Tarihsel Sorumluluğumuz ve 14 Mayıs
Politikyol
CB adayı olacak kişinin işi hiç kolay olmayacak, en güçlü siyasal müttefik, ekip ve kamuoyu desteğine ihtiyaç duyacak.
Önümüzdeki seçim bir referandum. Oy pusulasında partiler ve isimler olsa da aslında bir parti veya ismi seçmeyeceğiz. Demokrasi ve otokrasi arasında bir seçim yapacağız. Halk iradesinin, halkın seçme hakkının, yani siyasal alternatiflerin olduğu çok partili bir rejim ile halkın seçme hakkının anlamını yitirdiği bir tek parti rejimi arasında bir seçim yapacağız. Her ne kadar ona sahip çıkmanın demokrasisini ilk yüzyılda kurmayı becerememiş olsak da, sahibi olduğumuz Cumhuriyet ile, ne olduğunu bilmediğimiz ama sahibi olmayacağımız bir rejim arasında seçim yapacağız.
Yani halk olarak, millet olarak, ki buna iktidara destek vermiş büyük çoğunluk dahil, riskimiz büyük. Potansiyel getirimiz de büyük. Kayıkçı kavgasını bırakıp göbeğimizi kendimiz kesmek zorundayız.
İşte bu referanduma giden yolda belki de en kritik ayın sonuna yaklaşıyoruz. Önümüzdeki haftalarda Altılı Masa adaylık formülü ve yol haritasını açıklayacak.
Bu kararın verilmesinde herkes fikir ve tercihleriyle etkili olsa da elbette en büyük sorumluluk nihai kararı verecek liderlere ait. Onların da aldığı risk büyük. Selahattin Demirtaş’ın veciz ve vurucu ifadesiyle, her halükârda beraber olacaklar da, en hafifinden “içeride mi yoksa dışarıda mı beraber olacaklar,” acaba onun kararını mı veriyorlar? Şu ana kadar iktidar demokrasi düşmanı otoriter yönetimlerin el kitabını gücü dahilinde harfiyen takip etti. Farklı muhalif aktörlere farklı riskler yaşattı ki birlik olamasınlar. Muhalefeti tümden ezmedi, bölmek ve zayıf göstermek amacıyla seçici ve keyfi davrandı, biat kapısını da hiç kapatmadı. Kendisine yenilgi tattıranlara karşı ise son derece acımasız oldu. Ama dediğim gibi önümüzdeki seçimlerde çok daha belirsiz bir rejime geçit vermemek için oy kullanacağız.
Peki doğru aday kim veya kimler, yani hangi ekip? Bu konuda fikirlerimi birkaç yazıda kapsamlı biçimde aktardığım için tekrarlamak istemiyorum.
Siyasal doğrular ile siyasal dengelerin iç içe geçtiği bir dönemden geçiyoruz. Kişisel niteliklerine bakarak en doğru görünen aday siyasal dengelere uymadığı için, yani partiler arasındaki demokrasi koalisyonunu bir arada tutacak desteği toplayamazsa, bir arada tutamazsa yanlış olabilir.
Kamuoyunda görüş ve tercihler muhtelif. Hangi adaylık formülü açıklanırsa açıklansın, bundan hayal kırıklığı duyanlarımız olacak.
Ama buna rağmen, eğer Cumhuriyet ve demokrasi istiyorsak belirlenecek ve demokrasiye geçişin takvim ve ilkelerine uymayı taahhüt edecek adaya ve ekibine destek vermeliyiz. Son yirmi belki de yüz yıldır birikmiş sorunlarımızım çözülmesi için değil, çözümün önünün açılması için oy vereceğiz. Tüm bu sorunları ve çözümleri tartışabileceğimiz bir Cumhuriyet ve demokratik zemine kavuşmak için oy vereceğiz.
Hemen şu itirazı duyabiliyorum: eğer muhalefet kimi aday gösterirse destek veririm demek siyasal liderleri keyfiliğe ve bencilliğe teşvik etmez mi? Nasıl olsa halk oy verecek neden ben olmayayım demezler mi?
Önemli bir soru değil mi?
Hayır teşvik etmez, etmemeli.
Çünkü seçimlerde en çok oyu almakla kazanılmış olmayacak. Asıl zorlu süreç “o an” başlayacak. Otoriter Cumhur İttifakı iktidarının (yıllardır ancak kendi iktidarlarını gerçekten tehdit etmediği sürece kabul ettiği) halkın iradesini kabul ederek iktidarı devretmesi süreci yaşanacak. Bu zorlu dönemeci Türkiye ancak muhalefetin açık ara kazanması, gerek siyasal partiler gerekse bürokrasi içinde en geniş siyasal ortak akıl, örgütlülük ve çok güçlü halk desteğiyle aşabilir. Sadece Türkiye’de Haziran-Kasım 2015 süreci değil, son aylarda Brezilya ve Peru’da olanlar üzerine dikkatle düşünmeli.
İş iktidar devrolduktan sonra da bitmeyecek. Belki en zorlu dönem o zaman başlayacak. Yeni iktidarın ülkeyi başarıyla yönetmesi ve hem demokraside hem de ekonomide ve dış ilişiklerde düze çıkarması gerekecek. Bu süreçte yeni iktidarın siyasal desteğini koruyabilmesi için hem kararlılıkla hem de uzlaşmayla yönetmesi gerekecek. Kararlılıkla yönetmek ve adil bir demokrasiyi ve ekonomiyi inşa etmek demek bir sürü çıkar grubunu karşısına almak demek. Buna karşı durmak için de yine hem siyasal elitler hem de halk nezdinde oluşmuş en geniş ve güçlü koalisyon ve destek en büyük dayanağı olacak. Yani CB adayı olacak kişinin işi hiç kolay olmayacak, en güçlü siyasal müttefik, ekip ve kamuoyu desteğine ihtiyaç duyacak.
Dolayısıyla siyasal liderlerin önümüzdeki haftalardaki kritik kararlarını alırken uzun vadeli düşünmeleri çok önemli.
14 Mayıs’ın Asıl Anlamı
İktidarın seçim tarihi için görünen 14 Mayıs tercihi kesin mi? Bir gaf mı? İlk bakışta gaf gözüküyor. 14 Mayıs 1950’de ne olmuştu? Halkın “yeter söz milletin” demesiyle seçimi muhalefet kazanmıştı. Bugünse Cumhur İttifakı iktidarda ve muhalefetin kazandığı bir seçime gönderme yapmış oluyor.
Tabii konu biraz daha karışık. Bu tercih iktidarın seçimlerde 2002’den beri uyguladığı ve son yıllara dek işe yarayan popülist devrimci stratejiyi devam ettireceğini gösteriyor: “Eski Türkiye’ye ve siyasal elitlerine karşıysan bana yeniden yetki ver, daha işim bitmedi.” Sanırım iktidar, tabanında yarattığı “hükümet olsa bile müesses nizama karşı muhalefette” imajının hâlâ geçerli olduğunu düşünüyor. Oysa o köprülerin altından çok sular aktı. Müesses nizamı değiştirmek yerine müesses nizamın rantına çöktü, üstelik çok daha yolsuz ve kuralsız bir nizamsızlık durumu yarattı.
Ama 14 Mayıs’ın dünyada ve Türkiye’de asıl tarihsel önemi başka bir özelliğinden kaynaklanıyor. 14 Mayıs 1950’de Türkiye’de fiili bir tek parti rejimi önce özgür ve adil seçimlere izin verdi. Sonra da halkın iradesiyle seçimi kaybettiğini kabul ederek iktidarı barışçı yoldan muhalefete devretti. Başta ordu ve güvenlik güçleri olmak üzere tüm zor kullanma araçlarının desteğine sahip olmasına rağmen.
Asıl sıradan olmayan ve çarpıcı olan buydu. Otoriter rejimlerin halk desteğini yitirmesi örneği dünyada çok. Buna karşı özgür seçimlere izin veren ve kaybettiğini kabul ederek gücü devreden örnek az.
Muhalefet asıl bunu vurgulamalı. (Eğer seçimler 14 Mayıs’ta yapılırsa), 14 ve 15 Mayıs’ın tezlerini ve moral gücünü bugünden hazırlamalı.
Yorumlar
Popüler Haberler
Atatürk Havalimanı Katliamı: Ağırlaştırılmış müebbet alan IŞİD'liler tahliye edildi
'Ölünce beni kim yıkayacak?': TRT'nin reklam panoları tepki topladı
Komisyonda mikrofonlar açık unutuldu: 'Çok yanlış yaptı Bakan Hanım'
Bursa Adliyesi'ndeki silahlı saldırıda yaralanan jandarma şehit oldu
AK Partili Belediye Başkanı, AK Parti ilçe başkanını Ülkü Ocakları üyelerine dövdürdü
Reyhanlı saldırısının faillerinden Cengiz Sertel yakalandı