Toplumsal eşitsizliklerin derinleştiği, sınıfsal mücadelelerin yükseldiği dönemlerde “sosyal devlet” yöntemi yoksulların tepkilerini hafifletici bir rol üstlenir. Aslında bir kandırmaca, bir gaz alma durumu söz konusudur. Çocuk işçiliği ile mücadele edilirken ‘yasaklanmalı’ talebi ön plana çıkıyor. Ancak ILO olsun, BM olsun, belli başlı uluslararası kuruluşların getirdikleri öneriler sanki yasaklanmasına değil de kontrol edilmesine yönelik. Talep net ancak işyerlerinde çocukların korunması gerektiğini söylemek verili durumu kabul etmek anlamına geliyor. Zorla veya zorunluluk nedeniyle 168 milyon çocuk sokakta ya da işyerlerinde çalışıyor. Yoksulluk çocuk işçiliğin temelini oluşturuyor. “ILO’nun da tavsiye ettiği gibi önce kısa dönemde, kabul edilemez istihdam biçimlerinde çalışan çocuklara (kölelik, uyuşturucu ticareti vs.), ağır ve tehlikeli işlerde çalışanlara (maden ve taş ocaklara vs.) ve en korumasız gruplara (12 yaşın altındakiler ve kız çocukları) ulaşılmalıdır. Ayrıca bu dönemde, çalışan çocuk işçilerin çalışmaktan alıkonulana kadar işyerinde korunması da sağlanmalıdır.” Bu temel nedene dair de ortadan kaldırıcı politikalar yerine, iyileştirici çözüm arayışları getiriliyor. Bunların başına da, serbest piyasa ekonomisinin devamına yönelik ancak, devletin kontrolünün daha fazla arttığı bir yöntem sunuluyor. Kapitalizmin krizine çözüm olarak 1970 yılında ortaya atılan sosyal devlet uygulaması İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra birçok kapitalist ülke bu politikaları uygulamak zorunda kalıyor. Sosyal devletin kısaca tanımı: Ekonomik ve toplumsal yönden yurttaşlarının tümüyle ilgilenen, onların yaşam düzeyi, sosyal güvenliği vb. konularında gereken önlemi alan devlet diye tarifleniyor. Toplumsal eşitsizliklerin derinleştiği sınıfsal mücadelelerin yükseldiği dönemlerde bu yöntem yoksulların tepkilerini hafifletici bir rol üstleniyor. Aslında bir kandırmaca bir gaz alma durumu söz konusu. Sınıf mücadelelerinin geriye düştüğü dönemlerde, hemen ekonomide devletin kontrolünün gereksizliği propagandası başlayıp, serbest piyasa ekonomisinin önündeki engeller ortadan kaldırılıp, piyasa ekonomisi her türlü kârı merkeze koyup uygulamaya geçiriyor. Böyle olunca hem yoksulluk daha fazla artıyor hem de daha görünür oluyor. Türkiye’de milyonlar yoksulluk ile açlık arasında kalmış durumda. Türk-İş verilerine göre, mayıs ayında dört kişilik bir ailenin sağlıklı, dengeli ve yeterli beslenebilmesi için yapması gereken aylık gıda harcaması tutarı (açlık sınırı) asgari ücretin 1764 TL üzerine çıkarak 6 bin 17 TL oldu. Çocukların öğün atlamak zorunda kaldığı bir krizin içerisinde merhemin yaraya herhangi bir faydası olur mu? "Kamu Denetçiliği Kurumu’nun 2021 verilerine göre ailesinin yanında temel ihtiyaçları karşılanamayan çocuk sayısı 150 bine dayanmıştır. Derin Yoksulluk Ağı tarafından yapılan bir araştırmaya göre yoksul çocukların yüzde 40’ına yakını öğün atlamakta pek çoğu yetişkin bir birey gibi beslenmek zorunda kalmaktadır”. Kâr dışında başka bir düşüncesi olmayan ekonomik modelin, karma ekonomiye dönüştürülüp, refah devleti yaratma politikası geçmiş dönemler kapitalizm içerisinde kalmak şartıyla uygulanmış ancak sonuç itibariyle kimi iyi verilerin dışında köklü sonuç vermeyeceği görülmüştür.
Tehlikeli işlerde çocukların çalıştırılmaması bir mücadele konusu edilmelidir. Buna itiraz geliştirmeyeceğim ancak sorunun tamamen ortadan kaldırılmasının bir sistem değişikliğiyle mümkün olduğunu unutmadan…
Sorunlarda aşırılıkların giderilmesi sorunun kendisini ortadan kaldırmamakta. ILO’nun 182 No’lu En Kötü Biçimlerdeki Çocuk İşçiliğinin Yasaklanması ve Ortadan Kaldırılmasına İlişkin Acil Eylem Sözleşmesi’ni onaylayan her üye ülke, acil bir sorun olarak söz konusu işçiliğin yasaklanmasını ve ortadan kaldırılmasını temin edecek ivedi ve etkin önlemleri alır. Ebeveynlerin işsiz olduğu şartlarda çocuklar aile ekonomisine katkı koymak mecburiyetinde kalıyor. Alınan ücretlerin düşük oluşu da yoksulluğu git gide derinleştiriyor. Planlamanın olmadığı ekonomide, devletçiliği bugün daha sık konuşuyoruz. İşsizliği ortadan kaldıracak modelin tartışılması önemli. Bununla birlikte yoksulluğu ortadan kaldıracak olanın planlı ekonomi olduğu, bunun tercihten çok bir zorunluluk olduğu kriz koşullarında iyice anlaşılıyor. TÜİK’in açıkladığı son işsizlik rakamları şöyle; Hane Halkı İşgücü Araştırması sonuçlarına göre; 15 ve daha yukarı yaştaki kişilerde işsiz sayısı 2022 yılı 1. çeyreğinde bir önceki çeyreğe göre 50 bin kişi artarak 3 milyon 845 bin kişi oldu. İşsizlik oranı ise 0,1 puanlık artış ile yüzde 11,4 seviyesinde gerçekleşti. İşsizlik oranı erkeklerde yüzde 10,2 iken kadınlarda yüzde 13,7 olarak tahmin edildi. DİSK’in araştırmalarına göre ise ”Kayıtlı Tam Zamanlı İstihdam (KATİ) sadece 20,8 milyon! Çalışma çağındaki 64 milyon kişinin sadece 20,8 milyonu kayıtlı ve tam zamanlı istihdamda! 2022 1. çeyreğinde geniş tanımlı işsiz sayısı 8,3 milyonu aştı! Her 100 kadından 18’si kayıtlı ve tam zamanlı istihdamda! Gençlerde geniş tanımlı işsizlik oranı yüzde 41! Her iki genç kadından biri işsiz!” Çocuk işçiliğinde yoksulluk birinci sıradayken patronların çocuk işçi çalıştırma isteği uluslararası sözleşmelerin içerisinde çıkartılan yasaların boşluğa düşmesine neden oluyor. Tehlikeli işlerde çocukların çalıştırılmaması bir mücadele konusu edilmelidir. Buna itiraz geliştirmeyeceğim ancak, sorunun tamamen ortadan kaldırılmasının bir sistem değişikliği ile mümkün olduğunu unutmadan çocuk işçiliği ile mücadele yürütülmesi gerekliliği her zaman hatırlanılması gerekiyor.