Sosyal belediyecilik nasıl yapılır?
Politikyol
Düşünün ki işi kalacak yer bulmak olan YURT KUR öğrencilerin yüzde 70’ini yerleştirdiğiyle övünüyor. Bardağın boş tarafına baktığınızda her yüz öğrenciden 30’u açıkta kalmış! Kim sahip çıkacak onlara? Bereket, Mansur Yavaş gibi bir belediye başkanımız var.
Şair Eşref’i bilirsiniz!
Meğer pek çok kazada kaymakamlık da yapmış.
Hangileri olduğuna ilişkin bir bilgi yok ama Eşref'in kaymakamlık yaptığı kazalar, çoğunlukla bugünkü Denizli ve Manisa sınırları içinde kalan yerlermiş.
Buralar, sık sık eşkıyalar tarafından basılırmış; eşkıyaların gerekçeleriyse tanıdıkmış…
“Tuz yok, şeker yok, ekmek yok!”
Eşref, birkaç baskını geçiştirmişse de sonunda dayanamayıp, durumu, “payitahta”, yani İstanbul’a arz etmiş.
Payitaht, “emrinizdeki jandarmalarla İdare-i maslahat ediniz” talimatı göndermiş.
Eşkıya ilçeyi bastıkça, Eşref, payitahttan destek istemiş; payitaht da her seferinde, “idare-i maslahat ediniz” cevabı vermiş.
“İDARE GİTTİ, ELİMİZDE…”
Günün birinde eşkıyalar işi azıtmış; bu kez kaymakamlık binasını da işgal etmişler.
Eşref, yaşananları gene İstanbul'a bildirmiş. İstanbul’dan gelen cevap şu şekilde imiş:
“İdare-i maslahat ediniz.”
Kaymakam Eşref, artık dayanamamış; geçmiş telgrafın başına ve şu karşılığı iletmiş:
“İdare gitti, elimizde sadece maslahat kaldı."
Mustafa Kemal Atatürk, bu konudaki görüşünü, “idare-i maslahatçılar, hiçbir zaman gerçek devrimci olamazlar” sözünde özetlemişti.
Atatürk’ün yetiştiği ve bir Osmanlı Subayı olarak sürece dahil olduğu yıllarda, tıpkı Eşref’in zamanında olduğu gibi payitaht, “idare-i maslahatçılar”ın hükümranlığı altındaydı. Mondros Mütarekesi’nden sonra döndüğü İstanbul’da, “idare-i maslahatçı zihniyetin” köhnemişliğini bizzat görmüş ve her devrimcinin yapması gerektiği gibi bir an önce kurtuluş mücadelesine atılmak için ne gerekiyorsa yapmıştı.
Türkiye Cumhuriyeti, işte böyle devrimci bir duruşun ardından kurulmuştu.
98 yıllık Cumhuriyetimiz, içinden geçtiğimiz tarihsel dönemeçte ne yazık ki yönetilemiyor.
Bir yandan göz korkutmalar almış başını gidiyor; öte yandan kamu yönetiminin her yerine sinen “idare-i maslahatçılık” nedeniyle Türkiye’nin pek çok temel sorunu, giderek çözümsüz hale geliyor.
İNŞAATÇILIKLA ÖVÜNÜRLERDİ…
Nedir o sorunlar?
Enflasyon başını almış gitmiş; ücretler küçüldükçe küçülmüş.
Döviz durdurulamadığı için Merkez Bankası’na Başkan, Maliye ve Hazine’ye bakan dayanmıyor.
Çiftçinin hali perişan; işsizlik gün geçtikçe artıyor.
Ülke öyle bir hale bürünmüş ki, bırakın “büyük işler”i, kontenjanı belli üniversite öğrencilerine yurt bulmak gibi “küçük şeyler” dahi yapılamıyor.
Yurt sorunu nedir ki?
Hatırlıyorsunuz değil mi? Bu iktidar, bir zamanlar, “inşaat ya…” ile övünürdü; şimdi kaç öğrencinin talebinin olacağı önceden belli iken yurt yapmaktan aciz duruma düştüklerini görüyoruz.
Öğrencisi sokağa atılmış hangi iktidar abad olur ki?
Yönetemedikleri o kadar açık ki!
Düşünün ki işi gücü, öğrencilere kalacak yer bulmak olan YURT KUR, bir açıklama yaparak, öğrencilerin yüzde 70’ini yerleştirdiğiyle övünüyor.
Bardağın boş tarafına baktığınızda her yüz öğrenciden 30’u açıkta kalmış!
Onlar ne olacak? Kim sahip çıkacak onlara?
BÖYLE DE BİR BAŞKANIMIZ VAR!
Bereket, Mansur Yavaş gibi bir belediye başkanımız var da Ankaralı öğrenciler, sokakta kalmaktan kurtuldu.
Küçük bir dokunuş ama milyonların gönlünü fethedecek bir etki yarattığı görülüyor.
Tesadüf denebilir mi buna?
Denemez; çünkü iki yıl önce konusu sosyal belediyecilik olan şu notları yazmışım.
“Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Mansur Yavaş, seçimden önce verdiği sözlerden birini daha tuttu. Yavaş, seçimden önce sosyal yardım alan ailelerin çocuklarının servis ücretlerinin Büyükşehir Belediyesi tarafından karşılanacağını söylemişti. Uygulama, yoksulluk denince akla ilk gelen Altındağ’da başladı. Biliyorsunuz; daha önce de öğrenci evlerindeki su ücretlerini ucuzlatmıştı. Bu kadar da kalmadı; beş solo otobüs, bugün itibariyle Beytepe metro istasyonundan Beytepe Kampüsüne ücretsiz hizmet verecek.”
Ve o nota şunları eklemişim:
“Daha fazlası elbette yapılabilir ama Çinlilerin dediği gibi ‘bin kilometrelik yola da bir adımla başlanır’. O adımların atıldığını görmek, sevindirici.”
Sonra salgına yakalandık.
Başkan Yavaş, ortalığı kasıp kavuran salgın illetine karşı, zorunlu olmayan ihaleleri durdurmuş; bütçeyi, salgından etkilenen işsize, yoksula, esnafa yani kimsesize can suyu olarak kullanmıştı.
Mustafa Kemal, boşuna dememişti; “Cumhuriyet, bilhassa kimsesizin kimsesidir” diye.
İNSANİ OLAN HİÇBİR ŞEY BİZE YABANCI DEĞİL!
ABB, tercihini halktan yana yapmış; yapmayı da sürdürüyor.
Bu süreç içinde halka dokunan, küçük bütçelerle büyük işler yapan projeler yapıldığını da biliyoruz.
SMA hastalığına karşı ilk adımı atmak da bunlardan biri.
Tedavisi pahalı bir hastalıktır, SMA!
Bir hastanın tedavisi parasıyla neredeyse bütün Ankara’da evlenecek çiftlerin taraması yapılabilir.
Ankara Büyükşehir Belediyesi de bunu yaptı.
Zorunlu görevleri arasında mı?
Değil ama sosyal belediyeciliğin mütemmim cüzi, “insani olan hiçbir şeye yabancı” kalmamaktır.
Bir kez daha hatırlatalım; Atatürk, “idare-i maslahatçılar, hiçbir zaman gerçek devrimci olamazlar” demişti.
Hakkını teslim edelim; Ankara Büyükşehir Belediyesi, “idare-i maslahatçılık” yapmadığı gibi, “kırk günlük yolda yaprak kımıldasa, bulunduğu yerde ürperen” bir tavır sergiledi.
Az şey mi?
Yorumlar
Popüler Haberler
Deniz Zeyrek, Sözcü gazetesinden ayrıldı
Otopsi raporu ortaya çıktı: Rojin'in ölüm nedeni belli oldu
Mahkeme tespit etti: Boğaziçi Üniversitesi, mülakatta usulsüzlük yapmış!
MHP'li vekillerin istifa gerekçesine PolitikYol ulaştı: VIP altın kaçakçılığı
Ahmak davası: AYM’nin İmamoğlu kararı 9 ay sonra Resmi Gazete'de
Yasadışı bahis soruşturmasında yeni dalga: 7 fenomene yakalama kararı