Facebook milyonlarca kullanıcıların bilgilerini satıyor. Twitter’ın hangi ülkelerde, ne zaman ve nasıl protestolar çıkabileceğini öngören algoritmalar üretebildiği söyleniyor. Sosyal medya ve internet, Hobbes’un Leviathan’ının bir üst sürümde hayatımıza girmesini sağladı. Bir önceki yazımda sosyal medyanın normal insanlara sosyal bilimlerdeki ve insanlık tarihindeki en önemli konulardan biri olan kolektif hareket edebilme yetisini nasıl sağladığını yazmıştım. Yazı dizisinin bugünkü konusu ise sosyal medyanın siyasi arenada nasıl yeni aktörler ortaya çıkardığı ve var olan siyasi aktörlere ne tür farklı güçler sağladığı olacak. Devletlerin sahip olduğu güçlerden bahsederken genelde ilk akla gelen türler askeri ya da ekonomik güç oluyor. Fakat günümüz dünyasında bilgi sahibi olmak da önemli bir güç kaynağı haline geldi. Tabii bilgi sahibi olmak dediğimiz zaman bilgiyi kontrol edebilmek de işin bir parçası. Cambridge Analytica skandalıyla bilgiyi kontrol edebilen bir teknoloji devinin nasıl da ülkelerin hem iç hem de dış siyasetini etkileyebilme gücü olduğunu fark ettik. Bu skandalda genel odak noktası Facebook’un kullanıcı verilerini eski bir danışmanı aracılığıyla Trump’a ulaştırması ve ABD’de insanların oy verme davranışlarını etkilenmesiydi. Fakat skandalın derinlerine indiğimizde sorunun aslında çok daha büyük olduğunu görüyoruz. Facebook’un milyonlarca kullanıcının bilgilerini devlet görevlilerine satıp onların siyaseti yönlendirmesine yardımcı olmasından daha büyük sorun belki de bu gücü elinde tutmasıydı. Facebook’un Nijerya ve Kenya gibi birçok Afrika ülkesinde siyasi reklamlar üzerinden belli deneyler yaptığıyla alakalı haberler ortaya çıktı. Bu kadar büyük bir gücü elinde tutan bir firma istedikleri gruplara istedikleri reklamı gösterip insanların oy verme davranışlarını değiştirebiliyor ve yer yer bu gücü firmanın çıkarları doğrultusunda da kullanabiliyor. Benzer bir güce Twitter da sahip. Önceki yazıda insanların kolektif hareket edebilme yetisini Twitter ile nasıl artırdığından ve bunun sebep olduğu protestolardan bahsetmiştik. Olayı bir tık daha ileri götürürsek aslında Twitter’ın ya da Twitter verilerine ulaşabilen insanların hangi ülkelerde, ne zaman ve nasıl protestolar çıkabileceğini öngören belli algoritmalar üretebildikleriyle alakalı yazılar da yaygınlaşmaya başladı. Bu tarz firmalar insanların her anıyla alakalı bilgi sahibi olurken aynı zamanda gelecekte hangi davranış kalıpları içinde hareket edebileceklerini de öngörebiliyorlar. Böyle bir güce meşru devlet mekanizmalarının mı, yoksa üzerlerinde kontrol mekanizmaları bulunmayan teknoloji devi şirketlerin mi sahip olması siyaseti daha negatif şekilde etkiler, burada yorumu size bırakıyorum. Teknoloji devleri dışında ülkelerin siyasetini etkileyebilen tekil bireylerle de karşılaşmak mümkün. Sosyal medya ilk yaygınlaşmaya başladığında genel olarak odak noktası ünlü oyuncular ya da şarkıcılar üzerindeydi. Bu konu aslında ilk yazıda bahsettiğim normal halkın kolektif hareket edebilme yetisine ulaşmasına çok benziyor. Herhangi bir ülkede yanlış giden ekonomik veya siyasi bir konuyla alakalı bu ünlü kişiler takipçilerine çok daha rahat bir şekilde ulaşabiliyorlar ama bu, buz dağının görünen kısmı. ABD GERÇEKTEN DE BİRİNİN TÜM BİLGİLERİNE, HATTA KAMERA GÖRÜNTÜSÜNE ULAŞABİLİR Siyaseti gerçekten etkileyebilecek olan asıl değişim devletin sahip olduğu bilgilerin kâğıt formatından tamamen siber ortama taşınmış olması. Bu tarz bir durumda ise devletler alakalı çok gizli bilgilerin siber ortamda çalınması ihtimali artıyor. Bunun en önemli örneği ise belki Edward Snowden’ın ABD Ulusal Güvenlik Ajansı’ndan (NSA) sızdırdığı gizli bilgiler. Bu bilgiler sayesinde NSA’in aslında dünyanın herhangi bir yerindeki herhangi bir insanın tüm bilgilerine ulaşabilme gücünün olması dışında istediği zaman istediği kişilerin kameralarına ulaşabildiğini görmüş olduk. Tabii bu bilgiler sızdırılmadan önce de insanların her anının takip edildiği herkesin tahmin ettiği bir şeydi. Sosyal medya ve internet Hobbes’un Leviathan’ının bir üst sürümde hayatımıza girmesini sağladı. Eskiden insanları kontrol edebilme ve üzerinde meşru güç uygulama tekeli devletlerin elindeyken sosyal medya ve internet sayesinde hem başka aktörler bu güce sahip oldular hem de bu yeni aktörler, çoğunlukla teknoloji devleri, meşru devlet mekanizmalarıyla iş birliği yaparak birbirlerinin insanları kontrol edebilme güçlerini artırmış oldular. Fakat, bir tarafta bunlar gerçekleşirken diğer tarafta da ilk yazıda bahsettiğim halkın kolektif hareket etme yetisini artırarak daha da güçlendiğini görüyoruz. Böyle her iki tarafın güçlendiği bir sistem içerisinde çatışma ihtimalleri artıyor. Bir yandan bir devlet başka bir devletin halkını harekete geçirebilirken, halk da sosyal medyayı kullanarak başka devletlerdeki insanları dolayısıyla başka devletleri etkileyebiliyor. Bu konu ise önümüzdeki yazının konusu. Şu ana kadar sosyal medya ve internetin halkı, devlet mekanizmasını ve halkla devletler arasındaki ilişkileri nasıl etkilediğinden bahsettim. Bu serinin son yazısında ise internetle beraber uluslararası ilişkilerin belki de en önemli konusu olan savaş olgusunun nasıl değiştiğinden ve bu olgunun fiziksel mekândan ziyade siber mekâna nasıl kaydığını anlatacağım.