Son günlerde “çözüm sürecini” yeniden konuşmaya başladık. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ve partililerden gelen açıklamalar tek bir şart altında mümkün olabilir. O da; MHP lideri Devlet Bahçeli’nin “Bölünme dışında her şeye varız” türünden bir onayı ile. Aksi halde Bahçeli’ye rağmen bu konuşmaların yapılması namümkündür. Bunu önümüzdeki günlerde göreceğiz. İster eski ister yeni çözüm süreci konuşulsun, bu sürecin bir parçası kaçınılmaz olarak HDP olacaktır. Peki hangi HDP? Siyasi iktidar ve devlet bloku olası yeni bir süreçte siyaseten güçlü bir HDP’yi mi, yoksa terör örgütü dahil başka aktörlerin vesayetindeki HDP’yi mi tercih ediyor? Kuşkusuz tercihleri ikinciden yana olacaktır. Ve HDP’yi giderek o noktaya sürüklemektedirler. BDP’DEN HDP’YE; NEREDEN NEREYE? Biraz geriye gidelim. BDP’den HDP’ye geçişi ve parti kurulmasını, o dönem yazdığım köşede bir tür “ölü doğum” olarak tanımlamıştım. Bunun nedenini de, bu dönüşümün toplumsal talep, siyaset eksenli bir ihtiyaçtan değil, Öcalan’ın Türk solunu da içine alacak şekilde kendi meşruiyet alanını genişletme çabası olarak görmemdi. Burada bir parantez açarak BDP’den HDP’ye en son hangi milletvekilinin geçtiğini araştırın derim. Sonuçta HDP, 2007-2008’de başlayan “Çatı Partisi” arayışının bir sonucu oldu. Ancak devam eden süreçte HDP, Öcalan’ın hedefini de aşarak, sol partilerle kurduğu ilişki onları kapsayıcılıktan onlarla eş düzeyli bir işbirliğine dönüştürünce parti, “Türkiyelileşme” yolunda önemli bir sıçrama kaydetti. Bunu sağlayan ise HDP’nin farklı kesimlerle eş düzeyli ilişki kurması, Türkiye’nin temel sorunlarına çözümler önermesi, özetle daha çok siyaset yapması ve siyaseti savunması oldu. Elbette bunda dönemin Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’ın rolü yadsınamaz. 2015 yılına gelindiğinde HDP, Öcalan’a daha geniş meşruiyet sağlayacak parti değil; Kürt sorunu başta olmak üzere ülke sorunlarını konuşan, tartışan, çözümler üreten bir şekle büründü. Nitekim bu siyasallaşmanın karşılığı anketlerde kendini gösterdi ve fiilen Gezi’yi takip eden süreçte biten Çözüm Süreci, 28 Şubat 2015 Dolmabahçe Mutabakatını takip eden iki ay içinde, siyasi iktidar tarafından sonlandırıldı. 7 Haziran 2015’te yapılan seçimlerde HDP’nin elde ettiği başarı, bölge/kimlik değil, Türkiye partisi tercihinin bir sonucudur. Yaşanan süreçte HDP’nin elde ettiği başarı, siyasi iktidar kadar devlet blokunu da rahatsız etmiş ve HDP o tarihten itibaren hedef seçilmiştir. Bugün karşımızda Cumhur İttifakı olarak duran blokun, temel keseni siyasal Kürt kimliğinin kamusal alanda ifade etmesine olan karşıtlıktır. Tabi HDP’nin başarısını hazmedemeyenler sadece onlar değildi. Parti üzerinde vesayet kurmayı hedefleyen tüm kişi, kurum ve örgütler de partinin ellerinden kayıp gittiğini fark ettiler ve bunu önleyecek adımlar attılar. 2015’deki iki seçim arasındaki yaşananları hatırlayalım. Özetle 2015’de başlayan yok sayma, ötekileştirme, baskı ve en son HDP’ye yönelik açılan kapatma davası ile hedeflenen;
  1. HDP’yi siyaseten işlevsiz kılma,
  2. HDP seçmeninin sindirerek sandığa gitmemesini sağlama,
  3. HDP’yi siyaseten zayıflatarak Kandil ve Öcalan vesayetini yeniden tesis etmektir.
Bu gerçek ortadayken HDP içindeki aktörlerin, muhalefet partilerinin tavrı ne olmalı? SİYASETE KİM SAHİP ÇIKMALI? Buradaki bütün sorun, önümüzdeki dönemde siyasetin mi, yoksa vesayetin mi güç kazanacağıdır. Bu da sadece HDP içindeki siyasi aktörlerin sorunu değildir. Çünkü bu tercih, hepimizin geleceğini ilgilendiren bu açıdan sadece HDP’nin değil tüm siyaseti savunanları ilgilendirmektedir. Bugüne kadar yaşadıklarımız, siyasi iktidar ve devlet blokunun siyaseten işlevsiz bir HDP tercih ettiklerini gösteriyor. Dahası bunu isteyenin başkaları olduğunu da biliyoruz. Bu yüzden HDP ve muhalefet içindeki demokratlara da düşen; HDP’yi siyaseten güçlü kılacak, onu her türlü vesayetten kurtaracak adımlar atmaktır. Bu açıdan HDP’nin önünde duruyor gibi görünen ama esasta tüm muhalefeti ilgilendiren soru; HDP üzerine kurulmak istenen vesayete karşı çıkıp çıkmayacaklarıdır. HDP’nin siyasi alanın içinde tutulması, siyasetin güçlenmesi vesayet arayışında olanların kaybetmesi demektir. Bu yüzden muhalefete düşen HDP’ye el uzatarak onu siyasi alanın içinde tutmaya katkı sunmaktır. Aksi halde HDP’nin zayıflaması ise onun üzerinde vesayet kurmak isteyenlerin çıkarına hizmet eder. Türkiye için iyi olan siyaseten güçlü HDP’dir. Bu açıdan yeni bir çözüm sürecinin başlayıp başlamayacağı da “Hangi HDP?” sorusuna bağlı olacaktır.