AKP iktidarında devleti oluşturan organların tamamı 19 yıl içinde büyük bir dönüşüm yaşadı. İşlevi yitirilen parlamento, siyasallaşan yargı, liyakatten uzaklaşan bürokrasi, susturulan sivil toplum derken gözle görülen değişim, iktidarın "Yeni Türkiye" hedeflerine giden yolu oluşturuyordu. Tüm gücü ve yetkileri tekelinde toplayan başkanlık sisteminde, denge ve denetleme sistemlerinin yokluğu ile tek adam sorgulanmaz, durdurulmaz ve hatta eleştirilemez bir konuma yerleştirilmek istendi. Medyanın gücü de bu dönüştürme arzusuna hizmet edecek şekilde yeni bir çehreye büründürüldü. Medyanın tamamına yakınını kontrolü altına alabilen iktidarın bu gücünden dolayı tatmin olmadığını, kontrolü altına alamadığı % 10’luk kesimi de susturmak, baskılamak adına türlü arayışlar içine girdiğini görebiliyoruz. Cumhurbaşkanı Erdoğan'a medyayı kendi hizasında tutmak yeterli gelmediği için dijital medyayı da aynı hizaya çekip, yaklaşan seçimler öncesinde algıyı kontrol edebileceği ve toplumu yarattığı "iktidar medyası" ile yönlendirebileceği bir dikensiz gül bahçesi hayalini de "sosyal medya yasa tasarıları" ile hayata geçirme adımları attığına şahit oluyoruz. Fon tartışmaları ile yeniden alevlenen sosyal medya yasa tasarısı konusu yeniden ülke gündeminde yerini bulurken, İletişim Başkanlığı ve iktidara yakın olanlar tarafından kontrolü altına alamadıkları medyaya yönelik beşinci kol faaliyet yürütme iddiası ve sosyal medya terörü benzetmesi aslında  karşı cephelerinde kim varsa önümüzdeki süreçte kolayca "öteki" olabileceğini ve ana akım medyada yaşadığımız üzere, koskoca sosyal medya ortamında da tek başlarına at koşturacakları bir alan yaratma arzusu hepimizin malumu. TASARI İLE HEDEF NE? Sosyal medyada gerçek bireylerin yanı sıra çok sayıda bot hesabın da olduğunu sosyal medyayı aktif kullanan herkes bilir, ancak iktidar bu sorunu çözme derdinde değil. Elbette sosyal medya üzerinden insanların birbirine hakaret etmesini, kolayca hedef göstermesini savunmuyorum. Bu sorunun çözümü siyaset ile kontrol edilecek RTÜK benzeri bir yapıdan değil, TCK'da yer alan suçlardan birinin işlenmesi halinde hakkaniyet ile karar verebilecek bağımsız mahkemelerden geçer. Sosyal medya yasa tasarısı ile başlayan tartışmalar ve yapılan açıklamalar ile birlikte görünen o ki iktidarın amacı, suç işlenmesinin önüne geçmek ya da toplumsal huzuru sağlamak değil. Amaçları sosyal medya terörü benzetmesi ile olayı milli güvenlik sorunu açısından ele alıp farklı bir sesin dahi çıkamayacağı bir alan yaratmak. Sosyal medyanın milli güvenlik değil de AKP'nin istikbali sorunu olmaya başladığı kesin. Engel getirmek istiyorlar çünkü kendilerini hayale inandırmışlar ve halk da o hayale inansın istiyorlar. İstedikleri, yarattıkları medyanın tek kalemden çıkan haberleri gibi bütün topluma gerçeklerden uzak haber ve iktidar propagandası yapan atmosferi hakim kılmak ve gerçekleri gizlemek. Bunca baskıya ve kontrolsüz güce rağmen sosyal medyada gerçekleri gizleyemiyorlar. Türkiye'nin ormanları, ülkenin ciğerleri yanarken çaresizce sosyal medyadan yardım çığlığı atan insanları bile Türkiye'yi aciz göstermekle suçlayan yöneticilere sormak lazım; ormanlara sahip çıkamamanız milli güvenlik sorunu değil de, toplumun bunu dile getirmesi mi milli güvenlik sorunu? 128 milyar doların, beşli çetenin, hukuksuzluğun ve liyakatsizliğin milli güvenlik sorunu olmadığı yerde, sosyal medya mı milli güvenlik sorunu olacak? Aslında sorulacak sorular sadece bu konu ile sınırlı değil, sorular çok ama cevapları yok... Milli güvenlik sorunu yaratan; köylerimiz şehirlerimiz yangına teslim olmuşken, "Dünya Türkiye'yi konuşuyor: Herkese örnek oldu" manşetleri atanlardır, insanlarımız ateşin içinde kavrulurken yangın kontrol altında diye halkı yanıltanlardır. Her fırsatta muhalefeti terör örgütleriyle ilişkilendirenlerdir. Ülkede afetler yaşanıyorken bile bakanların muhalefeti ve belediyeleri suçladığı, iktidar yöneticilerinin yardım isteyen halkını adeta hain ilan ettiği, ısrarla kutuplaştırıcı dilin hakim kılındığı süreçte artık milli güvenlik sorunu iktidar ve yandaşlarıdır. HALKI UYUTABİLİRSİNİZ, GERÇEKLERİ DEĞİL İktidarın sosyal medyayı dizayn etme arzusu vatandaşın dünya ile bağını kesecek Kuzey Kore gibi kapalı bir ağ oluşturan sisteme de hizmet ediyor. Kuzey Kore yıllardır sosyal medya yasakları içinde kapalı bir toplum olarak yaşıyor. Bir devlet politikası sonucunda Facebook, Twitter gibi sosyal medya ağları yasaklanması sonrası kendi “Milli” Facebook ve Twitterlarını yaratmış durumdalar. İnternet kullanımı ise eşi benzeri olmayan bir düzenleme ile ülke dışından birilerinin bağlanamadığı ve aynı şekilde, ülke vatandaşlarının da başka bir ağa bağlanamadığı bir internet sisteminde işliyor. Akıllı telefon, tablet ve tv kullanımı yok denecek kadar az. Kuzey Kore hukukuna göre "uygun olmayan" yollarla bu sitelere girmeye çalışan ve "devlet karşıtı bilgi" yayan kişilerin cezalandırılması öngörülüyor. Peki sormak istiyorum, Kuzey Kore mi olmak istiyoruz? İktidar ve yandaşları kendi bekaları için bir hayale inanıp, toplumu da buna inandırmak ve kontrol etmek istiyorlar. Tarih bize benzer süreçlerin geçmişte de yaşandığını hatırlatan örneklerle dolu; Alman gazetelerinin gerçek dışı algıları ve haberleri yüzünden 2. Dünya Savaşı'nda Ruslar, Berlin'e girene kadar Alman halkı Rusya'yı işgal ettiklerini ve savaşı kazanmak üzere olduklarını düşünüyordu. Yalanlarla halkı uyutmayı başardılar, halk uyandığında yıkık bir ülke kaldı geriye. Yaşanmış öyküler, kurgulardan daha etkileyici gelir bana her zaman, bu nedenle tarihi okumalar da derin bir etki bırakır zihnimde. 2. Dünya Savaşı döneminin Almanya'sında ülkedeki tüm gazete, dergilerin tek bir elde toplanmasının bedeli talan edilen bir Berlin ve uyutulan bir halk oldu. Uyutulmamak, yasaklarla yaşamamak, özgürlüklerden yana olmak ve en önemlisi tarihten ders alabilmek de yine bizim elimizde.