeki ziyaretinden bu yana Pelosi Tayvan'ı ziyaret eden en üst düzey Amerikalı Kongre üyesi. Çin, Washington'daki yönetimle yaptığı görüşmelerde, Pelosi'nin olası bir ziyareti durumunda sert tepki vereceği konusunda uyarıda bulundu ve ABD'nin “Tek Çin politikasına bağlı kalmasını” talep etti. Uluslararası basında ise temmuz ayında Bali'de yapılan G20 toplantısı sırasında ABD ve Çin dışişleri bakanlarının beş saat süren bir görüşme yaptıkları, bu görüşmede Blinken'ın muhatabı Wang Yi'ye Pelosi'nin ziyaret kararının tamamen kendi kararı olduğunu, bunun ABD'nin mevcut yönetiminden bağımsız bir şekilde alındığını ifade ettiği aktarılıyor. Yani, Pelosi'nin Tayvan'ı ziyareti ne alışılmışın dışında ve daha önce örneği olmayan bir ziyaret, ne de ABD'nin "Tek Çin" politikasının değiştiğine işaret. Asıl mesele ise, Çin'in bu ziyareti Tayvan politikasına ilişkin statükoyu değiştirmek için bir bahane olarak kullanıp kullanmayacağı hususunda düğümleniyor. ÇİN NE İSTİYOR? Malum, Çin Tayvan'ı kendi toprakları olarak görüyor. Tayvan ise Çin'den ayrı olduğunu ileri sürerek bağımsız davranıyor. Tayvan öyle bir jeopolitik konumda ki, Çin'in Pasifik okyanusuna açık erişimini engelliyor. Bu da elbette ABD için önemli. ABD, kıta Çin'i ile Tayvan arasındaki Tayvan Boğazında askeri gemilerini bulunduruyor ve Güney Çin denizinde de seyrüsefer özgürlüğü operasyonları yürütüyor.
Çin, Tayvan boğazındaki ABD askeri varlığından rahatsız. Pelosi’nin ziyaretiyle boğazı ablukaya aldı. Gerçek mermilerle tatbikat başlattı. Bu davranışlar Çin'in Tayvan ile ilgili çizgisinde statükonun değişmeye başladığına işaret olabilir.
Çin ise Tayvan boğazındaki ABD askeri varlığını düzenli olarak protesto ediyor, Tayvan boğazının kendi münhasır ekonomik alanı içinde olduğunu ileri sürerek bu sularda yabancı askeri gemilerin faaliyetlerinin sınırlı olması gerektiğini savunuyor. Nitekim, Pelosi'nin ziyareti ile birlikte, Tayvan boğazını ve hava sahasını hemen ablukaya aldı, gerçek mermi kullanarak askeri tatbikat başlattı ve hem Tayvan'a hem ABD'ye bir tür işaret vermek için adım attı. Bu davranışlar Çin'in Tayvan ile ilgili çizgisinde statükonun değişmeye başladığına işaret olabilir. BU BİR EKONOMİK SAVAŞ MI? Çin bir süredir Tayvan'dan aldığı gıda ürünlerine kısıtlama getirdi. Öte yandan, Çin'in en önemli ithalat kalemini de elektronik, dijital ve telefon gibi alanlarda kullanılan "çip"ler oluşturuyor. Çin'in yılda 400 milyar doları bulan bu ithalatında Tayvan önemli bir ihracatçı. Ama Çin Tayvan'dan çip almaktan vaz geçemedi. Son günlerde, ABD Kongresi, çip üretimine ve bu alanda yapılacak yabancı yatırımlara ilişkin bazı sınırlamaları kaldıran bir yasa tasarısını kabul etti. Bu gelişme Tayvan'ın ABD ile çip ticaretinde önemli bir alan açıyor. "Çip ve Bilim Yasası" olarak adlandırılan yeni yasa ABD'de yerli çip üretimi yapan firmalara 52 milyar dolar civarında bir sübvansiyon imkanı tanıyor. Tayvan'ın "Yarı-iletken ürünler İmalat Şirketi" de ABD'de Arizona'da bir fabrika kuracak. Pelosi, Tayvan'ı ziyareti sırasında bu şirketin CEO'su ile de görüştü. Anılan şirket dünyanın en büyük çip üreticisi, dünyadaki çip üretiminin yüzde doksandan fazlasını temin ediyor. ABD en önde gelen alıcısı. Apple'dan F-35'lere varana kadar önemli bir pazar bu çiplere ihtiyaç duyuyor. Çin'in son zamanlarda Tayvan politikasında sertleşmeye yönelik bir söylem değişikliği göstermesi ABD'yi hem yukarıda sözü edilen yasayı geçirmeye, hem bu Tayvan şirketini ABD'de yatırım yapmaya davet etmesine sebep oldu. Şirketin Arizona'da kuracağı fabrika şimdilik 12 milyar dolara mal olacak. ABD-ÇİN DİYALOĞU SÜRER Mİ? Yarın Kamboçya'nın başkenti Phnom Penh'de ASEAN toplantısı var. Toplantıya Blinken da gidiyor. Şimdilik yapılan açıklamalarda Blinken'in Çin'li ve Rus muhataplarıyla Kamboçya'da bir görüşme öngörmediği belirtildi. Blinken-Lavrov görüşmesinin gerçekleşmesi için Ukrayna'da nefes kesici bir gelişme yok. Ama ABD-Çin arasındaki Tayvan gerginliği tırmanıyor. Belki Kamboçya, Bali'den sonra yeni bir ABD-Çin Dışişleri Bakanları görüşmesine ev sahipliği yapabilir. Dünyanın barış istediği bir dönemde yeni bir küresel soruna kimseni ihtiyacı yok.